Boya kafası olmadan asla!

EZGİ ÇELİK
e.ezgicelik@gmail.com

Bir tanesi, bütün yaz, eski, tepesi yanmış, kim vurduya gitti gidecek, kendi yaşını onla çarpsa yine de anısı olamayacak kadar eski bir yerde, Haydarpaşa Garı’nda çıkmış bir iskeleye, sanat yapıyor. Bitmedi. Bu minik arkadaş mekanın güngörmüş çinilerini restore ediyor. İn aşağıya tatlım, oralarda sana göre bir şey yok. Yerlere in, ayakların zemine bassın. Basınca kendini güvende hissedeceğini san, oysa ki bu sadece bir zan.

Ayakları kara zeminde, gönlü kimbilir nerelerde, bedeni Beylerbeyi tepelerinde, ‘boya kafası olmadan asla’ diyen, Contemporary İstanbul 2015 sanatçısı, zat ı muhterem, ressam Yusuf Aygeç seni kendine getirecektir Sayın Cansu Sakız. Dedim ama sen dememe bakma, inanma. O da seni kendine getiremez. Çıkmış tepelere, girmiş bir atölyeye, sağa baksa malzemeleri, sola baksa uyku düzeni, tüm hayatını içine soktuğu bu yerde seni nasıl kendine getirsin. Bence koy versin ve seni kendine çeksin.

Siz ve sizin gibiler, size, ne yediniz ne içtiniz, nerde doğdunuz nereleri gezdiniz, kime neden aşığım dediniz de bu kafalara geldiniz diye sorasım vardı. Üstün ırk gibi dolaşıp, neyi anlatma peşindesiniz diyecektim ki, vazgeçtim. O dingin ve vakur hallerinizi görünce, vazgeçtim. Ne yediğiniz içtiğiniz, ne doğduğunuz gezdiğiniz, ne de üstün ırk olma haliniz, hiçbiri sizde vuku bulmamıştı. Bunlar sadece birer önyargıydı. Aksine tatlı bir heyecan içinde sahip olduğunuz mecnun hal, üstünlüğünüzdü. Ve tüm klişelerin en doğru cevabı sizde mevcuttu. Herkese, tıpkı onlar da var olan, tüm klişeleri klasikleştirebilecek bir öz saygı ve sevgi dilerim!

Tüm anne babalara gelsin; ‘yavrum sen bunu yap, sonra yine sanatını yap.’ Bunu yıkacak ne söylersiniz?

Cansu: Beni ailem destekledi aslında. Ama ben kendi önyargımdan bahsedebilirim bu konuda. Çini sanatını çok geleneksel bulup, bu yüzden iki sene kaybettim. Başka şeyleri deneyimlemiş oldum bu süreçte ama yine de bu bir önyargıydı tabi. Ben grafik ve fotoğraf okuyacağım diye İstanbul’a geldim. İki sene denedim, zorladım. İşte o sırada da, geleneksel sanatları hep dışladım. Hatta dalga geçiyorduk. Sonra İzmir’ e dönüp Dokuz Eylül Üniversitesi Çini Bölümü’nü kazanıp, işin içine girince benim için herşey değişmeye başladı. Gerçek Türk sanatını görüp, okumaya başlayınca içime sinmeye başladı herşey. Ve aslında ben kendime ket vurmuştum oldum, ailem değil.

Yusuf: Bu biraz da istekle doğru orantılı aslında. Ben iç mimarlıkla başladım, sonra resme yöneldim. Akademinin içine girince, kendi yolunu buluyorsun aslında. Ama baştan çocuğu özgür bırakmak lazım. Mühendis olacak çocuğa tıp okutturamazsın. Heykel yapacak bir adama da resim okutamazsın. En fazla okur, oradan aldığı bilgilerle yine gider heykel yapar.

boya-kafasi-olmadan-asla-86723-1.Eserlerinizi sevmediğiniz, istemediğiniz alıcılara satmama gibi bir lüksünüz var mı? Yoksa herkesin kendi yorumu, tabi ki satılmalı mı?

Yusuf: Yaptığın, ürettiğin her şeyi kendi iç dünyana göre yorumluyorsun. Başka hiçbir şeye bağlı kalmadan, gerekirse bir süre atölyelere kapanarak, etkilendiği şeye odaklanarak büyük bir zaman geçiriyorsun. Bu sen ve ürettiğin arasında, özel bir süreç. Ama satma aşamasına geldiğinde, açıkçası benim için sıfır sıkıntı. Herkese satarım. Ama alan kişi de, resmi doğru okuyabilen biri olursa, çok keyifli bir durum tabiki. Biz bunun için yapıyoruz sonuçta. Şöyle düşünün, anlamayan, sevmeyen biri bile alıp duvarına astığında, o duvarda, onu seven anlayan bir arkadaşı gördüğünde, al sana başarı. Sanat kitlelere ulaşma aracı. Ama seni anlayan biri de çıkınca, üstüne ballı börek tabii.

