BorIs Johnson, Birleşik Krallık (BK) tarihinin en başarısız başbakanı olarak seçim kararı almak zorunda kaldı. Başbakan olduğu günden bu yana Parlamento’da kazanabildiği ilk oylama da bu oldu.

Boris Johnson’ın başbakan olarak Parlamento’dan geçirebildiği ikinci tasarı AB’den çıkış anlaşması taslağı oldu. Ancak Johnson büyük ihtimal muhalefetin taslağı değiştireceğinden korktuğu için tasarıyı askıya alıp genel seçime yöneldi.

Önceki Muhafazakâr başbakan Theresa May’in AB ile yaptığı çıkış anlaşmasına defalarca hayır oyu veren Johnson ve ekibi o anlaşmadan genel içerik olarak çok da farklı olmayan ancak radikal bir biçimde Kuzey İrlanda’yı dışarda bırakan bir değişiklikle anlaşmayı Parlamento’ya geri taşıdı.

BorIs’in anlaşmasının farkı

Johnson’ın anlaşması May’in anlaşmasında çok tartışılan ‘İrlanda Güvencesi’ maddesini kaldırdı. İrlanda Güvencesi Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında varolan serbest dolaşımın sınır konusunda ve serbest ticaret konusunda kabul edilebilir ve uygulanabilir bir çözüm bulunana dek BK’nin AB üyeliğinin devamını öngörüyordu.

İrlanda ve AB Kuzey İrlanda’daki çatışmaları sona erdiren ‘Hayırlı Cuma Anlaşması’nın devamını istedikleri için bu güvencede ısrar ediyorlardı. Güvence olmazsa ada üzerinde Kuzey İrlanda’nın fiziki bir sınır ile yeniden ayrılması gündeme gelebileceği için bu güvence önemliydi. Ancak bu güvence bir süre sınırlaması getirmeksizin BK’nin AB üyesi kalmasına yol açabileceği için Brexit taraftarlarınca defalarca reddedilmişti.

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere aslında duygusal olmadan ve hamaset karıştırmadan olaya bakıldığında ülkenin AB’den çıkmasının en kolay yolunun Kuzey İrlanda’nın BK dışında bırakılması olduğu ortada.

Johnson da özünde milliyetçi değil kariyerist olduğu için duruma bu açıdan bakıp AB ile yapılan anlaşmada ufak bir değişiklik yaparak tekrar Parlamento’ya döndü. Çözüm sınırı İrlanda’ya değil İrlanda adası yani hem Kuzey İrlanda hem de İrlanda Cumhuriyeti ile Britanya Adası arasına koymaktı. Bu değişikliğe göre İrlanda kendi içinde serbest dolaşım denvam edecek ama İngiltere ile ilişkiler sınır kontrolüne tabi olacak.

Başbakan ve arkadaşları bu manevra ile Muhafazakâr Parti’yi birleştirirken azınlık hükümeti olarak devam etmelerinin tek koşulu olan Kuzey İrlanda’lı kraliyetçi muhafazakârların desteğini kaybettiler. Bu durumda eli kolu bağlanan Johnson’ın seçim yada yeni referandumdan başka şansı kalmamıştı. Seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanırsa, ki buna inanıyor, AB ile mutabakata vardığı anlaşmayı Parlamento’da onaylatacak ve Brexit’i gerçekleştiren başbakan olarak tarihe geçeçek. Ancak erken genel seçim genelde önerenin kaybettiği riskli bir taktik.

2016’dan bu yana değişenler

Referandumdan bu yana geçen üç buçuk yılda neler değişti hatırlayalım:

Ülke ekonomisi kayıplarına ve belirsizliğe biraz alıştı ancak tedirgin. Sterlin yakın tarihinin en zayıf dönemlerini yaşıyor. Pek çok şirket operasyonlarını ülke dışına ya taşıdı ya da taşıma yönünde hazırlık içinde.

