Yaklaşık bir yıldır her konuda olduğu gibi kültür sanatın da uzağındayız. Bu mahrumiyet süreci psikolojik ve toplumsal olarak bizde nasıl bir hasar yarattı? Kaygı düzeyinin de tavan yaptığı süreci ‘akord bozulması’ olarak tanımlayan uzmanlar, ilacın sanat olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Pandemide devletlerin insanları salt bir biyolojik varlık olarak ele alması, en büyük yanlışlardan biri oldu”

Bozulan akordlarımızı yine sanat düzeltebilir

IŞIL ÇALIŞKAN

Koronavirüs salgını birçok yönüyle insan hayatını etkiledi, etkilemeyi de sürdürüyor. Pandeminin biyolojik olduğu kadar psikolojik ve toplumsal sonuçları da var. Yara alan psikolojilerin ilacı ise sanat. Ancak malum bir yıla yakın süredir ne bir tiyatro, ne bir sinema filmi ne de bir konser izleyebildik… Çevrimiçi etkinlikler elbette var ancak aynı etkiyi yaratmıyor. Yazık ki bir temel ihtiyaç olarak görülmeyen sanatın yokluğu ruhsal birtakım sorunları da beraberinde getiriyor. Sanatsız kalmanın nasıl sonuçlar doğuracağını uzmanlara sorduk.

BİZLER SALT BİYOLOJİK VARLIKLAR DEĞİLİZ!

Klinik psikolog, yazar Bülent Usta: Pandemi, pek çok şeyi engelledi ama diğer önceliklere göre nedense sanatla ilgili engellediği şeyler üzerinde yeterince durulmuyor. Bir yıla yakın bu süreç içerisinde sinemaya, tiyatroya, bir dinletiye gidememek, fırından ekmek alıp alamamaya göre daha önemsizmiş gibi düşünülüyor, ama durum hiç de öyle değil. Hanna Segal, umutsuzluğa mahkûmmuş gibi hissettiğimizde, bu hissi ancak dünyamızı yeniden yaratarak, parçaları birleştirerek, yaşamı ölümün içine yeniden sokarak yenebileceğimizi söyler, yani ancak sanat aracılığıyla bunu yapabileceğimizi. Dijital teknoloji üzerinden, kişiler arası etkileşimden uzak ve izole bir biçimde yaşantıladığımız sanatın arzulanan etkiyi yaratamayacağı açık. Bu durumun, engellenmenin psikolojik etkileri sonradan ortaya çıkacak muhtemelen.

Freud, ‘Uygarlığın Huzursuzluğu’nda insanın güvenlik ve adalet beklentilerinin karşılanması için çeşitli özgürlüklerinden ve güçlü içgüdülerinin tatmininden vazgeçmek zorunda kaldığı için mutsuzlaştığını yazar. Bu mutsuzluktan kurtulabilmek için insanın sanata yöneldiğini belirtir. Sanat, bir tür ‘kaçış’ alanı olarak gerçeklikle mücadele etmemizi ve onu değiştirebilme cesaretini ve imkânını verir. Sanat, Kernberg’in de altını çizdiği gibi, anlamlı ve tatminkâr ilişkiler yaşamamıza ve yaşam deneyimimizi zenginleştirerek ölüm korkusuyla baş etmemize olanak verir. Sanattan yoksun bir ruhsal hayatta, yaşanmış zaman deneyiminin daraldığını ve yaşanmış zamanın kısalığı duygusunun arttığını biliyoruz. Özellikle kaygının yükseldiği böyle zamanlarda yaşamın kısalığı hissi ve içsel mutsuzluk deneyimi ciddi bir sorun. Evde film izlemekle sinemada izlemek arasındaki farkı düşünelim. Sinema salonundan çıktığımızda, Yusuf Atılgan’ın ‘Aylak Adam’ adlı romanında da bahsettiği, ‘sinemadan çıkmış insan’ adını verdiği şu 5-10 dakika hayatta kalan yaratıklardan birine dönüşmez miyiz? O 5-10 dakika bile, o farklı hissediş bile başka bir tür ruhsal canlılık kazandırır bize. Pandemide devletlerin insanları salt bir biyolojik varlık olarak ele alması, en büyük yanlışlardan biri oldu.