Cansu: Ben ilk işimi satmadım mesela. Çünkü o benim ilk işimdi ve çok değerliydi. Tekti. Manevi anlamı vardı. Ama şimdi düşününce, yaptığın iş ne kadar çok kitleye ulaşırsa o kadar da gelişiyor. Duyurma şansın artıyor. Sen gittikçe daha fazla üretmeye başlıyorsun ve aranda kurduğun duygusal bağ da ona göre azalıyor. Azaldıkça satman da kolaylaşabiliyor. Daha amatör bir ruhken, yaşanan bir duygusal bağ aslında, o satmama hali.

Yusuf: Bedenimi alabilirsin ama ruhumu asla mantığı vardır ya, işte bu o. Orada senin resmini satın alıyor ama ruh sende hala. Yani yarın bir gün sen o resmi bir duvarda gördüğünde, sen o duyguyu tekrar hatırlıyorsun. O sende hala, içinde. Bir bakıma, alıcı, resmi satın almıyor, o imajı satın almış oluyor. Resim hala senin içinde oluyor!

Sanat sanattır, üretim de üretimdir. Nerede, nasıl yaşadığın önemli değil midir? Yoksa tam da bunlar mı önemlidir?

Yusuf: Tam da bunlar önemlidir. Tamamen yaşadığın şeylerden beslenirsin. Bellek denen şey, anı hatırlama değildir ki. Hatırlanmadığın şeyi, farkına varmadan işine yansıtmandır. Sen bir görsel çıkarıyorsun ortaya, bittiğinde karşında o bellekten bir şey görmüş oluyorsun. En azından ben bunun üstüne gidiyorum. Kimi sanatçılar politik sanat olmaz der mesela. Ben buna katılmıyorum. Zaten hayatta herşey siyasettir. Politika demiyorum, siyaset. E çocukluğunda yaşadıklarından, eğitim sürecinde olanlara, ailene, herşey de siyaset var ve sen bunlardan besleniyorsun. Ben başka bir ülkede yaşasaydım, eminim birçok şey başka olacaktı. O kültüre göre gelişecektim. Stil farklılıkları böyle ortaya çıkıyor işte.

Cansu: Çini buna tam bir örnek. Geleneksel Türk Sanatı bu Osmanlı’nın. O yüzden çini de birçok şeyin resmedilmesi yasakmış o dönemlerde. Sadece geometrik desenler, çiçekler, motifler kullanılmış. Şu anda bunun birebir hali de hala yapılmakta ama turistik olarak. Ama önemli olan buna kendi dönemimizi yansıtmak. O yüzden ben kendi yorumumu ekliyorum çini sanatına. Böylece tıpkı o dönemde olduğu gibi, ileride dönüp bakıldığında, bu zamana ait bir şeyler görebilir belki insanlar. Ben bu günü belgelemiş oluyorum. Modernize etmek aslında.

Yusuf: Kendi yorumumuzu katmazsak bu bizim sanatımız olmaz. Bu röprodüksiyon olur.

Geçim kaygınız var mı?

Yusuf: Benim olmadı.

Neden?

Yusuf: Benim için geçim, kiramı ödeyip, istediğim şeyi yiyip içebiliyorsam, tamamdır. Ben zaten zenginimdir. Bunu yapamıyorsam da, az çalışıyorum demektir. Kaygılarım için savaşmıyorum demektir. Bu zamana kadar da savaştığımı düşünüyorum.

Cansu: Ben mezun olduğum ilk zamanlar, bu soruyu kendime çok soruyordum. Hocalarım, uzun bir süre beni, belirli bir markanın tasarımcısı olup, sabit bir gelirimin olması için ikna etmeye çalıştı. Bende bu konuyu bir süre düşündüm. Ama istemedim. O da bir kısıtlama çünkü. Kendi işimi yaparken ki kadar huzurlu olmayacaktım. Maddi olarak ta, bazen paran oluyor, bazen olmuyor. Ya da o parayı yönetmen gerekiyor. Ama üretime odaklanırsan, manevi yanını dinlersen, çalışırsan, gerisi çorap söküğü gibi geliyor. O kaygılardan uzaklaşıyorsun.

Yusuf: İşin diğer bir kısmı da var; sanatın borsası. İyi analiz yapman, piyasayı iyi bilmen gerekiyor. Sezon diye bir şey var, satış sezonu. Belli takip etmen gereken organizasyonlar var. Sen bunlar için üretmiyorsun tabi ki, ama hepsi işinin bir parçası. Belli koleksiyonlara girmen gerekli ki, daha fazla insana ulaşabilesin. Bunları takip ettiğinde, borsanı yönetebilir hale gelirsin. Hem sanatını yapar, hem paranı kazanır, hem de bunu başka insanlara öğretebilirsin.

boya-kafasi-olmadan-asla-86724-1.Aşk nedir?

