Google Play Store
App Store

DR. Emre Eren Korkmaz / Oxford Üniversitesi Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkışı anlamına gelen Brexit konusunda kaos ve tartışma görünümü sürse de Britanya referandumda belirlediği istikamette devam ediyor. Günümüzdeki tartışma ise bu çıkışın hangi şartlarda ve ne zaman olacağı üzerine. 2 yıldır süren müzakerelerin üstüne yaklaşık 2 yıllık bir geçiş dönemi daha eklenip bir ticaret anlaşması […]

Brexit’in İki Türü

DR. Emre Eren Korkmaz / Oxford Üniversitesi

Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkışı anlamına gelen Brexit konusunda kaos ve tartışma görünümü sürse de Britanya referandumda belirlediği istikamette devam ediyor. Günümüzdeki tartışma ise bu çıkışın hangi şartlarda ve ne zaman olacağı üzerine. 2 yıldır süren müzakerelerin üstüne yaklaşık 2 yıllık bir geçiş dönemi daha eklenip bir ticaret anlaşması eşliğinde Norveç, İsviçre gibi daha yakın bir ilişki mi olacak yoksa Britanya Mart sonunda AB’den tamamen çıkacak mı?

Doğrudan çıkması halinde bir kriz ve kaos ortamı beklense de “piyasalar” May’in anlaşma taslağının reddine olumsuz bir cevap vermediler. 31 Mart günü gümrüklerde oluşabilecek kargaşa için ordunun da yardım edeceği gibi çeşitli önlemler alınsa ve anlaşmasız ayrılık durumunda herşey belirsiz denilse de esasında Avrupa Birliği üyelerine halihazırda ABD, Meksika, Çin gibi ülkelerle ilişkileri sağlayan yasalar uygulanmaya başlanacak.

Brexit’i değerlendirirken iki tür Brexit’ten bahsetmekte fayda var. İlki finans sermayenin ve sistemin Brexiti, diğeri toplumun Brexiti. İkisi de farklı amaçlarla sürece yaklaşıyor. Elbette sermayenin yönelimi sürece damgasını vuruyor ancak halkın beklentilerini de göz ardı etmemek ve küçümsememek gerekiyor.

Britanya’da hem devlet içinde hem de finans sermayesi çevresinde AB’ye ve küresel politik güç dengelerine yönelik bir yeniden konumlanma ihtiyacı bu ayrılığa temel oluşturuyor. Bunu kapitalizmin küresel çapta yaşadığı krizin bir ürünü olarak görmek mümkün. Bir yandan Almanya-Fransa ekseniyle arasına mesafe koyma öte yandan ABD ile Atlantik eksenindeki ilişkilerini yeniden biçimlendirmeyi içeriyor. Buna “Küresel Britanya” söylemi ve eski sömürgelere yönelik artan ilgi de eşlik ediyor. Diğer yandan finans sermayesi çevresinde AB’nin regülasyon ve denetimlerinden duyulan rahatsızlık belirtiliyor ve deregüle bir ortam isteniyor. Güçlü bir sanayinin olmaması, mevcut sınai kuruluşların da genellikle yabancı sermayeye ait olması nedeniyle bu süreçten en ağır etkilenmesi beklenen kesim ciddi bir politik etkinlik kuramıyor.

İkinci Brexit ise toplumda yansımasını buluyor. Bunu sadece göçmen karşıtlığı ve aşırı sağın etkisi olarak düşünmemek gerekiyor. Brexite oy verenlerin önemli bir kısmı bir sene sonra gidip Corbyn’in görece radikal sol programına oy verdi. Toplum genel olarak gidişattan memnun değil ve eline fırsat geçtiğinde sistemi cezalandırmaktan çekinmiyor. Tasarruf önlemleri, düşük maaşlar, altyapının yetersizliği, sağlık hizmetlerindeki sorunlar, evsizlik ve yüksek ev fiyatları gibi çok çeşitli sebeplerle toplum gidişatı değiştirmek istiyor. Bu bazen göçmen karşıtlığına dönüşüyor bazense kamucu, özelleştirme karşıtı bir tavra.

Diğer yandan AB yanlıları ise bir program etrafında buluşmuş değil. Kendisini ilerici sayan kesimlerde ve entelektüel ortamlarda Brexit karşıtı olmak prim etse de esas sorun AB’nin romantize edilmesi ve toplumun beklentilerine cevap verilmediği gibi küçümseyici, toptancı yaklaşımların öne çıkmasıdır. AB’nin neo-liberal politikaları ve Yunanistan gibi çevre ülkelerdeki olumsuz yaklaşımı göz ardı ediliyor.

Bu kapsamda son seçimde yeni kazandığı yerlerde ve bir sonraki seçimde alması gereken hedef bölgelerde Brexitçilerin çoğunlukta olduğunu gören ve zaten onyıllardır AB’ye mesafeli yaklaşan Corbyn ise AB’ci kesimi de kaybetmemek için ortalama bir yol izliyor. Brexiti sorgulamadan Avrupa ülkeleriyle yakın ilişkiler ve göçmen haklarına destek üzerinden sosyal demokrat programını savunmaya çalışıyor. Corbyn’in yakın ekibinde yer alan gölge bakan John McDonnell de programlarındaki kamulaştırmaların ve sosyal devlet ilkelerinin AB dışında daha rahat uygulanacağını son seçimlerde belirtmişti. Bu açıdan İşçi Partisinden net bir AB içinde kalalım tavrı göremeyen kesimde belirli bir hayalkırıklığı da yaşanıyor.

Bugünkü güvenoyunda hükümet yeniden parlamento desteğini alacak ve May kendisine verilen güvenle önümüzdeki iki aylık süreci yönetmeye devam edecek. Özel bir gelişme olmadığı müddetçe Britanya anlaşmasız bir ayrılığa doğru yoluna devam ediyor.