Google Play Store
App Store

Erdoğan’ın, “Düze çıkacağız” iddiası 14 ayda yerle bir oldu. Ülke, ekonomi başta olmak üzere her alanda krizlerle karşı karşıya kaldı. Kendi tabanında bile eleştirilerin odağı haline gelen Erdoğan’ın ‘güçlü lider’ illüzyonu kayboluyor. Erdoğan gün geçtikçe toplumsal desteğini yitiriyor.

Böyle yangına zırh dayanmaz
Fotoğraf: DepoPhotos

HABER MERKEZİ

28 Mayıs Cumhurbaşkanı seçiminden galip çıkan Recep Tayyip Erdoğan, seçiminden bu yana geçen yaklaşık 14 aylık süreçte ülkeyi tam manasıyla yangın yerine çevirdi. Erdoğan’ın, seçim akşamı yaptığı balkon konuşmasında “Enflasyonun yol açtığı fiyat artışlarının neden olduğu sıkıntıları gidermek, refah paylarını vermek önümüzdeki günlerin en önemli konusudur” diyerek ülkeyi ayağa kaldıracakları iddiası kısa sürede yerle bir oldu.

Ekonomideki büyük yıkım Mehmet Şimşek programıyla ağır vergilere yol açtı. Erdoğan’ın iddia ettiği gibi ne enflasyon düştü ne işsizlik azaldı. Üstelik krizin tüm faturası yine halka kesildi. Bu süreçte ülke sadece ekonomide değil, her alanda büyük krizlerle boğuştu. Anayasa Mahkemesi’nin kararları çiğnendi, Erdoğan’ı veya AKP’yi eleştiren içeri tıkıldı.

Gerici kuşatma tam gaz devam etti. Rejimin ortakları arasındaki çatlaklar kamuoyu önünde karşılıklı nabız yoklamalarıyla iyice görünür hale geldi. Erdoğan, 28 Mayıs’tan galip çıksa da ülkeyi yönetemedi. Kabine değişikliği de, yenilenme vizyonu da Anayasa tartışması da “normalleşme, yumuşama” illüzyonu da işe yaramadı. Son dönemki kamuoyu yoklamaları, SETA’nın AKP’ye sunduğu rapor, Erdoğan’ın liderlik profilinin çökmeye başladığını gösterdi. Yoksullukla boğuşan, hukuksuzluklardan bunalan milyonlar, 31 Mart yerel seçimlerinden büyük hezimetle ayrılan Erdoğan’a bileti kesti.

28 Mayıs’tan bugüne dek Erdoğan’ın dokunulmazlık zırhını delen o krizler şöyle:

***

‘BEN EKONOMİSTİM’ İLLÜZYONU ÇÖKTÜ

Erdoğan, her fırsatta çıkıp yurttaştan sabır dilese de ekonomideki yıkımın baş sorumlusu o. Uygulanan politikalarla kriz her geçen gün derinleşirken Mehmet Şimşek programı ve ağır vergiler halkın sırtına yüklendi, yurttaş temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geldi. Yurttaşa 2024’ün başında zamla birlikte 17 bin liraya çıkan asgari ücret daha halkın cebine girmeden eridi. Yüksek enflasyona rağmen asgari ücrete zam yapılmazken, ara zam yapılan düşük emekli maaşı ancak 12 bin 500 lirada kaldı. ‘Ben ekonomistim’ sözleri ile hafızalara yer edinen Erdoğan illizyonu artan yoksulluk karşısında da gün geçtikçe erimeye devam ediyor.

• 2023 Mayıs ayı başında dolar kuru 18,73 TL’yken 28 Ağustos 2024 itibarıyla dolar kuru 34.04 TL’ye çıktı. TÜİK verilerine göre 2023 yılı Mayıs ayında on iki aylık ortalamalara göre enflasyon yüzde 60,94 olarak gerçekleşti. 2024’ün Temmuz ayında ise yıllık enflasyon yüzde 61,78 olarak kaydedildi. Veriler çekirdek yıllık çekirdek göstergelerde de yavaşlamaya işaret etti. Buna göre Temmuz'da yıllık çekirdek enflasyon yüzde 60,23 oldu. Yine 2023 Mayıs ayı TÜİK verilerine göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25,2, işsiz sayısı 3 milyon 11 bin kişiydi. 2024’ün Haziran ayında ise işsiz sayısı 3,3 milyon kişi olarak ölçüldü. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 29,2 olarak gerçekleşti.

• Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) 2024 Haziran ayına ilişkin yayımlanan verileri de dikkat çekti. Verilere göre, Tüketici Fiyat Endeksi’nde (E-TÜFE) haziran ayında yüzde 4,27 oranında bir artış gerçekleşti. E-TÜFE’nin Haziran 2023’e göre artışı ise yüzde 113,08 olarak duyuruldu. ENAG’ın yaptığı hesaplamalara göre; haziran ayında en çok “Giyim ve Ayakkabı” kategorisindeki ürünlerin fiyatı arttı.

