Nesillerdir İşçi Partisi’ne oy veren ve kızıl duvar olarak bilinen Kuzey İngiltere’de AB karşıtı işçi sınıfının ilk kez Brexit için Muhafazakârlara oy verilebileceği anlaşılıyor. Bu nedenle Corbyn son hafta taktik değişikliğine gitti

Britanya seçimlerinden bir sürpriz çıkar mı?

Corbyn başbakan olabilir mi? Şu aşamada çok güç. Aşırı sağcı Brexit Partisi’nin Muhafazakâr Parti’nin olduğu yerde aday çıkarmaması ve tüm gücünü İşçi Partisi’nin güçlü olduğu bölgelere kaydırması Muhafazakârların şansı

Dr. Emre Eren Korkmaz

Britanya’da 12 Aralık’ta yapılacak seçimlere 1 hafta kalmışken partilerin temel pozisyonlarında ve anketlerde ciddi bir değişiklik henüz yaşanmadı. Hem Britanya siyasi kültürünün özellikleri hem de aralık ayının soğuk, yağmurlu günleri nedeniyle Brexit gibi ciddi bir kutuplaştırıcı faktöre karşın sokaklar sakin, insanlar evlerinde oturmayı tercih ediyor. Liderler TV ekranlarında tartışarak ve sosyal medya üzerinden kitleleri ikna etmeye çalışıyor.

Öncelikle genel hatlarıyla seçimlere dair partilerin pozisyonlarıyla başlayalım.

PARTİLERİN POZİSYONLARI

  • Muhafazakâr Parti

Boris Johnson ve Muhafazakâr Parti anketlerde yüzde 39-46 aralığında görülüyor. Bu açıdan belirli bir düşüş eğilimi olduğu anlaşılıyor. Ancak düşüşün beklentilerin altında olmasının en önemli sebebi Nigel Farage’ın aşırı sağ Brexit Partisi’nin muhafazakârların güçlü olduğu yerlerde aday çıkarmaması ve tüm gücünü İşçi Partisi’nin olduğu bölgelere kaydırması oldu. Bununla beraber Britanya’daki seçim sisteminde oy oranlarının belirleyici olması, ülkenin küçük bölgelere ayrılması ve her bölgede en yüksek oyu alanın meclise gittiği bir seçim sisteminin olması nedeniyle bahsi geçen tüm anketlerde Muhafazakâr Partisi mecliste çoğunluğu alabiliyor ve tek başına hükümet kurabiliyor. Önceki seçimlerde anketlerin yanıldığını ve çok daha düşük oy oranı ile azınlık hükümeti kurulabildiğini de biliyoruz.

Ancak önceki seçimde Theresa May’in antipatik tavırları ve manifestosunun oldukça kötü hazırlanmasının etkisi yok sayılmamalı. Bu açıdan muhafazakârlar bu seçimde daha derli toplu ve kontrollü bir yönetim izliyor. En büyük avantajları ise “verin yetkiyi, Brexit’i üç ayda sağlayalım, ardından işimize bakalım, yatırım yapalım” demeleri. Parti adaylarının Johnson ile AB arasında yapılan mevcut anlaşmaya destek sözü vermeleri sayesinde şayet tek başına hükümet kurulursa anlaşma hemen onaylanacak ve Britanya, ocak sonunda AB’den resmen ayrılmış olacak.britanya-secimlerinden-bir-surpriz-cikar-mi-657543-1.

Muhalefet partilerinin ülkedeki kötü yönetime ve eşitsizliğe yönelik eleştirilerine karşı muhafazakârlar da 10 yıldır iktidarda olmalarına karşın AB yüzünden ellerinin bağlı olduğunu, ülkenin ekonomik krizi de artık aştığını ve 3 yıldır devam eden Brexit düğümü çözülürse, artık istedikleri politikaları uygulayacaklarını ve yatırım yapacaklarını, sorunları çözeceklerini belirtiyorlar. Dolayısıyla muhalefet sosyal konut inşa etme ve sağlık sistemine, eğitime kaynak ayırma vaatlerini sununca muhafazakârlar kendilerinin de aynısını yapacağı sözünü vererek kendilerini eleştirilerden sıyırıyorlar.

