Geçen hafta, Başbakan Boris, Merkel ve Macron ile pazarlık yapmak için İngiliz boğazını geçerken gerçeğin soğuk tokadını muhtemelen bekliyordu. Sonuçta aynen öyle oldu. Alman ve Fransız ortaklar Avrupa Birliği'nin kararında bir değişiklik olmadığını tekrarladılar.

En sık belirtilen mesele ya da zurnanın zırt dediği yer Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır. Şu an bir sınır yok. Adanın bir tarafı AB'den çıkarsa sınırın yeniden oluşturulması ve sınır ve gümrükleme ile ilgili bütün yapıların geri gelmesi gerekecek.

Boris'e inanırsan sınır olmadan bir çözüm bulunacak. Dijital bile olsa sınırın sınır olduğunu anlamayacak kadar cahil değil ama ısrarla bu anlamsız teraneyi okuyor.

Kuzey İrlanda'ya daha fazla özgürlük vermeden ya da sınırı geri getirmeden bu durumu aşmak mümkün değil. Mutlaka AB'den çıkmak gerekiyorsa, benim tercihim birinciden yana. Çünkü eninde sonunda ayrılmak isteyen millet ayrılacaktır. Zaten Kuzey İrlanda'daki demografik dönüşüm, nüfusun çoğunluğunun Birleşik Krallık'tan ayrılma lehine döndüğünü gösteriyor.

Guardian gazetesinde Simon Jenkins geçen haftaki yazısında açıkça olmasa da benzer bir çözüm önermişti.

Jenkins bu "kaçınılmaz" ayrılık dikkate alındığında sınırın İrlanda adasında değil İrlanda adası ile Britanya adası arasında kurulmasını ve limanların da doğal olarak sınır kontrollerini yapılacağı mekanlar olduğunu vurgulamış.

Her halükarda Brexit ilgili tüm tarafların hayatını zorlaştıracak ve ekonomik zararlara yol açacak. Bunun ipuçlarını zaten görüyoruz. Politik ve sosyal yansıması ise aşırı sağın yükselişi ve nefret suçlarındaki artışla ölçülebilir.

Brexit ile alakası tartışılır olsa da Almanya dahil pek çok ülkeden yükselen resesyon beklentileri genel siyasi iklim ile birlikte düşünüldüğünde ister istemez 90 yıl önceki büyük buhranı hatırlatıyor.

O büyük buhran iki büyük savaşa yol açmıştı. Bugünkü buhran ise büyük ihtimalle henüz hayal dahi etmediğimiz cinsten çatışmalara yol açabilir.