• Ekonomik güven endeksi bu yılın mayıs ayında 98,2 iken, haziran ayında yüzde 2,5 oranında azalarak 95,8'e düştü. Endeks böylece Kasım 2023'ten beri en düşük düzeye geriledi. Endeksin 100'den küçük olması ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor.

• Türk-İş'in açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının Temmuz sonuçları, dört kişilik ailenin aylık gıda harcaması tutarının, asgari ücretin 2 bin 232 TL üzerine çıktığını gösterdi. Temmuz ayında gıda fiyatlarında aylık enflasyon ivmesi sürerken, açlık sınırı ile asgari ücret makası da açılmaya devam ediyor. Türk-İş'in Temmuz ayı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin; sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı, bilinen adıyla açlık sınırı Temmuz'da 19 bin 234 TL'ye yükseldi. Yoksulluk sınırı olan gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise Temmuz'da 62 bin 652 TL ’ye çıktı. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 24 bin 901 TL ’ye yükseldi. Araştırmaya göre Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 1,34 oranında gerçekleşti.

• Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), mayıs ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerini yayımladı. Buna göre, mayısta kurulan şirket sayısı nisan ayına kıyasla yüzde 57,3 artışla 6 bin 405'ten 10 bin 72'ye çıktı. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı da yüzde 49,2 yükselerek 2 bin 759'a ulaştı. Nisan ayında 1849 şirket kapanmıştı.

Öte yandan iktidar içerisindeki figürler de Erdoğan’ın yarattığı tahribatı bir anlamda itiraf ediyor. Son olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’tan çocuk yoksulluğuna ilişkin açıklamaları bunun son örneği oldu.  Göktaş, yoksul olduğu gerekçesiyle Aile Destek Programı’ndan yararlanan 2,2 milyon hanedeki toplam çocuk sayısının 5,4 milyon olduğunu açıkladı. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 22 milyon 206 bin çocuk bulunuyor. Çocukların yüzde 25’i, yani her 4 çocuktan 1’i yoksulluk yaşıyor.

***

Yargıtay-AYM arasındaki krizde hukukçular yürüyüş gerçekleştirmişti. (Fotoğraf: AA)

İÇERİDEKİ KAVGAYI DA YÖNETEMİYOR

Toplumsal desteğini yitirmeye başlayan rejimin kurucu aktörü Erdoğan figürünün erimeye başlamasının bir yönü de yönetim krizlerinin hemen hemen her konu da daha görünür olması. Ülke sorunları karşısında çözüm üretemediği gibi sorumluluktan da kaçan Erdoğan’ın rejim içi krizlerdeki performansı da toplumsal desteğin azalmasında pay sahibi. MHP Lideri Devlet Bahçeli ile birbirine muhtaçlık ilişki içerisinde kurulan ittifak, doğası gereği çelişkili bir rejimi ortaya çıkardı. İçeride yaşanan paylaşım savaşları, güç dengeleri arasında yaşanan her krizin sonu da günü kurtarmaya çalışılan fotoğraflarla, kürsü konuşmalarıyla halının altına itildi. Bu zamana kadar toplum nezdindeki güçlü Erdoğan figürü, bu krizlerin neredeyse hiçbirini tam anlamıyla çözemedi. Hatta krizlerin çoğu Bahçeli’nin göndermeleri ve ortağına yolladığı mesajlarıyla ötelendi.

AYM’nin kararına rağmen tutukluluğu devam eden Hatay Milletvekili Can Atalay özelinde başlayan Yargıtay AYM arasındaki paylaşım savaşları içerisinde başlayan krizde de Erdoğan iki kez tavır değiştirdi. Yargıtay ve emniyet içerisindeki MHP kadroları AYM’yi hedef alırken Erdoğan AKP içerisinden AYM’yi savunanlara ‘iyi düşünün’ mesajı verdi. Bir süre sonra tarafsızlık açıklaması gerçekleştirdi. Bu süre zarfında Bahçeli ile görüşme gerçekleştiren Erdoğan’ın son tavrı ise AYM’yi hedef almak oldu. Kriz aylarca çözülmezken Meclis’teki son olaylı oturumun ardından Bahçeli konunun kapandığını açıkladı. Atalay özelindeki durum değişmezken AYM’yi ve hukuku ortadan kaldıran söylemleri ve uygulamaları ise son olarak Erdoğan savunmak durumunda kaldı. Yerel seçimlerin ardından bozguna uğrayan ve hem kendisindeki hem partisindeki düşüşü gören Erdoğan’ın muhalefete sınır çizme amaçlı normalleşme hamlesi de Bahçeli’nin müdahaleleriyle bir anlamda kesilmiş oldu. CHP Lideri Özel ile görüşmelere başlayan Erdoğan, Bahçeli’nin yüzüklü, dosyalı mesajlarıyla, muhalefeti hedef alan paylaşımlarıyla bir kez daha ortağıyla orta noktaya geldi. Bu görüşmeler muhalefetin normalleşmesi ifadeleriyle bu süreçten bu anlamda eli boş ayrılmış oldu. Tüm bu krizler tek adam rejiminin artık meşru olmadığını da açığa çıkarırken Erdoğan’ın günden güne zayıfladığını da ortaya koydu.