İkincisi Brexit üzeriden derin bir kutuplaşma ortaya çıktı. İki taraf da birbirini ihanetle suçluyor. Nefret suçları katlanarak arttı. Milletvekillerine saldırılar ve hakaretler sıradanlaştı. İki yıl önce bir İşçi Partili miletvekili olan Jo Cox aşırı sağcı birisi tarafından güpegündüz sokak ortasında öldürülmüştü.

Üçüncü olarak nüfus ve dolayısıyla seçmen karakteri değişti. İçişleri Bakanlığı verilerine göre yaklaşık 1 milyon 200 bin AB vatandaşı yerleşim hakkı için başvurdu ve 130 binden fazla AB vatandaşı da Birleşik Krallık vatandaşlığına başvurdu.

Aynı dönemde normal demografik değişim seyrinde ölen yaşlı seçmen nüfusun yerine 2016’da oy kullanma yaşında olmayan gençlerin geçmesiyle referandum sonucunun tersine döndüğü tahmin ediliyor. Referandum sonrası bir yazımda bunu ben de dile getirmiş ve iki yıl içinde herkes aynı şekilde oy verirse yeni bir referandumun AB üyeliğinin devamı lehinde sonuçlanacağını yazmıştım. Bunun temel nedeni referandum sonrası yapılan kamuoyu yoklamalarına göre genç nüfusun yüzde seksenlere varan bir kısmının Brexit karşıtı olduğu ancak aynı biçimde 65 yaş üzeri nüfusun da Brexit’ten yana olduğu ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla Ocak 2019 itibariyle ibrenin bu yöne döndüğü tahmin ediliyor. Brexit taraftarlarının ikinci referanduma karşı çıkmalarının nedenlerinden biri de bu.

Son olarak bu süre zarfında partilerin tavırları da isimleri de değişti. Aşırı sağcı UKIP-BK Bağımsızlık Partisi’nin yerini yeni kurulan ve yine Nigel Farage’ın başında olduğu Brexit Partisi aldı. Bu parti Mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde birinci çıktı. Kısmi yerel seçimlerde de başarılı oldu. Partinin yüzde 20 oranında İşçi Partisi seçmeninden oy çaldığı ancak kalan oylarının Muhafazakâr Parti ve UKIP’ten geldiği tahmin ediliyor. Brexit Partisi AB’den anlaşma yapmadan çıkılmasını istiyor.

Muhafazakâr Parti biraz değişmiş bir anlaşma ile AB’den çıkış sürecinin başlatılmasını istiyor. En büyük krizi milliyetçi seçmenin Kuzey İrlanda’nın terkedilmesinden hoşlanmaması. İkincisi ise partideki önemli orandaki AB taraftarları.

Liberal Demokrat Parti daha önce ikinci referandumu savunurken şimdi AB’den çıkış sürecinden acilen vazgeçilmesini savunuyor. Yeşiller de aynı tavırda. İskoç ve Galler ulusalcı partileri hem buna yakınlar hem de ikinci referandum ve yeni bir gümrük birliği anlaşmasına.

İşçi Partisi referandumdan bu yana çok uzun süre ne çıkma ne de kalma yönünde kesin tavır koymazken, geçtiğimiz günlerde nihayet tutumunun netleştirdi: Genel seçim kazanılacak, ardından 3 ay içerisinde AB ile yeni bir gümrük birliği anlaşması yapılacak ve Haziran 2020 dolaylarında bu anlaşma ve AB üyeliğinin devamının seçenek olduğu ikinci bir referandum yapılacak.

Çekişen partilerin hesapları

Johnson’ın haftalardır, İşçi Partisi’nin aylardır dile getirdiği erken genel seçim geçtiğimiz hafta onaylandı ve 12 Aralık tarihine karar verildi. Seçim tarihi kısmen İşçi Partisi ve Yeşiller gibi özellike öğrencilerden oy alan partilerin aleyhinde. Bu tarihte pek çok öğrenci Noel tatili için evine dönmüş olacak ve seçmen kaydı üniversite şehrinde olanların oy kullanamama riski var.

