Tunus’taki halk hareketinin, Zeynel Abidin Bin Ali’yi devirmesinden sonra sırayı Arnavutluk halkı aldı

Tunus’taki halk hareketinin, Zeynel Abidin Bin Ali’yi devirmesinden sonra sırayı Arnavutluk halkı aldı. Onları şimdilerde Yemenliler, Mısırlılar, Cezayirliler ve diğerleri takip ediyor.

Tükiye’nin en küçük protestoya bile tahammülsüz Başbakanına ise şimdilik futbol camiasının tek yumruğu, geçtiğimiz günlerde tek yumruk olup kırmızı kart gösterdi.

Kırmızı kart bir başlangıç olsun.

Kırmızı kartı gören Başbakan, kart gösterenleri, ” topu görseler bomba diye karakola götürürler” diyerek aklınca, futboldan bihaber olduklarına vurgu yapıp dalga geçmiş.

Siyasal islam cenahının sık sık yamyam diyerek aşağıladığı Afrikalıların güzel bir sözü var;

“ Bilge her şeyi bilmez sadece ahmaklar her şeyi bilir.” Nazım’ın dizelerindeki  gibi hem Asyalı hem Afrikalı olmak kolay değildir...

Madem futboldan söz açtık, devam edelim; futbol bir takım oyunu olup, paslaşma esastır. Sahalardaki paslaşmadan çok siyasetteki paslaşma bu günlerde revaçta. Buna kimi köşe yazarları da katılıyor. Örneğin Murat Belge, Ahmet İnsel gibi liberallerin paslarını Taha Akyol gibileri alıp sosyalistlere gol atmayı iş ediniyorlar.

“ Evet, 12 eylül solun üzerinden silindir gibi geçti ama öyle olmasaydı da solun toplumsal değişmeye öncülük edecek hali yoktu.” diyen Murat Belge’nin bu sözlerini ve yirminci yüzyılın devrimlerini darbeci devrimler olarak niteleyip sosyalist solun toplumu tek düze gördüğünden dem vuran Ahmet İnsel’i referans alan Taha Akyol; “ Ama sağ ‘ devlet’ten yada ‘kitap’tan değil, ahalinin içinden çıktığı için, toplumdaki ihtiyaç ve duyarlılıkları ve bunların değişimini hem biliyor hem hissediyor.”diyerek,  “ devlet”ten çıkan bir ırkçı milliyetçi sağ ile “ kitap” tan çıkan siyasi islamı es geçip kendince halkçı bir sağ portresi çiziveriyor anında.

Kapitalizmi kutsallamış, piyasayı mutlak kabul etmiş zihni kalın kabuklu, tünel kafalı bir anlayışın temsilcisi olarak solun çözülmemiş sorununu da hemen tespit ediyor ve; “ piyasa değilse, ne? “ diye soruyor sola. Tespiti de yaptıktan sonra muradını döküyor yazısının son paragrafında; “ Benim beklediğim sol, sağ iktidarları denetleme gücüne sahip olacak ölçüde halkın desteğini kazanabilecek pragmatizme ve halkın değerlerine saygıya sahip bir merkez-sol olabilse bence yeterlidir.” Aslında Taha Akyol bunu söylerken pek çoklarınında

( emperyalizmin ve kapitalizmin nerdeyse tüm aktörlerinin ) hislerine tercüman olmakta desek her halde yanlış söylemiş olmayız.  Murat ettiklerinin dışındaki sola ise tahammülleri bulunmamaktadır. İşte bu yüzden en başta gençleri hedef almış durumdalar. İşte bu yüzden sendikalı olan her işçi anında kendini kapı önünde buluyor.

 Uzun bir süre bu topraklarda mağdurları oynayan Erdoğan,” Her devrin Firavunları, Nemrutları vardır. Ama biliniz ki her Firavun’un, her Nemrut’un bir İbrahim’i vardır” diyordu.  Doğrudur her devrin Firavunları ve Nemrutları var. Şimdilerin Firavunu, Nemrut’ u kimler? Bunu en iyi günümüzün İbrahimleri biliyor. Onlar ki; sokaklarda sopalanan gençlerdir, sendikalı olduğu için kapı ününe konan, taşeron insafına terk edilen,  4/C ye mahkum edilen TEKEL, Novamed, Sinter, Desa, Polplex, Bericap, Öztiryakiler, Numune Hastanesi, Balnak  işçileridir, töre vahşetine kurban giden, şiddete maruz kalan kadınlardır, metropollerin sokaklarında geceleyen, tacize uğrayan, taş attığı için zindanlarda çürütülen çocuklardır, elleri, dilleri bağlanan Kürtlerdir, eşit yurttaş kabul edilmeyen sünnileştirilmek istenen, Sivas’ta yakılan, Maraş’ta katledilen Alevilerdir....

Heyy egosu trampet çalan Nemrut, eyy Firavun, korkmakta haklısın,  zira İbrahimler sokağa çıkıyor ve haykırıyor “ Yaa basta..” Böyle gitmez”.....