***

ERDOĞAN YARA ALIYOR

Son olarak Mayıs seçimlerinde yüzde 52’lik oy oranıyla bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın yerel seçimlerdeki yaşadığı hezimetin ardından düşüşü sürüyor.

Yüzde 45’lerden yüzde 30’lara kadar keskin bir düşüş yaşan AKP, kamuoyu araştırmalarının birçoğunda yüzde 30’un da altına düşmüş durumda. Ortağı MHP’nin ise yüzde 10 bandında olduğu görülürken olası bir seçimde iki ortak ilk kez yüzde 40’ların altına gerilemiş vaziyette.

Yapılan çalışmalarda Erdoğan’ın da toplum nezdinde düşüşü sürerken muhalefet ise beklenen yükselişi yapabilmiş değil. Erdoğan’dan ve ittifakından kopan oylar çoğunlukla kararsızlar ve sandığa gitmek istemeyenler arasında dağılıyor.

***

GERİCİLİK TAM GAZ

Toplumu dizayn etmeye çalışan Erdoğan gerici politikalarına da tam gaz devam etti. Okullara imam atayan ÇEDES projesine tepkiler sürerken laik ve bilimsel eğitime son darbeyi indiren gerici MAARİF Modeli tepkilere rağmen kabul edildi. Seçim sonrası atanan yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, cemaat ve tarikatlarla işbirliğine devam edeceklerini duyurdu. Bununla da yetinmeyen Tekin, cemaat ve tarikatların isteği doğrultusunda karma eğitimi tartışmaya açtı.

Skandallarla anılan Diyanet İşleri Ali Erbaş da Cuma gününün tatil olması konusunda tartışmalara dahil oldu. Gerici vakıf ve dernekler ile tarikatların talepleri doğrultusunda pek çok ilde konser ve festivaller yasaklandı, içki satışına ve tüketimine sınırlamalar getirildi. Pek çok dijital programda halkın değerlerini aşağıladığı iddiasıyla dizilere engellemeler getirildi, programlara ve kanallara cezalar yağdı. İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları bahane edilerek Galata’da hilafet bayrağı açan gericiler şeriat sloganları attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bizzat şeriatı savundu. Diyarbakır, Konya, İstanbul ve pek çok ilde gerici saldırılar devam etti. İktidar sosyal yaşamı bir grup gerici azınlığın yaşam tarzına göre dizayn etmeye çalıştı.

***

HUKUK TANIMADI

Çöküş dönemine giren rejim, ülkeyi yönetemedikçe otoriterleşmenin de dozunu artırıyor. Hukuku tasfiye eden, Meclis’i fiili olarak ortadan kaldıran, baskıcı politikaları hayata geçiren Erdoğan ise topluma kabullendiremediği ne varsa inkâr ederken yaptıklarının da tam tersini savunuyor.

Son olarak Malazgirt’in yıldönümü için gittiği Bitlis Ahlat’ta konuşma yapan Erdoğan eski Türkiye’nin geride kaldığını söyleyerek birlik beraberlik mesajları vermiş, ülkede yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu eski günlerin bir daha gelmemek üzere tamamen geride kaldığını ifade etmişti. Ancak Erdoğan her ne kadar özgürlükleri savunduklarını ve o dönemlerin geride kaldığını söylese bile halkın neredeyse bütün kesimleri hayatın her alanında rejimin baskıcı, tehditkâr politikalarıyla karşı karşıya.

İsrail ile ilişkilerin kesilmemesini protesto eden gençlerden, AYM’nin 1 Mayıs meydanının kapatılmaması kararıyla sokağa çıkan yurttaşlara greve çıkan işçilerden doğasını savunan köylülere yaşam haklarını savunan kadınlara kadar toplumun bütün kesimler rejimin sopasıyla karşılaştı.

Sokak röportajında iktidarı eleştirdiği için bir yurttaş da bu süreçte tutuklandı.

Meclis’i de topluma kendini kabullendirmek için aparata dönüştüren rejimin hukuksuzlukları bununla sınırlı kalmadı.

AKP’li vekiller muhalefet vekillerine saldırı düzenlerken Erdoğan saldırıların tamamına destek çıktı.

Toplumun yaşam hakkına da doğrudan müdahale eden rejim, Meclis’e getirdikleri düzenlemelerle hayatın tamamını dizayn etmeye çalışırken attığı her adım da halkın itirazlarını karşısında buldu.

Hayvanların katledilmesinin önünü açan düzenleme ülkenin dört bir tarafında protesto edildi, öğretmenler meslek kanununa karşı eğitimciler sokaklara döküldü.

Erdoğan’ın söylem ve pratikte ters düşen hamleleri de o sarsılmaz sanılan kariyerini sarsan en büyük unsurlardan oldu.