İnsana sormuşlar, “Boynun neden eğri?” diye, “Nerem doğru ki?” demiş. Sahi, insanın neresi doğru? Binlerce yıldır iktidarların elinde şekilden şekle sokuldukça deforme olan bu figüre hâlâ insan denilebilir mi? Doğal evrim sonucunda iki ayağı üzerinde dik durmayı başarmış ve Homo sapiens adıyla onurlandırılmış bir yaratık. Fakat son birkaç bin yıldır maruz kaldığı kültürel evrim bünyesinde ciddi tahribatlar yaratmış. Doğal evrimin donattığı donanımlarının çoğunu yitirmiş, omurgası eğrilmiş, bedenen, ruhen ve zihnen yerlerde sürünür hâlde. Ve utanmadan bir de bu yozlaşma sürecine ‘ilerleme’ diyenler var. İlerleyen bir şey varsa o da zenginliğin sürekli birkaç elde birikmesidir. İnsan ise yerleşik hayata geçtiğinden beri bünyesinde sömürü ve kölelik biriktiriyor. Eğer insanın kültürel evriminden bahsedilecekse bu, köleleştirilmesinin tarihidir. Kaçmasınlar diye zincirlerle ayaklarından birbirlerine bağlanmış plantasyon köleleri evrim geçirince saat ücretli kölelere dönüştüler; taşımaktan gurur duydukları, kimliklerinin bir parçası haline gelmiş akıllı telefonlarıyla artık belli bir mekânda tutulmalarına da gerek kalmadı; her an her yerden işe koyulabilirler, bir telefona bakar. Bedenlerinin eğri büğrülüğü sırtlarında taşıdıkları aşırı yükten. Boyunlarının eğriliğine gelince, efendilerinin önünde sürekli eğilmelerinden ötürü. Kölelik bilinci kuşaktan kuşağa aktarıldıkça, boyunlar haliyle kolay kolay düzelmiyor.

***

Fransız doğa bilimci Lamarck, bir canlının kendi yaşam süresinde kazandığı özelliklerini kalıtımsal olarak döllerine aktarabildiğini ileri sürmüştü. Örneğin zürafalar, yüksek ağaçların yapraklarına ulaşmak için çaba gösterdikçe boyunları uzamış, bu özellik genetik malzemelerine işlemiş ve kalıtımsal olarak döllerine aktarılmıştı. Lamarck buna “kazanılmış karakterlerin kalıtımı” diyecektir. Uzun boyunlu olmalarını atalarına borçluydular. Lamarakçı terimlerle düşünecek olursak insanın durumu zürafadan farklı değil; boynunun eğriliğini, efendisinin önünde boyun eğmeye çabalayan atasına borçludur. Bir tür olarak dik durmak için milyonlarca yıl çaba harcayın, sonra aranızdan birileri çıksın, boyun eğmeye çabalayarak genetik malzemenizi değiştirsin ve bir çuval inciri berbat etsin, olacak iş değil. "Efendiliğini ilk kim iddia etti?" diye sormayacağım. İnsan doğa üzerinde tahakküm kurmaya başladığında kendini efendi gibi hissetmiş, kurdu evcilleştirip köpekleştirdiğinde efendiliğin keyfini çıkarmış olabilir. Efendi olduğunu iddia eden insanın karşısında ilk kimdi boynunu eğen? İşte insanın önünde boyun eğen o ilk insandan sonra eğrileşti boyunlar.

***

Telaşlanmayın hemen, boynunuzun eğriliği geçici. Kalıtım Lamarckçı değil, Mendelcidir. Bir organizma, kendi yaşam süresinde bir özellik geliştirmek için çaba gösterebilir. Fakat bu “kazanılmış karakter”in döllerine geçmesi mümkün değil. Çünkü bu çabalar gelecek kuşakları yaratacak genetik malzemeyi değiştirmez. Gelgelelim kültürel evrim tam da Lamarck’ın öngördüğü şekilde işliyor. Yaşam süresinde kazanılan bir bilgi, davranış, düşünme biçimi, Richard Dawkins’in “mem” dediği kültürel iletim birimleri aracılığıyla toplumda hızla yayılıyor ve sonraki kuşaklara doğrudan aktarılıyor (Gen Bencildir; TUBİTAK). Biyolojik içeriğin değişmesi ve doğal evrimin gerçekleşmesi çok uzun yıllar alabilir, oysa kültürel evrim, memlerin hızla yayılarak kültürel ve sosyal içeriği, toplumsal genetiği değiştirmeleri sayesinde çok hızlı gerçekleşir.

Boyun eğen ilk insan bu davranışından mutlaka avantaj sağlamıştır ve bu “kazanılmış karakter”, memler aracılığıyla toplum içinde hızla yayıldı. Doğal evrim genlerle çalışır, kültürel evrim ise memlerle. Mem, taklit yoluyla bir kültür içinde kişiden kişiye bulaşan bir fikir, davranış ya da üslup olabilir. Taklit edilebilir fenomenler aracılığıyla bir zihinden diğerine kolaylıkla sıçrayabilir. Memler, kendi kendilerine çoğalabilmeleri, mutasyon geçirmeleri, seçici baskıya yanıt vermeleri bakımından genler gibi davranırlar. Boyun eğmek, insanın memlerine işlemiş, avantajlı bir karakter; dik duranların başına gelenleri bilmeyen var mı? Boyun eğriliği memetiktir, memler aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılır. Tedavisi belli; boyunları ancak devrim düzeltebilir.