Congulus 60’lardan günümüze gelmiş gencecik ve heyecan veren bir grup. Saykodelik tınıların günümüz teknolojisi ile harmanlandığı müzikleri özellikle konserlerde dinleyeni hipnotize ediyor. İlk albümleri ‘Bozkır’ ile sizi sıcak ve kavruk bozkırın ortasında soğuk ve karanlık bir güneş tutulmasına davet ediyorlar. Cihan Önder, Emre Açıkgöz ve Tayfun Gür’den oluşan Congulus yazıldığı gibi okunan isimleri, Beyoğlu ve […]

Bozkırdan esip geldiler

Congulus 60’lardan günümüze gelmiş gencecik ve heyecan veren bir grup. Saykodelik tınıların günümüz teknolojisi ile harmanlandığı müzikleri özellikle konserlerde dinleyeni hipnotize ediyor.

İlk albümleri ‘Bozkır’ ile sizi sıcak ve kavruk bozkırın ortasında soğuk ve karanlık bir güneş tutulmasına davet ediyorlar.

Cihan Önder, Emre Açıkgöz ve Tayfun Gür’den oluşan Congulus yazıldığı gibi okunan isimleri, Beyoğlu ve Kadıköy’de verdikleri konserleri ile önemli bir dinleyici kitlesine sahip. Müzik dünyasının bağımsız şirketi Venüs Müzik etiketiyle yayımladıkları Bozkır’ı konuştuk.

Congulus’un isim hikayesi ile başlayalım dilersiniz.

Cihan: Congulus ismi İç Anadolu’da anlatılan bir gulyabani hikayesine dayanıyor. Çocuklar gece dışarda durmasın diye uydurulmuş bir varlık. Sizi tanıdığınız birinin sesiyle çağırır ve kayıplara karışırsınız. Congulus’un ilk çıkışı Emre ile yaptığımız bir motor yolculuğunda oldu. Babam yerel hikayeler, değişler derliyordu. Ateş başındaki bir muhabbet sırasında da bundan bahsettim. Congulus’da karar kıldık. Tek sıkıntımız insanların “Kongulus” olarak telaffuz etmesi. Bazıları da acaba Latince mi diye düşünüyor, halbuki bayağı yerel bir isim.

Sizi bir araya getiren şey neydi?

Emre: Her şey Cihan’la beraber çıktığımız motosiklet yolculuklarıyla başladı. Uzun motor yolculuklarıyla beraber hem birbirimizi tanımaya başladık hem de birbirimizin müzikle uğraştığını fark ettik. Sonra Tayfun’la da buluşarak Kadıköy’de çalışmaya başladık. İlk provamızın bir buçuk saati boyunca hiçbir yere varmayan emprovize denemeler sonucunda hepimizin yüzü asık şekilde sigara molası verdik. Son yarım saati de geçirelim, vedalaşalım diye düşünürken ‘Son Yarım Saat’ albümde de yer alan parçanın tüm trafikleriyle çıkmasına neden oldu. Böylece hikâye başlamış oldu.

Bir araya gelmeden önce neler yapıyordunuz?

Cihan: Hepimiz gibi ben de küçük yaştan beri müzikle iç içeyim. Daha erken dönemlerde farklı tarzlarda gruplarda çaldım. Daha sonra biraz daha bireysel çalışmaya başladım. Evde kendi üretimlerim oluyordu. Looplar üretip kompozisyonlar yaratıyordum. Şu anda Congulus’da uyguladığımız canlı loop olayında biraz o çalışmaların etkileri var diyebilirim. Tekrardan kolektif bir çalışma sürecinin başlaması aslında Kimkio’dan Berna’nın telkinleriyle başladı. Biz de birkaç kişi bir araya gelip emprovize sessionlar yapmaya başladık. Congulus öncesinde iki gitar, davul ve synthden oluşan bir grup kurmuştuk. Pek trafiği belli şeyler değil o gün nasıl hissediliyorsa öyle çaldığımız bir oluşumdu. Daha sonra Congulus ortaya çıktı.

