ABD’nin iki numarası Joe Biden’a ‘emperyalist bozuntusu’ diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Çünkü o zat emperyalistin daniskası.
Ha belki iki numara bozuntusu, diyebiliriz.
Aslında bozuntu değil de bir şeyin bozuntusu deyince asaplar geriliyor, davalar açılıyor, malum. Çünkü ‘bozuntu’, bozulan bir şeyden arta kalan bölüm, döküntü… Memlekette en fazla bozulan, çürüyen, kokuşan şey de demokrasi kavramı elbette. Ayrıca kendinde bulunması gereken nitelikleri taşımayan kimse veya şeye de bozuntu deniyor. Mesela muhtarsınız ama muhtarlık yerine, affedersiniz, zalimlik, mafyalık yapıyorsunuz, işte onun gibi…

Bu kelimeden türetilen bir deyiş ise ‘bozuntuya vermemek’, hoşa gitmeyen bir durumda farkında değilmiş gibi davranmak. Yani ABD’nin iki numarası bizim bir numaramıza PYD bahsinde numara çekince yapıldığı gibi, işi pişkinliğe vurmak… (Veya anlam kaymasıyla bu deyişi şöyle de kullanabilirsiniz: Oy kullanırken asla bozuntuya vermeyin!)
Bozuntu kelimesinin kökeni, ‘bozmak’ mastarı; yani yıkmak, harap etmektir. Böyle deyince de sayfalarca izah etmeye gerek kalmıyor. Ortadoğu’yu ABD’nin yakıp yıktığını bildiğimiz gibi memleketi de kimin bozduğunu hiç bilmez miyiz?
Ama zalim bozuntusu olmaz, zalimsen zalimsindir.
Ne oldu? ABD’den gelen bir zalim bir zalime gel beraber zalimlik yapalım ama zalimlik yaparken benim zalimliğim gibi zalimlik yap, bozuntuya verme dedi. ABD’de numara çok, iki numaralı adamı da böylece hem nalına hem mıhına vurdu gitti… Mesela neymiş? Kürtleri IŞİD öldürünce günah, TC öldürünce mubahmış…
Ve Joe Biden ziyaretinde Saray’dan yükselen adeta bir Yalın şarkısıydı: “Zalim oyunbozan, sen de, bu büyü de yalan, gelip de bir tanem olmaya ne hakkın var?”
Çünkü AKP’nin bir tanesi, Joe Biden’ın zalim ABD’si…

• • •
ABD’nin zalimi bizim zalimlere fikir özgürlüğünden de dem vurdu. Oysa bizde fikir özgürlüğü artık sadece Sünni inanç özgürlüğüyle sınırlı… Bir vakitler başörtüyü özgürlük bayrağı gibi dalgalandırdıklarında söylemiştik: Özgürlükçüyüz ama salak değiliz!
Nitekim artık başı açık olanlar ikinci sınıf oldu… Cuma namazı izni de öyle, sonra ne olacak biliyoruz, Cuma namazına gitmeyen fişlenecek! Baba-kız ilişkisindeki haram tartışması yapıldı ya, sonra ne olacak onu da biliyoruz, kızına sarılan sıradan bir babaya kötü gözle ve hatta sapık gözüyle bakacaklar!

Çünkü artık inançtan değil tahakkümcü ve totaliter bir ideolojiden söz ediyoruz. Sıkıştığında kendisine hadislerden, fıkıhtan karine yaratan bir ideolojik tahakkümden... İşin acınası yanı, bir vakitler laiklik bayrağını ellerinden düşürmeyen birinci cumhuriyetin faşistleri, şu dönem Kürtlere karşı yine devletten yanayız diyorlar, İslamcı devleti destekliyor zavallılar…

• • •
Ve bu İslamcı devlet ılımlı pozlarından da vazgeçti, Ortadoğu’da Sünni bir hegemonya peşine düştü. Bu arada İmralı tutanaklarında her iki tarafın da “Rojava kırmızıçizgimiz” demesi boşuna değil. Zaten bizler de bir süredir Kürt sorunu artık Kürdistan sorunudur diye boşuna söylemiyorduk. IŞİD tehlikesi sanki tercihleri karmaşık hale getiriyormuş gibi. PKK bu tehlikeden ötürü ABD ile stratejik bir ilişki kuruyormuş hissine kapılabilir. Ama öyle olmadığı da aşikâr. Çünkü ancak ABD hava desteği sayesinde IŞİD’le savaşta bir ilerleme kaydedilebiliyor ve ABD de IŞİD’e karşı kara savaşında Kürt güçlerine bel bağlayabiliyor. İdi. Bu denklemi ise Rusya’nın aktif olarak devreye girmesi bozdu. Ama sonuçta ABD gözünde Kürdistan’a bir lider ve siyaset lazımsa onun Öcalan değil Barzani olduğu kesin. Ve Suriye kuzeyinde (adı ne olursa olsun) Kürtlerin yerleşeceği bir hat oluşacaksa bunun sahibi Barzani (siyaseti) olsun isteniyor.


Çünkü mevzu IŞİD zulmüne karşı çıkmak değil son çözümlemede petrol hattına sahip çıkmak kavgası… AKP bu kavganın çıkış sebebini ihmal ettikçe itilip kakılıyor, tek başına kalıyor. Joe Biden’ın fırçaları karşısındaki çaresizliği de gösterdi ki AKP hiç bu kadar ABD’ye muhtaç olmamıştı…

• • •
Bu hafta madem tek kelimeye takılıp kaldım, şöyle bitireyim: Zalim bozuntusu diyemeyeceğimiz işte bu zalimler karşısında bize düşen onların oyununu bozmaktır.

Suriye’ye giremediler, Sur’u daha beter hale getirdiler. Suriye sınırını geçemediler ama Kürt illerindeki vahşetlerinde sınır tanımadılar. Bir yanda başkanlık tartışmasını kanırtırken ve fiilen uygularken öbür yanda özyönetimden söz edenlerin canını aldılar, Kürt evlerine tanklarla saldırdılar. “Yok artık” diyen yüz aklarımız akademisyenlerimizi linç ettiler. Kardeşliğin kimyasını faşistlikleriyle bozdular.
Bozuntunun bozuntuları…