bozulan-akordlarimizi-yine-sanat-duzeltebilir-842969-1.
Fotoğraf: Bülent Usta

KAYGI VE YAS, SANATIN İÇERİĞİNİ DEĞİŞTİRECEK

Humboldt Üniversitesi, Çoğulculuk ve Sosyal Çatışma Bölümü, Einstein Vakfı Akademisyeni Nil Mutluer: Covid’in sosyolojik etkileri yadsınamaz. Bir kaygı nesnesi olarak Covid-19 insanların dış dünyayla, sokakla, mekânla ve en önemlisi fiziksel olarak öteki insanlarla ilişkilerini radikal bir şekilde etkiledi. Artık o eski bildiğimiz etkileşim hem toplumsal, hem de sanatsal alanlarda ağırlıklı olarak dijital ortamda gelişiyor. Dijital ortam bir müddettir toplumsal ilişkinin yeni ve önemli mecralarından biri haline geldi. Dijital ortam eskiden toplumsal ilişkilerin sağlandığı alternatif mecralardan biriyken Covid ile bu mecra ana mekân haline geldi. Bu dış dünya ile beslenen sanatçıların üretim ve sanatsal beslenme biçimini de epeyce değiştirdi. Üstelik Türkiye’de hükümetin son 10 yıldır bağımsız sanat kuruluşlarına karşı giderek artan baskısı, bir de Covid kısıtlamaları ile birleşince, hem eleştirel sanat çalışmaları hem de sanatın toplumla ilişkisi yeni biçimler aldı. Zarar gören ve zaten ayakta kalmakta zorlanan bazı sanat mekânları kapanmak zorunda kaldı. Ancak, öte yandan sanatçılar, özellikle eleştirel sanatla ilgilenenler dijital ortam sayesinde çok büyük bütçe getirmeyen projeleri de hayata geçirmeyi ve toplumla buluşturmayı başardı. Özellikle mekânsal ilişkiler toplumun sanatla ilişkisini etkileyecek. Ve elbette Covid’in yarattığı kaygı, kayıp, yas hisleri de sanatın içeriğini ve hatta toplumun sanatta kendisini görebilme ilişkisini de biçimlendirecek.

bozulan-akordlarimizi-yine-sanat-duzeltebilir-842973-1.
Fotoğraf: Nil Mutluer

HEPİMİZ EKRAN YORGUNU OLDUK

Psikoterapist, yazar Tuğçe Isıyel: Bu durum öncelikle sanatçıları fazlasıyla olumsuz etkiliyor diyebilirim. Fiziksel temas kesintiye uğrayınca, izleyiciyle olan paylaşım alanları daralınca bir kısım sanatçı kendisini epey yalnızlaşmış hissetmeye başladı. Devletin desteksizliği de bu duruma iyice tuz biber ekmiş oldu. Bu böyle devam ederse küskün bir sanatçı kitlesiyle karşılaşma ihtimalimiz artacaktır.

Fiziksel olarak sanatsal aktivitelere katılamamak beslenme alanlarımızı daralttı belki. Ancak insan adaptasyon kabiliyeti hem çok yüksek bir canlı hem de sosyal bir varlık. Bu duruma hemen yeni çareler üretti. Online konserler, festivaller, tiyatro oyunları, seminerler vs. fakat pandemi bize gösterdi ki biz buralardan sadece entelektüel anlamda beslenmiyoruz. Birbirimizle bir arada olmanın hazzını da elde ediyoruz. İşi, okulu, sosyalleşmeyi, sanatsal faaliyetleri sürekli ekrandan yapıyor olmak bir çoğumuzda çok ciddi yorgunluk, bıkkınlık, dikkat ve konsantrasyon sorunları yaratmaya başladı. Hepimiz ekran yorgunu olduk. Evet, çevrimiçi olarak sosyalleşiyoruz ancak ortak mekânda buluşmak, ortak havayı solumak, birbirimize korkmadan dokunmak bambaşka bir şeymiş. Beş duyumuzu kullanarak bir şeyin içinde olmak o şeyi bütünsel olarak kavramaya da yol açıyormuş. Bunun yoksunluğu çok ciddi bir özlem ve eksiklik yaratıyor kuşkusuz ancak bir yandan sabredebilme becerimizi de epey geliştirdiğini düşünüyorum. Pandemi bittiğinde bu uzak kalmışlığın, ortak mekân kaybının acısını çok güzel bir şekilde çıkaracağımızı umuyorum.

bozulan-akordlarimizi-yine-sanat-duzeltebilir-842974-1.
Fotoğraf: Tuğçe Isıyel

SANATÇILAR VAR OLMA MÜCADELESİ İÇİNDE

Müzisyen ve Uzm. Psikolojik Danışman Asena Akan: İnsanlık olarak ruh ve beden sağlığımızın risk altında olduğu, kaygı düzeyimizin arttığı, dengemizin bozulduğu, yaşama sevincimizin azaldığı zamanlardayız. Ben buna bir tür “akord bozulması” diyorum. Peki nasıl akordlanabiliriz?

Müzik ve sanat kaygı ve korku enerjisinden çıkabileceğimiz, kendimizi özgürce ifade edebileceğimiz nefes alanı; yaşam için ideal öğrenme modeli; iyileşme motivasyonumuzu artıran etkili birer araçtır. Bundan yoksun kalmanın, müzisyen ve sanatçılara getirdiği yaşamsal güçlük ve var olma mücadelesi yanında; toplum genelinin beden ve ruh sağlığını olumsuz etkileme, değişime adaptasyonu güçleştirme, kültürel bağ ve birlik duygusunu zedeleme gibi sonuçları olacaktır. Sağlıklı yaşam için kendimize inanmaya, bir amaç edinmeye, mutluluğun içimizden gelen bir kavram olduğunu idrak etmeye ve gelişmeye ihtiyacımız var. Müzik ve sanat doğanın parçası olduğumuzu bize hatırlatarak buna hizmet eder. Bu dönemin tüm zorlayıcılığına rağmen insanlığa öğreteceği şeyler olacaktır. Müzik ve sanatın -hep olduğu gibi- güçlenerek var olacağına inanıyorum.

bozulan-akordlarimizi-yine-sanat-duzeltebilir-842978-1.
Fotoğraf: Asena Akan