Brexit ve eşitsiz oylar

Brexit müzakerelerine devam. Cumartesi günü “Halkın oyu” mitingine yüz binden fazla kişinin katılımından sonra tartışmalara sokak da katıldı diyebiliriz. Londra’daki mitingin temel mesajı anlaşma taslağı üzerinden bir ikinci referandum yapılmasıydı. Muhtemelen katılımcıların çoğunluğu AB üyeliğinin devamından yana. Mitingle birlikte olası bir referandumun nasıl olacağı da gündemde.

2016 referandumunda Avrupa Birliği üyeliğinden çıkmayı savunanlar oyların yaklaşık yüzde 52’sini almışlardı. Şimdi yapılan bazı kamuoyu yoklamaları ise AB üyeliğinin devamını isteyenlerin yüzde 52 olduğunu gösteriyor.

Hem 2016 referandumunda hem de pek çok kamuoyu yoklamasında gençlerin ezici çoğunluğunun AB üyeliğinden yana yaşlıların ise çoğunluğunun üyelikten ayrılma tarafında olduğu ileri sürülüyor. Bu da ülkedeki gerilimlerden birisi. Genç ve orta yaşlıların önemli bir kısmı “Yaşlılar bize bunu yapamaz, bu kararın sonuçlarıyla biz yaşayacağız, çocuklarımız ve torunlarımız yaşayacak” diye düşünüyor. Haklılar da.

Sonuçta demografik olarak ortalama yaşam beklentisinin 80 yaş dolayında olduğunu düşünürsek bu karar 20 yaşındaki bir seçmenin gelecek 60 yılını etkileyecek. Öte yandan 65 yaşında birisi 15 yıl buna maruz kalacak. Ulusal İstatistik Ofisi'nin son verilerine göre 2017 doğumlu birisinin ortalama 90 yaşına dek yaşayacağı hesaplanıyor. 2017 doğumlu bir kişi 18 yaşına geldiğinde katılacağı ilk referandumun sonuçlarına 72 yıl veya daha uzun süre katlanacak.
Kimse açıkça söylemese de ifade edilmeyen mesele sonuçlarından eşit olarak etkilenmediğiniz bir oylamada oylar eşit sayılıyor olması. Peki demokratik teamülleri çiğnemeden oyların eşitliği yeniden düşünülebilir mi? Oyların ağırlığı oy verenin yaşına göre belirlenebilir mi?

Bir kişi bir oy ve herkesin eşit ağırlıkta oy verme prensibi aslında o kadar da eski değil. Britanya'da 1960’ların sonuna dek çoklu yani eşit olmayan oy verme kuralı işlemiş. Çeşitli dönemlerde vergi verenlerin, işverenlerin ve hatta üniversitelilerin birden fazla oy kullanması söz konusu olmuş. Örneğin patronların ekstra oy hakkı varmış.

Çobanla benim oyum bir mi” sözüyle ün yapan “nitelikli” “sanatçılar” hoşlanabilir belki; İngiltere’de 1950’ye dek bazı üniversitelere mecliste sandalye hakkı verildiği için bu okulların mensupları hem oturdukları seçim bölgesinde hem de üniversite seçim bölgesinde olmak üzere iki oy hakkına sahipmiş. Hatta bu kural İrlanda ve Ruanda'da hala uygulanıyor. “Sanatçı” arkadaşlar heyecanlanmasın kurala dahil üniversiteler Oxford ve Cambridge gibi sıradan okullar. Tabii ki dünya da ilk beş gibi sıralardan bahsediyoruz.

Bu ayrıcalıklı oy verme ve seçim sistemleri adil ve demokratik bulunmadığı için uzun süren mücadeleler sonucunda terkedilmiş. Ancak adil olmak ve hakkaniyet adına oylara bir katsayı uygulamak mümkün mü? Brexit referandumunda iddia edilen yaşlı seçmenlerin bencil ve umursamaz davrandığını ileri sürenler için bir çözüm bulunabilir mi?

Teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağda oylara yaşa oranlı bir katsayı uygulamak çok zor olmasa gerek. Ancak demografik yaşam tabloları üzerinden hesaplanacak yaşa dayalı oy verme kategorileriyle bu iş tatlıya bağlanabilir.

Örneğin 65 yaş ve üzeri, 45-64, 25-45 ve 16-25 şeklinde 4 grupta oy kullandırılabilir. Birinci grupta oylar ortalama ömür farkına göre 15, ikinci grupta 35, üçüncü grupta 55 ve dördüncü grupta 64 ile çarpılarak bu türden bir yaş adaleti sağlanabilir. Bunun da her verme yerinde en az 4 sandık ve kimlik-yaş kontrolü ile pratik biçimde çözülmesi mümkün. Böylelikle demografik arkadaşlara da TV kanallarında bol bol seçim geyiği yapma imkanı vermiş olur ve disiplinin gelişimine katkıda bulunmuş oluruz.

Siz yine de böyle aşırı adaletli demokrasi fantazilerini umursamayın. Meclis’te sadece kafa sallayıp aferin bekleyenleri değiştirin gerisi kolay.
İyi haftalar ve bol şanslar.