Krizin henüz ‘Ayfon’ asmaca gibi hamasi ve ‘eğlenceli’ tarafı yaşanıyor. Oysa rakamlar pik yaptıkça, toplumsal yansımaları da derinleşiyor. Şimdiden yıkıcı etkiler görünmeye başladı bile.

Bir günde 5 binin üstünde icra

Dün itibarıyla, UYAP Sistemi verilerine göre; İcra dairelerindeki, “İcra (Esas) ve İflaslara ait” toplam dosya sayısının 19 milyon 682 bin 548 olduğu görülüyor. Sadece “aynı gün” gelen dosya sayısı 4 bin 821.

2018 ağustos ayı itibarıyla, 5 milyon 486 bin 145 dosya işlem görmüş. Toplamda ise 19 milyon 680 bin 534 dosya var. Sayı, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına göre 2 kat artmış durumda.

Türkiye’de davalık olmayan yok

Kabataslak bir hesapla, alacaklı sayısı ile birlikte davası olan kişi sayısı 40 milyonu buluyor. Bu kısaca şu demek: Türkiye’nin yetişkin nüfusunda davalık olmayan kişi bulmak zor! Öte yandan “alacak-verecek” meselelerinin bazıları resmi rakamlar içinde yer almıyor; böylece bir kişinin birden çok yere borçlu olduğu görünmüyor. Oysa banka kredisini ödeyemeyen tefeciye koşuyor. Kriz derinleşirken; kamuoyuna yansıyan haberler de endişe veriyor.

Önce kadınlar etkileniyor

“Denizli’de tefeciden aldığı borcu ödeyemeyen A. A. eşi ve 13 yaşındaki kızını boğarak öldürdükten sonra yaşamına son verdi…”

Kadın Meclisleri olayı her yönüyle irdeleyince, krizin önce kimi etkilediği ve etkileyebileceği de görülüyor.

Gençler işsiz

DİSK-AR verileri, iktidarın propaganda araçları ile gerçeği çarpıttığını bir kez daha ortaya koyuyor. Mevsim etkilerinden arındırılmış rakamlar işsizliğin arttığını, istihdamın düştüğünü gösteriyor. DİSK-AR’ın Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ve İş Kurumu (İşkur) verileriyle hazırladığı rapora göre Türkiye’deki gerçek işsiz sayısı 5,7 milyon kişi. Bu oran nüfusun 16.6’sına denk düşüyor. İşkur’un istihdam edebilme kapasitesi de her geçen gün düşüyor. DİSK-AR’ın tablosunda; kayıtlı işsiz sayısı 130 bin artmış durumda. Genç nüfusta işsizlik yüzde 18,4 oranında. Genç kadın işsizliğinde ise bu oran yüzde 23,2’ye dayanıyor.

Suçun tanımı değişti buzdolabı soyan var

“Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi” isimli kitabın yazarı, araştırmacı Önder Abay; İstanbul’da mahalle mahalle gezerek gençler üzerinde çalışıyor. Bağcılar gibi fakir semtlerin yanı sıra, kentin Nişantaşı, Beşiktaş gibi kalburüstü yerlerinde de araştırmalar yapıyor. Çarpıcı tanıklıklarını aktarıyor: “Zengin muhitlerdeki gençler eve çekildi. Evde içki yapan çok. Dışarıda, yaşam tarzına yönelik risk var. Sadece akşam yemeğini değil artık kahvaltıyı bile internetten sipariş edenlerin sayısı hayli yüksek. Esenler, Bağcılar gibi yoksul mahalleler ise daha farklı. Onlar, kahvaltıyı dışarda ediyor! Kimi zaman öğle yemeği ve akşam yemeğini de evde sokakta yiyor.”

Şaşırtıcı mı? Değil aslında! Yoksul semtlerde dükkanlar dönüşüyor. Börekçi, çiğ köfte dürümcüsü ve tavuk dönerciler revaçta. “3 dükkandan biri bunlardan oluşuyor” diyor

Suçun tanımının değişmesi çarpıcı gözlemlerden. Eskiden oto-teyp hırsızlığı ya da kapkaç yapılırdı. Şimdi market ve bakkal soyan var! Abay; “Bu bir şey mi eve girip buzdolabı soyan oluyor. Adamın canı salam istiyor, ne yapsın” diyor.

Her katmandan genç arasında umutsuzluk ve yabancılaşma artıyor. Bu ise uyuşturucuyu tetikliyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Avrupa’da ayık gezen yok” derken, devletin resmi rakamları ise aslında Türkiye’deki tablonun çok karamsar olduğunu gösteriyor. Resmi rakamlara göre son 10 yılda uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle ceza infaz kurumlarında bulunanların sayısında yüzde 410 artış var. Bağımlılık için ayakta tedavi görmek isteyenlerin sayısı ise yüzde 674 oranında çoğalmış. Uyuşturucu 10 yaşına kadar inmiş durumda. Yine devlete ait 2015 rakamları, 580 kişinin sentetik uyuşturucu nedeniyle yaşama veda ettiğini ortaya koyuyor. Bu, Türkiye’yi sentetik uyuşturucuda Avrupa şampiyona yapıyor. Herkes için Acil Sağlık Derneği Başkanı Doktor Ülkümen Rodoplu, paylaştığı istatistikleri toplumsal perspektifle de değerlendiriyor: “Genç işsizliği arttıkça sorun büyüyor.”

Örnekler, ekonomik krizlerin bir bütün olarak hayatı ve toplumu olumsuz etkilediğini gösteriyor.

Neymiş bu gemi

Krizin faturasıyla mağdur iki kere mağdur olacak. Gerçekleri örtüp, emperyalizmi, yurtseverliği, değerleri, üretimi yeni baştan tanımlayarak toplumu uyutuyorlar. Öte yandan, “ulusal kıyılardan, hala İncirlik’e paralel yüzen gemiyi alkışlayanlar da oluyor. Neymiş bu gemi meselesi böyle? Bir bütünün değil, kaptan köşkünün karaya çıkmasıdır mühim olan. Kaptanın, dümenle uğraşmak yerine çarka çomak sokması eskiye dayanıyor. Bunları ifade eden, dokuz köyden kovulup, hain sayılıyor. Oysa Pir Sultan Abdal 16. yüzyıldan bildiriyor: “Bozuk düzende sağlam çark olmaz.”

Katar sermayesiyle çarkın tamir edilebileceğini düşünmeye, “Ayfon” asmaya, yerli milli duruşa devam. Varsın demokrasi, insan hakları, hakça paylaşım, emek, toplumsal barış eksik olsun!

Arkalar boş… Mutabık olalım!