Bu taktiğin etkili olduğu da anlaşılıyor. Bilhassa İşçi Partisi tabanında nesillerdir İşçi Partisi’ne oy veren ve kızıl duvar olarak bilinen Kuzey İngiltere’de AB karşıtı işçi sınıfı içinde ilk kez Brexit için muhafazakârlara oy verilebileceği anlaşılıyor. TV’lerde “dedem duysa mezarında ters döner ama AB’den ancak bu adam bizi çıkarır, hazır anlaşması var” yorumlarını duymak mümkün. Bu nedenle İşçi Partisi son hafta taktik bir değişiklik yaparak AB yanlılarının ve Liberal Demokratların saldırılarını göğüslemek yerine kendi tabanındaki AB’den ayrılmayı isteyenleri tutmaya yönelik politikalar geliştirmeye başladı.

  • İşçi Partisi

İşçi Partisi anketlerde yüzde 30-36 bandında görülüyor ve kısmi bir ilerleme olduğu anlaşılıyor. Birçok anket firmasının muhafazakârlara yakın olduğu ve medyanın ablukası da biliniyor. Ancak özellikle popüler sanatçıların seçmen listesine kayıt olması ve Jeremy Corbyn’e oy verme çağrısının ardından gençlerden rekor düzeyde ilgi olduğu görülüyor. Çağrıların da etkisiyle 4.1 milyon yeni genç seçmenin kayıt olduğu ve bunların çoğunluğunun İşçi Partisi’ne oy vereceği de önemli. 2017 seçimlerinde yeni seçmenler 2.5 milyondu ve her iki partinin oy oranlarını eşitleyen de bu genç katılım olmuştu.

İşçi Partisi bilhassa meseleyi Brexit’ten uzaklaştırmakta ve toplumsal eşitsizliklere çekmekte. Öncelik ise Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) korunmasında. Corbyn, ABD ile Britanya hükümeti arasındaki gizli ticaret anlaşması toplantı tutanaklarını yayımlayarak Muhafazakârların Trump hükümeti ile sağlık sisteminin özelleştirilmesi ve Amerikan ilaç tekellerinin etki alanının arttırılmasına dair konuları kabul ettiğini duyurdu. Zaten Trump da bir önceki ziyaretinde sağlık sisteminin özelleşmesine vurgu yapmış ve talip olduklarını duyurmuştu. Muhafazakâr Brexiti’nin daha kötü sonuçlar doğuracağını, sosyal hakların kaybolacağını savunan İşçi Partisi ne olursa olsun Brexit olsun diyerek kendilerinden uzaklaşan tabanını da bu şekilde uyarıyor: AB’den onlar çıkarırsa tüm kazanımlar kaybolacak.

Corbyn ayrıca sosyal konut inşasından yeni yeşil sanayi devrimine ve posta, su, elektrik ve tren şirketlerinin ulusallaştırılmasına kadar bir dizi vaatte bulunuyor. En son ilgi çekici vaat ise Telekomun kamulaştırılması, tüm ülkeye hızlı fiber internet ağının yayılması ve hızlı internetin ücretsiz olması oldu. Britanya’da nüfusun yalnızca yüzde 8’i hızlı internet kullanıyor ve bu kesim tamamen metropollerde yaşıyor. Kırsal alanlarda, küçük kasabalarda internet çok zayıf, bu da ciddi bir tepki oluşturuyor.

Tüm bu harcamaların ise en zengin yüzde 5’in vergilendirilmesiyle karşılanacağını, özellikle teknoloji alanındaki Amerikan firmalarının (Amazon, Google, Facebook) vergi ödeyeceği sözünü veriyorlar.