Yusuf: Bana göre iki türlü aşk vard��r. Manevi ve dünyevi. Batini ve zahiri aşk. Zahiri ve batiniyi birleştirip, ortaya çıkardığın zaman, işte o aşk oluyor bence. Kişilere duyulan aşk bana yalan geliyor. Ona uyum, anlayış, rahat hissetme desek daha doğru. Eşleşme de diyebiliriz buna. Avatar’ da ki gibi. Ama aşk manevi anlamda daha derin, başka bir şey.

Cansu: Benim için de, sadece kişilere hissettiğin bir şey değil aşk. Her şeye aşık olabilir insan. Bu bakış açısıyla ilgili bir şey. Ama yalın ve yoğun yaşadığın bir duygu olduğu kesin. Ben işlerimde çok yaşıyorum bunu bazen. Ama illa tek kelimeyle anlatmam gerekirse, yalınlıktır aşk.

Aşk mı tutku mu ?

Yusuf: Tutku. Aşık olmazsan tutkuyu yaşayamazsın. Tutkulu olursan da aşkını sıcak tutarsın. Çok birbiriyle bağlantılı. Tutku olmadan da aşkını yaşarsın ama yalın yaşarsın. Sanat açısından bakınca da, tutku sanatın ışığıdır bence.

Cansu: ikisi birbirini destekleyen duygular. bir olmazsa bir diğeri de olmaz bence.

Bir insanın hayattaki duruşuyla, ürettikleri birbirine benzer mi?

Cansu: İşin seni terbiye ediyor. Orası kesin. Çini beni terbiye etti mesela. Daha sabırlı, sakin bir insan oldum. Bana hayata karşı sakin kalabilmeye öğretti. Karakterimle birlikte işim de evrildi. Aşk ve tutku gibi işte. Biri diğerini beslemekte.

Sizi arayanlar, şu anda nerede bulabilirler?

Yusuf: Ben bir galeriyle çalışıyorum. C.A.M Galeri. Akaretler’de. Mevcut bütün işlerimi, benimle ilgili her şeyi orada bulabilirler. Sergileri, projeleri oradan takip ediyorlar.

Cansu: Beni de sosyal medya üzerinden takip edip bulabilirler. Workshoplar, kendi atölyem de burada, Hata Yapım Atölyesi’nde. Beklerim.

Yusuf: Ben ulaşılabilir olmayı çok seviyorum. Çünkü bu konu da çok çektim. Sevdiğim bir sanatçıya ulaşamamak ne demek iyi biliyorum. Adamın işlerini çok seviyorum, kendisini merak ediyorum ama asla ulaşamıyorum. Bir süre sonra zaten adamdan sıkılmaya başlıyorsun. Adam kendini öyle bir yere koymuş ki, sen bir türlü ona ulaşamıyorsun.

İleride sizi nerede bulsunlar istersiniz? Hayallerinizde neresi var?

Yusuf: Aynen burada. Ulaşılabilir ve şuan olduğumuz yerde. Bir şey değişsin istemem. Sen elli tane sergi açsan da, onikinci kata çıkmıyorsun yani. Yaşadığın yer yine yeryüzü.

Cansu: Uzak olmama meselesi çok önemli. Özellikle başka çevrelere ulaşabilmek için bol bol workshoplar veriyorum. Çiniden korkmamaları için, ulaşılmaz olmadığını anlatmak için çabalıyorum. Dışarıdan çok daha kurumsal, içine girilmesi zor gibi gözüküyor, insanlar içine girmeye çekinebiliyorlar. Oysa ben burada takılıyorum ve herkese açık.

Ne olursa bırakırsınız?

Yusuf: Politik anlamda bana sansür geldiği anda, ben bırakırım. Bir de tabi, artık hissedemediğimde.

Cansu: Ben, kendim için her zaman yapmaya devam ederim. Bu benim kendimi iyileştirme sebebim. Ama hikayem biterse, bütün yaptığım işleri kırabilir, baştan başlayabilirim. Yine, yeni bulduğum hikayemle.

Hayata bir not düş deseler, o ne olur?

Yusuf: Çizdiğimiz her şey hayata bir not zaten.

Cansu: O, o an yaşadığın duyguyla çıkabilecek bir şey. Şimdiden söylemek çok zor. Ama şuan bir not düşsem, hissim ‘hiç’.

Boya kafası olmadan bu hayat çekilir mi?

Yusuf: Biter. Kandil gibi düşün, içindeki gaz biterse söner.

Cansu: Oldu ki bitti boya, bir malzeme daha buluruz, dışa vurmak için.

***

Bu sanatçı ikilinin işlerini, kişisel bilgilerini, workshop takvimlerini ve hatta dilerseniz muhabbetlerini, Hata Yapım Atölyesi ve C.A.M Galeri de bulabilirsiniz! Hata Yapım’a katılıp hata yapmak serbest, bence deneyin!