Emre: Müziğe olan ilgim küçük yaşlara dayanıyor. Müzik benim için her zaman bir arayış ve ifade biçimi oldu. Bu arayış bazen öyle boyutlara ulaştı ki, öğrencilik dönemimde okuduğum bölümü bırakıp konservatuara geçmenin eşiğine geldim. Fakat müzik tam olarak bir iş, ödev, yapılması gereken ve hayat idame ettirilecek bir alan olsaydı muhtemelen onu bu kadar sevmezdim diye düşünerek bundan vazgeçtim. Grubu oluşturan üç kişinin sahip olduğu tutkular Congulus’u meydana getirdi diyebilirim.

Tayfun: Üniversiteye girdiğim ilk yıl 2005 senesiydi. Okulun bahar şenliğinde tanıştım davul ile. Hızlı bir öğrenme ve çalışma süreci sonrası aynı anda dört farklı grup ile çalmaya başladım. Emre ile zaten benim davul çalma surecimin en başından sonuna kadar beraberdik. En son bütün grupları bırakıp psychedelic müzik ile tanıştım. Ispanak grubuna dahil oldum yıl 2009’du. Peyote konserleri, Zeytinli Rock Şenliği derken şimdi Congulus ile müzik yapıyorum.

Müzikle birlikte giden bir iş hayatınız da var sanırım. Profesyonel yaşam ve müzik birlikteliği nasıl gidiyor?

Cihan: Üçümüzde güzel sanatlar tasarım eğitimi aldık ve müzik dışında profesyonel olarak tasarım yapıyoruz. İşlerimiz görseller ve formlar yaratmak üzerine. Birçok dinleyiciden yaptığımızı müzikte görsel hatta bazı noktalarda sinematik bir yönün olduğunu duyuyoruz. Yarattığımız seslerin böyle bir karşılık bulaması bu noktada uğraştığımız alanların birbirine etkisini gösteriyor.  Zaten müzik ve tasarım birbirini besleyen alanlar. Tabi iki işi bir anda yapmak ciddi bir mesai gerektiriyor ama çok sorun yaşamıyoruz. Hayatımızı buna göre düzenliyoruz. Albüm artworkleri de görsel unsurların Congulus için ne kadar vazgeçilmez bir şey olduğunu gösteriyor. Ama bu sefer kendimiz yapmak yerine çok sevdiğimiz arkadaşımız Can Dağlı’nın sihirli ellerine teslim ettik bütün albüm tasarımlarını. Sonuç da müthiş oldu.

Müziğinizle ilgili özellikle “Sahnede de çok etkililer, konser grubu” yorumu yapanlar var. Siz ne dersiniz bu yoruma?

Tayfun: Bence kesinlikle konser grubuyuz, dinleyiciler haklılar!

Cihan: Canlı performans bizim için çok önemli. Hem bizi tamamlayan bir şey hem de dinleyiciyle beraber yükselmeyi sevdiğimiz bir alan. Parçalarımızda tek gitar, bas ve davuldan çıkarabilecek seslerin sınırlarını zorluyoruz. Canlı looplar kaydedip üzerine yeni gitarlar, synthler giriyoruz. Önceden hazırlanmış samplelar yerine o an yapılan o anın heyecanına göre şekil alan looplar kullanıyoruz. Tabi seyircide müziğin yanında bir performans izlemiş oluyor. Bu da karşılıklı olarak birbirimizi etkilediğimiz ve coştuğumuz bir ana dönüşüyor. Seyirciyi, ne kadar ateşlersek onlar da bizi o kadar ateşliyorlar. Konserler bu anlamda dinamik geçiyor. Parçalarımızda doğaçlama alanları bırakıyoruz ve bu alanları o anki duygu durumumuza göre şekillendiriyoruz. Seyirciyle beraber o anki hikâye neyse onu beraber yaşıyoruz.