Ancak İşçi Partisi ve Corbyn üç alanda sıkıştırılıyor. İlki Brexit konusu. İşçi Partisi tabanı AB konusunda iki zıt kutupta toplanmış durumda ve Corbyn tüm kesimleri birleştirmek için uğraşıyor. Madenlerin, sanayinin, limanların kapanmasının sorumlusu olarak AB’yi gören ve AB’den ayrılmayı isteyen kuzeydeki işçilerle ırkçılıktan ve yabancı düşmanlığından çekinerek AB’de kalınmasını isteyen Londra’daki işçinin sorunlarının benzer olduğunu, kendi yaklaşımlarının kutuplaştırmayı çözücü, birlikçi bir yaklaşım olduğunu öne sürüyor.

İşçi Partisi’nin önerisi şu şekilde: AB ile 3 ayda yeni bir anlaşmaya varılacak, Gümrük Birliği içinde kalınan daha yumuşak bir ayrılık önerilecek. Ardından ikinci bir referandumla halka gidilecek. Halk ya anlaşmayı kabul edip AB’den ayrılacak ya da anlaşmayı reddedip AB’de kalacak. Referandum esnasında Corbyn nötr bir tutum takınacak ve ulusal irade ne derse onu yapacak. Corbyn kendisinin diktatör olmadığını, görevinin halkı dinlemek ve halkın isteklerine uygun politikalar belirlemek olduğunu savunsa da bu pek inandırıcı gelmiyor. Sonuçta bir liderin AB gibi temel bir konuda bir görüşünün olması ve toplumu ikna etmesi de gerekir. Dolayısıyla birinci handikap bu.

İkincisi İskoçya Ulusal Partisi’nin (SNP) referandum talebi karşısında ilk yıllarda referandum olmayacağını, sonraki yıllarda bunun mümkün olacağını belirtiyor. Bunun muğlaklığı da hem SNP hem de muhafazakârların tepkisini çekiyor, çünkü “ilk yıllar” ve “ileriki yıllar” nasıl ölçülecek bilinmiyor.

Bununla beraber son 3 yıldır Brexit nedeniyle tıkanan politik gündem ve onun öncesindeki İskoç bağımsızlık referandumu ile son yıllarını bu politik tartışmaların içinde geçiren toplumun bıkkınlığı dikkate alındığında Corbyn’in AB ve İskoçya konularında iki yeni referandum önermesi de tepki çekiyor ve daha fazla politik kaos şeklinde yorumluyor. Israrla bu iki konuda sorulan sorulara Corbyn’in cevap vermemesi de güveni sarsıyor.

Corbyn’e yönelen son kampanya ise antisemitizm konusunda. En son Britanya hahambaşısı da ilk kez açıktan müdahale edip kamuoyuyla paylaştığı mektupta Corbyn’in başbakanlığa uygun olmadığını öne sürdü. Medya da sürekli Corbyn’i Yahudi toplumundan özür dilemeye zorluyor. Geçtiğimiz hafta BBC’de özür dilemeyi reddetmişken, 3 Aralık günü ITV’de özür diledi ve partinin gerekli önlemleri aldığını savundu. Yaşamı boyunca ırkçılığa karşı mücadele veren Corbyn’e yönelik bu suçlamanın ardında Filistin mücadelesine verdiği destek olduğu açık. Geçen yıl antisemitizm yüzünden partiden ayrılan gençler adı altında medyada yayımlanan dosyadaki kişilerin İsrail elçiliğinin çalışanları çıkması da bu kampanyanın arka planını gösteriyor.

Corbyn ve İşçi Partisi’nin hükümet olma ihtimali konusunu bir sonraki bölümde değinmeden önce diğer iki önemli partiyi de kısaca özetlemekte fayda var.

  • Liberal Demokrat Parti (LDP) ve İskoç Ulusal Partisi (SNP)

LDP açıktan Brexit’i iptal etmek üzerinden kampanyasını yürütüyor ve bu mesajıyla özellikle İşçi Partisi’nden ve diğer partilerden oy almaya çalışıyor. Ancak bunun bir ivme yakalamaya yetmediği ve anketlerde oyunun İşçi Partisi lehine düştüğü anlaşılıyor. Referandum sonuçlarını reddetmesi ve liderinin muhafazakârlarla koalisyon dönemindeki bakanlığı esnasında tasarruf tedbirleri denilen neoliberal politikalara onay vermesi popülerliğini zedeliyor.

