Böyle kazanılır ekmek parası

AYSEL KÖKSAL VURAL

Adnan Özveri’nin NotaBene Yayınları’ndan çıkan ‘Bir Başka Çanakkale’ kitabı, belgesel tarzda yazılmış bir roman. 1970’lerin sonunda Zonguldak Devlet Mimar ve Mühendislik Akademisi’nin maden mühendisliği bölümünde okuyan Özveri, uzun yıllar çalıştığı bu alanın içinden yazıyor, biraz daha geriye giderek, geçmişten başlıyor maden işçilerini anlatmaya.


Çanakkale Savaşı’nda İtilaf Devletleri’ni temsil eden Avustralyalı William Edward Sing ile Osmanlı’nın ‘Korkunç Abdül’ lakaplı keskin nişancısı gerçek karakterler. Edward Sing, tek başına 12 subay, 180’den fazla askeri katletmiştir. ‘Gelibolu Katili’ (The Assasssin of Galipoli) olarak bilinen Sing, günlüklerinde yazdığına göre, bir keresinde Türk subayı ile yanındaki askerleri görünce subayı dizinden vurmuş önce, yardımına koşan askerleri de başlarından... Subayı en sona bırakmış. Anzakların ‘Abdul the Terrible’ dedikleri Korkunç Abdül’ün kimliği ise bilinmiyor. Kitapta da belirtildiği gibi, bir dikkatsizlik anında Edward Sing tarafından katledilmiştir. Savaşta siperlerin kazılması için Zonguldak’tan Gelibolu’ya gönderilen lağımcılar, yani maden işçileri de gerçek karakterler. 2 Ağustos 1936 tarihli Tan gazetesinde, savaşta yer alan dört lağımcıdan söz edilir: Ahmet, Durmuş, Hüsnü ve Bartınlı Ramazan. Bu kahramanlar, kitapta, Satılmış ve arkadaşları tarafından cisimleştirilmiş.

Çanakkale Savaşı üzerinden neredeyse bir asır geçti fakat çoğumuzun, birkaç kuşak öncesi yakınlarından kayıpları var bu savaşta. Dönemeyenler, dönenlerden fazla. Bu kanlı savaş, eğitimli-eğitimsiz genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu. Yalnız Türk gençleri mi, her ulustan gencecik çocuklar öldü. Kitabın ana kahramanı Satılmış, sömürgeci devletler tarafından savaşa gönderilen düşman askerlerine de acıyor. Dile getirdikleri çok çarpıcı: “Şan ve şeref ölen askerlerin olacak; para- pul, mal-mülk de onları buraya yollayanların.”
Kitabın akıcı ve sade bir anlatımı var. Lağımcılığın anlamı ve savaştaki önemine dikkat çekilmiş. Yazarın aynı zamanda maden mühendisi olması, konuya hâkimiyetini beraberinde getiriyor. Öncesinde de iyi bir araştırma yapıldığı anlaşılıyor.
Osmanlı hükümetinin 1867'de çıkardığı Mükellefiyet Kanunu ile Zonguldak ve çevresinde yaşayan 13-50 yaş arasındaki tüm erkeklere madenlerde çalışma zorunluluğu getirmesi, ‘Coğrafya kaderdir’ sözünü pekiştirmiş. İtilaf Devletleri’nin Nisan 1915’ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç olunca Sultan V. Mehmed Reşad 14 Mayıs 1331’de (27 Mayıs 1915) bir emir yayınlayarak, Askeri Mükellefiyet Kanunu’nda değişiklik yaptı ve lise öğrencilerini de cepheye çağırdı. Savaşa katılmak için 20-45 olan yaş aralığı zamanla 15-19’a kadar indi. Yazar, gencecik yaşında madenlerde çalışan ya da savaşa çağrılan yarı köylü yarı işçi çocuklarda, yetişkinlerde sınıf bilinci oluşması için üzerinden uzun yıllar geçmesi gerektiğini çarpıcı şekilde anlatmış. Eğitimsizlik, çalışma koşullarının ağırlığı, daha fazla üretim için yapılan dayatmalarla artan can kayıpları…
Kitap, bir insanlık dramına ayna tutuyor ancak bunu yaparken ağdalı ve acıklı bir dil kullanmıyor. Ayrıca kitabın doğal olarak çok fazla kahramanı var: Satılmış, Carlo, Recep, Yunus, Mustafa, Tahsin, Şeremet, Yakup Çavuş, Halil Başçavuş ve Müzevir Hamdi… Her biri meraklandıran hikâyeleriyle kitapta yer alıyor. Böylelikle, sonuna kadar bir solukta okunuyor kitap.
Kitap bittiğinde Orhan Veli Kanık’ın şu dizleri geliyor akıllara:
“…Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla/Paydos saatlerinde yollara dökülen/Soluk benizli insanlarıyla/Siyah akar Zonguldağın deresi/Yüz karası değil, kömür karası/ Böyle kazanılır ekmek parası”.
Çünkü maden göçüklerine, grizu patlamalarına hâlâ tanık oluyoruz ne yazık ki… Bunların, madenciliğin fıtratında olduğunu savunan devlet politikası hiç değişmedi. Yerli-yabancı holdinglerin doğayı yok etme pahasına maden arayışları da… Direnen insanlara uygulanan zulüm de… Yine de iyimser duyguların ışığında okumak gerekiyor Bir Başka Çanakkale’yi.