Emre: Bir performans grubu olduğumuzu düşünüyorum. Konser sonrası yanımıza gelip bu tarzı ilk defa dinledim ve çok şaşırdım, beğendim diyenler oluyor. Canlı loop tekniklerini kullanıyoruz ve üç kişinin yapabileceğinden daha fazla ses yaratabiliyoruz. Kayıtlarda bu performansı görme şansı yok dinleyicinin. Canlı performans sırasında sanırım ben sahnede ne hissediyorsam, dinleyenler de o an onu hissediyor.

Saykodelik müziğin tarihi eskilere gidiyor. Ancak siz gayet güzel modernize edip, bu coğrafyanın izleriyle harmanlıyorsunuz.

Cihan: Yaşadığımız coğrafyaya müzik anlamında kulaklarımızı kapatmıyoruz. Gelenekten beslenme illaki vardır ama daha çok yerelden etkilenme gibi. 60-70’lerde yapılan işlere aşinayız ama tam olarak oradan ilerlemiyoruz. Asılda psychedelic olmasa da içinde barındırdığı doğaçlamalar bu coğrafyada üslup olarak yüzyıllardır icra ediliyor. O yüzden de ilk dönem grup ve sanatçıları dünyada bu kadar değer görüyor. Kültürün kendisinde olan bir şey. Doğalından geliyor. Biz de olabildiğince kendi anlayışımızla yeni bir şekilde yapmayı amaçlıyoruz.

Emre: Türkiye’de geleneği olan bir tarz bu. Yurtdışında plak dükkanlarında “Turkish psychedelic” diye bölümler var. Altmışlara yetmişlere dayanıyor. Tabi o dönemle biz çok içli dışlı olmasak da bundan etkilenip işler üretmiş abilerimiz var. Biz de onlarla büyüdük. Bir nevi taş üstüne taş koymak diyebilirim. Bizden sonra gelenler de bizim ürettiğimiz tınılarla kulağını doldurup kendi işlerini üretecek belki de.

Örneğin “Yıllar” parçamızda Nuri Bilge Ceylan’a ‘selam’ çaktığımızı anlayıp bunu ifade edenle karşılaştık. Ve bu beni titretti. Paylaşım yapıyoruz ve bu karşılık buluyor, aynı noktada kesiştiğin bir bilinç oluyor ve bunu biliyorsun. O noktada var oluyorsun.

Tayfun: Gerçekten içimizden gelen bir şey, şimdiki zamanda yaşayıp ama genlerimizde bu coğrafyanın geçmişini taşıyoruz ve bunu müziğimizi bir dil olarak paylaşıyoruz.

Türkiye alternatif müzik piyasasını ve dinleyicisini nasıl buluyorsunuz?

Cihan: Son dönemde bayağı ciddi sayıda grup çıkıyor. Çok da başarılı ekipler var. Farklı tarzlarda ama kendi dilini oluşturmuş birçoğuyla denk geliyoruz. Yoğun bir üretim var. Nitelikli üretimler çıtayı yükselttikçe gelişmeye ve ilerlemeye doğru itiyor. Önemli bir durum olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda bağımsız kolektifler ve plak şirketlerin artması alternatif sahnenin daha güçlü ve sağlam durmasını sağlıyor. Dinleyici sayısı da giderek artıyor bu durumla beraber. En büyük sorun mekanlarla ilgili oluyor genelde. Sınırlı sayıda mekan içerisinde bir devridaim var.

Emre: Metalaşan sanat ve tüketim biçimi olarak neyin alternatif neyin olmadığını bazen kestiremiyorum. Niceliksel anlamda mı niteliksel anlamda mı bu sorunun karşılığı olmalı onu da bilmiyorum. Ana akım ve onun kitlesinin belirli bir yüzde oranında ve bunun tüm dünya genelinde de benzer oranlarda olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de bireysel özgürlüklerin gittikçe daha fazla baskılandığı dönemdeyiz. Özgürlük ortamının sağlandığı şartlardan farklı biçimde olsa da, kısıtlamaların da yaratıcılığı arttırdığını düşünüyorum. Bugün geldiğimiz noktada kendi topluluğunu oluşturmuş ve kendi içinde nefes alan küçük küçük öbekler var ve buralarda ciddi deneyim paylaşımı ve üretim yapılıyor.