‘Üç Kuruşluk Opera’, burjuva toplumunda mülkiyet dağılımı sürecini, dilenci ve gangster çeteleri üzerinden başka bir deyişle ‘suç’lular

‘Üç Kuruşluk Opera’, burjuva toplumunda mülkiyet dağılımı sürecini, dilenci ve gangster çeteleri üzerinden başka bir deyişle ‘suç’lular dünyası üzerinden gösterir. Müzikli oyun, Londra’nın en yoksul ve en karanlık kesimlerinin sığındığı Soho ve Whitechapel gibi kenar mahallelerde geçer.
‘Macheath’(Mac), hiç iz bırakmayan cani, kundakçı, soyguncu ve kadın avcısı olarak tanıtılır. Kendi deyimiyle “burjuvazinin haydutlara olan sevgisi, bir haydutun burjuva olamayacağı yanılgısına dayanır. Bu yanılgının babası da bir başka yanılgıdır: Bir burjuva haydut olamaz. O zaman aralarında hiçbir fark yok mu? Var: Bir haydut, bir korkak olamayabilir.”     
‘Dilenci Dostu’ firmasının şefi olan Peachum, Londralı dilencilerin şefi olarak çalıştırdığı dilencileri insanların kalbini sızlatacak kılık kıyafetle donatmaktadır. 
Peachum: “Kimse insanın gerçek düşkünlüğüne inanmaz…”
Brecht, Peachum’u, dükkânında dolaşan, herhangi bir şeyin kaybolmaması  için, yalnızca kontrol görevi yapan biri olarak tanımlar. Ve ekler, “çaresizliğin bu derecesi; itici olmaktan çok sarsıcıdır.”
Macheath, Peachum’un kendisine âşık kızı Polly’le bir ahırda evlenir. Evlilik töreni, Londra yeraltı dünyasında büyük burjuvazinin, abartılmış pozlarla bir güldürüye dönüşen ve ruh dünyasının sergilendiği sahnelerdir. Hemen hiç kimseyi derinden yaralamadan alay ve taşlamayı derinleştirir.
Peachum, gangster damadını yakalatarak başına konan ödülü ister. Polly çetede üstlendiği ikinci patron rolünü sürdürmek ister. Mac ise banka kurmanın peşindedir. Finalde Mac, darağacının önünde asılmayı beklerken, Peachum öne çıkar, Mac’in asılmayacağını, çünkü bunun gerçek bir olay değil sadece bir opera olduğunu söyler…
Mac’in, sokak soygunculuğundan bankacılığa geçme niyeti, Üç Kuruşluk Opera’yı bir parodi olmaktan çıkarıp doğrudan bir saldırganlığın gerçek düzeyine götürür. “Bir maymuncuk bir hisse senedinin yanında nedir ki?”
Oyun, Brecht’e dünyanın kapılarını açarken, epik tiyatronun da kuramını temellendirir. Müzik, yabancılaştırma efekti olarak kullanılmıştı. Brecht, ütopya ve gerçek arasındaki diyalektik oyunda dünyanın değiştirilme olanağını göstermeyi hedefliyordu.         
Bienal’in temasını da belirleyen yabancılaştırma etmeni ya da efektini yani Brecht’in kullandığı yöntemi özetleyecek olursak; Çelişkili, uyumsuz ya da saçma iki durum ya da imaj birbirleriyle karşı karşıya getirilir. İnsana ait olan bu durum bir şok, bir şaşkınlık, geleneksel ve alışılmışı kırıcı bir etki yaratır. Kullanılan etmen müzik, gestus, sahne düzenindeki form değişikliği olabilir…
Bir süreliğine de olsa kente kuşku hâkimdi. Varlığı hâlâ duyumsanan; Brecht’in tanımıyla “varoluşun en kolay tarzında sanatta…”