SNP ise bu seçimleri yeni bir bağımsızlık referandumu için kullanmak istiyor. SNP’nin planına göre seçim sonuçlarında kimse çoğunluğu alamayacak, bu durumda SNP İşçi Partisi hükümetini destekleyecek. Tabii ki bir şartla: Yeni bir bağımsızlık referandumu. Bu sayede İngiltere ve Galler hem Muhafazakârlardan kurtulmuş olacak hem de İskoçya yeni bir referandumla bağımsızlığa kavuşacak. İşçi Partisi’nin AB’den ayrılmayı görüşmesi SNP’yi bağlamıyor. Referandum olur bağımsız olursa İskoçya zaten AB’ye üye olur diye planlıyorlar.

Corbyn başbakan olabilir mi?

Şu aşamada çok güç. En yakın ihtimal tam da SNP’nin planladığı gibi Corbyn’in Johnson ile başa baş oy alması ve SNP ile ittifak kurması. Bunun nedeni de seçim sistemi. İngiltere ve Galler’de İşçi Partisi mevcut yerleri korusa da diğer partilerden alacağı bölge sayısı sınırlı ve tek başına yetmiyor. Geçmişte İşçi Partisi iktidarlarının en önemli dayanağı İskoçya’nın komple İşçi Partisi’ne oy vermesiydi. Ancak Tony Blair döneminden bu yana İskoçya’da İşçi Partisi silindi. Tüm bölgeyi SNP aldı, bağımsızlığa karşı olan İskoçlar da Muhafazakâr Parti etrafında toplandı. Dolayısıyla İskoçya’da sadece iki parti var. İskoçlar geleneksel olarak İşçi Partisi tabanında olsa da son 10 yılda SNP politik aidiyetleri büyük oranda yeniden şekillendirdi ve bağımsızlık gündemi yerleşti.

Bu nedenle Corbyn İskoçya’ya özel önem veriyor. SNP’ye oy vermenin muhafazakârları iktidarda tutmak anlamına geldiğini, gerçek bir değişim için kendilerine oy verilmesini, bu sayede büyük bir yatırım programı uygulanacağı ve ileriki yıllarda yeniden referandumun mümkün olabileceğini belirtiyor.

İşçi Partisi’nin hükümete gelebilmesi için son bir haftada Johnson’un başbakan yapmama motivasyonuyla LDP ve özellikle SNP tabanında İşçi Partisi’ne taktiksel ve yoğun bir kayma olması gerekiyor. Johnson’un Trump ile ilişkisi ve sağlık sisteminin özelleştirilmesi planları bu ivme için bir sebep olabilir. Yatırımlar, hızlı internet ve diğer kamulaştırmalar da bunu sağlayabilir. Ancak SNP kitlesini tutarsa, bu durumda İşçi Partisinin 2017’deki sonucu biraz daha geliştirmesi gerekir ki SNP ile koalisyon kursun. Muhafazakâr Parti saflarında henüz bir ciddi bir kopuş görünmüyor ve başta da dediğimiz gibi AB’den ayrılma sözü nedeniyle İşçi Partisi’nin kızıl duvarı içine girip ondan oy çalmayı dahi gündemlerine alabiliyorlar. Bu nedenle muhafazakârlar çoğunluğu almaması durumunda dahi çok az bir farkla bunu kaçırabilir ve meclisteki birkaç küçük parti ile işbirliğine gidebilir.