Seçimde yukarıda özetlediğim gibi dört ayrı Brexit seçmene sunulacak: Brexit Partisi’nin anlaşmasız çıkışı, Muhafazakârların anlaşmalı ama Kuzey İrlandasız çıkışı, İşçi Partisi’nin iki aşamalı gümrük birliği ya da kalış planı ve Liberallerin AB’de kalış planı.

İki küçük partinin taraftarları ve politikaları uyuştuğu için sıkıntıları yok. Seçimi kazanma ihtimalleri de o derecede düşük. Ancak hem Brexit hem Liberaller iki büyük partiden oy çalmayı hedefliyorlar. Brexit Partisi, Muhafazakâr Parti Boris Johnson ile daha sağcı bir yere kaydığı için pek bir şey kazanamadı ancak Liberaller diğer partilerden 8 vekil çalmayı başardılar.

Dar bölge bazlı birinci gelen partinin milletvekilliğini aldığı sistemde bu genel yüzdelerin çok önemi yok. Oyunun çoğunu metropollerden ve şehirlerden alan İşçi Partisi için dengeli biçimde bölünmüş bir partiler yelpazesi Parlamentoda çoğunluğu elde etmek için en elverişli durum. Bu sistem içinde coğrafi olarak yoğunlaşmayan küçük partilerin seçilme ihtimali çok düşük. İskoç ve Galler’in milliyetçi partileri bu durumda avantajlı olurken Liberaller ve diğerleri kaybetmeye mahkum.

Dolayısıyla Farage ile Johnson arasındaki Brexit kavgası İşçi Partisi ve Liberallere yarayacaktır. İşçi Partisi ortalama yüzde 24, Liberaller ise yüzde 18 görünüyor. Ancak bunlar seçime 6 hafta varken yapılan tahminler. İşçi Partisi, May’in erken seçiminde önceki kamuoyu yoklamalarında da 20 puan geride görünüyordu. Ancak Corbyn’in İşçi Partisi o seçimde yüzde 40 oy aldı.

İşçi Partisi ise tam tersine ‘asıl mesele Brexit değil, onu da hallederiz ama gerçek değişim için’ oy isterken sosyalist reformları öne çıkaracak. Bunlar içinde demiryolları, elektrik, su, ve özel okulların devletleştirilmesi ve zenginlerden alınan vergilerin artırılması var. Tipik bir yeniden dağıtım ve refah devleti programıyla seçmene gitmeye karar veren İşçi Partisi de kendini ‘asıl elit sensin’ dediği Muhafazakârları, patronları ve rant sahiplerini hedefe alıyor.

Beklenti

Süpriz olmazsa seçimlerden yine Muhafazakârlar birinci parti çıkacak ancak Johnson muhtemelen Dimyat’a pirince giderken evdeki mısırdan olacak: İçinden ne kadar geçirse de Farage ile ittifak yapması mümkün görünmüyor ve oyları bölünecek. Parti içindeki ılımlılar için de oylarını ikiye katlayan ve seçilme ihtimali artan ciddi bir adres olarak Liberal Demokrat Parti var.

İskoç Ulusal Partisi muhtemelen İskoçya’nın tüm vekilliklerini alacak. Brexit gerilimi ulusalcı oyları konsolide etti. Halihazırda AB’den çıkıldığında en çok zarar görecek ülke olduğu anlaşılan Galler’de de ulusalcı oylarda artış bekliyorum.

Johnson’un tazelenmiş Brexit anlaşması ile kaderine terkettiği Kuzey İrlanda’da AB’den çıkmama eğilimi güçlüydü. Dolayısıyla seçim sonucunun Muhafazakârların aleyhine olmasını beklemekte sakınca yok.

İşçi Partisi diğer partilerde olmayan yüzbinlerce gönüllü üyeye sahip. Özellikle Momentum grubu ve Corbyn seçim kampanyalarında deneyimli ve etkili. İşçi Partisi ve Corbyn’in bir avantajı da karşısında yıpranmış bir başbakan olması. Seçim gündemini Brexit meselesinden uzak tutabilirlerse İşçi Partisi’nin zafer kazanması muhtemel. Yine de sonuç tahminleri için henüz çok erken.