Geçen hafta önce İşçi Partisi ve ardından diğer partiler 12 Aralık seçimleri için manifestolarını açıkladılar. Öne çıkan bir kaç noktayı hatırlayalım.

Birincisi Muhafazakar Partinin korkulu rüyasi Farage’ın Brexit Partisi geçen seçimde Muhafazakarların kazandığı 317 bölgede adaylarını geri çekti. Bu Boris Johson ve partisi için muazzam bir rahatlama getirirken Farage için yolun sonunu işaret ediyor. Hafta içi seçim manifestosu yerine açıkladıkları ‘halk sözleşmesi’ bu partinin ne kadar zırva bir parti olduğunu gösterdi. Seçime kadar, önümüzdeki üç haftada daha ne manevralar yapacaklarını kestiremiyorum ancak kamuoyu yoklamalarında seçmen desteğini en hızlı kaybeden parti olarak Farage muhtemelen seçim sonrası planlarına başlamıştır.

Haftanın en çok konuşulan olayı Salı ve Perşembe akşamı yapılan liderlerin televizyon tartışmaları oldu. Salı günü sadece Corbyn ve Johnson tartışırken Perşembe akşamı İskoç Milliyetçi Partisi’nden Sturgeon ve Liberal Demokratlardan Jo Swinson da katıldı.

İlk tartışmada ilginç biçimde Corbyn, onlarca açığı olan, neredeyse iler tutar yanı kalmamış Boris Johnson’a sert herhangi bir çıkışta bulunmadı ve tutuk bir tavır sergiledi. Sürekli yalan söylediği ve sözlerinde durmadığı konusunda herkesin hem fikir olduğu Johnson böylece rahat bir akşam geçirdi.

Perşembe akşamı ise Liberal Demokrat lider Swinson çok kötü bir performans ile büyük ihtimal partisinin seçim kampanyasını bitirdi. İzleyicilerin net soruları ve suçlamaları karşısında ne diyeceğini bilemeyen Swinson’ın tek artısı samimi görüntü vermesi oldu. Belli ki Muhafazakarlarla yaptıkları 2010-2015 koalisyonu kolay unutulmayacak.

Johnson her iki tartışma programında da soruları yanıtlamamayı tercih etti ve sadece ‘Brexit işini bitirelim’ sloganını tekrarlayıp durdu. Siyasi pazarlama taktikleri açısından belki işe yarayabilecek bu strateji genel olarak samimiyetsiz görünüyor. Pazar günü seçim manifestosunu açıklayan Muhafazakarlar bütün enerjilerini İşçi Partisi manifestosunu kopyalamaya adamış durumdalar. Bunun seçmeni ne kadar inandıracağını 13 Aralık’ta göreceğiz. Johnson’ın en büyük sorunu yalan söylemesi ve sözünde durmaması. Dolayısıyla manifestoda ne dediğinin 13 Aralık’tan sonra karşılığı olmama ihtimali çok yüksek.

İşçi Partisi ve Corbyn 2017’deki başarılı manifesto kampanyasının üzerine eklemiş görünüyor. 2017 ile aynı eksende olmakla birlikte biraz daha radikal bir manifesto ile sosyal devleti yeniden canlandırmayı hedefleyen İşçi Partisi, tipik bir sosyalist manifesto açıkladı. Gaz, elektrik, demiryolları gibi temel kamu hizmetlerinin devletleştirilmesi, yüksek gelirlilerin vergi oranlarının artırılması, vergi kaçakçılığının üzerine gidilmesi ve sağlık, eğitim, bakım ve barınma alanlarında yatırımlar Corbyn programının iskeletini oluşturuyor.

Şu ana kadar gördüğümüz İşçi Partisi’nin seçim kampanyasını sosyal refah odaklı götürme stratejisinin başarılı olduğu. Bütün partiler söylemlerini ve çabalarını bu yöne kaydırmış durumdalar. AB’den çıkma meselesi hala önemli bir mesele ancak keskinliğini kaybetmiş durumda.

AB’den koşulsuz hemen ayrılma taraftarı olan tek parti, Farage’ın Brexit partisi yüzde 3 bandına gerilemiş durumda. Onun dışındaki partiler ya Brexit’e karşı ya da çok sulandırılmış gümrük birliği benzeri planlar öneriyorlar.

Corbyn Perşembe akşamı İşçi Partisi’nin AB ile gümrük birliği, çevre ve çalışan haklarının korunması eksenli yeni bir anlaşma yapmayı ve bunu halkoyuna sunmayı amaçladığını ancak kendisinin ikinci referandumda taraf olmayacağını, sadece kararı uygulayacağını açıkladı. Bu bazılarına cazip gelirken bazılarınca da ‘liderlikten kaçmak’ olarak algılandı. Dolayısıyla Brexit muhtemelen de partinin yumuşak karnı olmaya devam edecek.

Ancak bu hafta için bir karar verecek olursak Corbyn’in başarılı bir hafta geçirdiğini söyleyebiliriz. Seçim sonuçları ve kamuoyu yoklamaları arasındaki farkın geçen seçim gibi olması halinde, yeni yıla Corbyn başbakan olarak girecek diyebiliriz.