İşçi Partisi için bir diğer olasılık da şu an iki parti arasındaki ilişkiler kötü olsa da AB’de kalınması konusunda bir anlaşma olması durumunda İşçi Partisi ile LDP arasında bir koalisyon hükümetinin olması. Britanya yönetiminde karar vericiler arasında AB yanlısı ile karşıtları arasında bir mücadele olduğu ve bunun medyaya ve topluma yayıldığı biliniyor. Bugüne kadar AB’den ayrılma yanlılarının hâkim konumda olduğu anlaşılıyor. Şayet bu durumda köklü bir değişim olursa ve AB’de kalınması opsiyonu gerçekçi bir seçenek olursa bu durumda İşçi Partisi’nin LDP ile anlaşması mümkün olabilir. Bu durumda Corbyn’in koalisyon hükümeti üzerinden “kontrol altına” alınması ve belirli sınırlar içinde tutulması, aynı zamanda belirli yatırımlar ve iyileştirmeler dışında adım attırılmaması mümkün olabilir.

Program ne kadar radikal?

Corbyn söylemsel alanda radikal bir öneri sunsa da vaatleri ve yaklaşımı ile klasik sosyal demokrasinin sınırlarını zorladığını iddia etmek güç. Kamulaştırmalar Türkiye kamuoyunda radikal bir yaklaşım olarak görülebilir ancak Britanya’da hem İşçi Partisi hem de Muhafazakâr Parti dönemlerinde kısmi kamulaştırmalar yapılıyor, kamulaştırma kavramı insanlara uzak bir yaklaşım değil. Kamulaştırılan şirketler düzeltildikten bir süre sonra yeniden özelleştiriliyor. Muhafazakâr Parti de Corbyn’in kamulaştırma planlarını eleştirirken kamulaştırma kavramının kendisine karşı çıkmak yerine genelde bu planın ekonomik karşılığına odaklanmakta ve bu derece bir kamusal yatırımın maliyetinin daha riskli olduğu öne sürmektedir. Bunu belirtmemizin sebebi Corbyn’in alacağı yüzde 35-40 bandındaki oyun toplumda radikal düşüncelere yönelik bir eğilim olduğu anlamına gelmediğini vurgulamaktır.

Corbyn milyarderleri hedef alıp şirketlere yönelik vergi artışını savunsa da belirlenen hedefler AB ortalamasındaki vergilere eşdeğer orana çıkarmakla sınırlı, hatta İskandinav ülkelerindeki vergilerin de altında. Bu anlamda sermayeyi aşırı zorlayan bir vergi hedefi de konulmuyor. Corbyn açısından bir diğer mesele de sürekli toplumsal hareketliliğe ve taban örgütlenmesine vurgu yapsa da liderliği döneminde partinin üye sayısının artması ve seçimlere gençlerin ve azınlıkların daha yüksek katılımı dışında istikrarlı bir kitle hareketinin geliştirilmemesi, toplumun pasif konumunun aşılamaması oldu. Bu nedenle üye tabanında sevilse de sendika bürokrasisinden Blairci ekibe kadar parti içinde de dengeleri gözetmek durumunda olması dikkate alınmalıdır.

Corbyn’in manifestosunun farkı İkinci Dünya Savaşından sonraki en büyük kamu yatırımını öngörmesi. İkinci Dünya Savaşından sonraki İşçi Partisi hükümeti sağlık sistemi başta olmak üzere büyük kamu yatırımları yapmış ve ülkede kapitalizmin yeniden ayağa kaldırılması için gerekli şartları hazırlamıştı.

Kamulaştırma dışında sosyal konut inşası sağlık ve eğitim sistemlerine yatırım gibi konular diğer tüm partilerin savunduğu meseleler. Bu anlamda ekonomik program anlamında sermaye kesimleriyle uzlaşılması mümkün olmayacak bir yaklaşımı yok. Corbyn açısından esas çelişki noktası dış politikaya dair yaklaşımları, örneğin nükleer silah programını kaldırmak istemesi, NATO’ya mesafeli olması ve Filistin’e olan desteği.

Kampanya süreci de gösteriyor ki Britanya’daki 12 Aralık seçimlerinin sonuçları Britanya’nın ötesinde küresel politik dengeleri de etkileyecek bir içeriğe sahip.