MUSTAFA KARADAĞ
Eski Yargıçlar Sendikası Başkanı

Aysel Demirel, İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukat iken 26 Ekim 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu asıl üyeliğine seçildi. Ondan önce de Emlak Konut GYO Yönetim Kurulu üyesi idi. Türkiye’nin ilk başörtülü HSYK üyesi oldu. 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumu sonunda HSYK üyeliği görevi sona erdi. Bu kez yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 19 Mayıs 2017 tarihinde Danıştay üyeliğine atandı. Kamuoyu onu 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimi propaganda dönemi içinde Ana muhalefet Partisinin Cumhurbaşkanı adayı aleyhine attığı “Evet çok şükür başörtüsü mesele olmaktan çıkmıştır bugün gizlemeye çalıştığınız gerçek niyet ve çabalarınıza rağmen. Muharrem İnce zihniyetindekilerin yaşattıklarını unutmadık unutmayacağız.” şeklindeki twit nedeniyle tanıdı.

İbrahim Er, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teyzesinin oğlu, Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürü olarak görev yaptığı sırada 2 Mart 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Danıştay Üyeliğine atandı. Danıştay 1. Daire Üyeliği görevini sürdürürken de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 25 Temmuz 2018’de Milli Eğitim Bakanı Yardımcılığına atandı.

Deniz Yücel, Türk asıllı Alman gazeteci. 14 Şubat 2017’de ifade vermek için kendi gittiği polis merkezinde gözaltına alındı, 27 Şubat’ta da “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve terör propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklandı. Almanya Başbakanı Merkel’in Deniz Yücelin tutukluluğuna son verilmesini istemesi üzerine 15 Şubat 2018 tarihli ortak basın toplantısında Başbakan Binali Yıldırım, ‘’Ümit ederim kısa sürede duruşması yapılır ve bir sonuç elde edilir. Her duruşma bir umuttur’’ dedi. Ve Cumhurbaşkanının “ben bu makamda olduğum sürece asla tahliye olmayacak” demesine karşın 16 Şubat 2018’de davasının açıldığı İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesinin iddianamenin kabulü kararıyla birlikte tahliye edildi. Cezaevinden çıkarken eline Sulh Ceza Mahkemesinin tutukluluğunun devamına ilişkin verdiği 13 Şubat 2018 tarihli karar tutuşturuldu. Tahliye olur olmaz Alman Konsolosluğu tarafından önceden hazırlanan özel bir uçak ile Almanya’ya götürüldü.

Andrew Craig Brunson, İzmir’de yaşayan Amerikalı bir rahip. 9 Aralık 2016 tarihinden bu yana FETÖ imamlarıyla sürekli görüştüğü iddialarına dayalı olarak “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği’ ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek” suçlaması nedeniyle tutuklu. ABD yönetimi baştan beri rahip Brunson’un tahliyesini ve ABD’ye teslim edilmesini istiyor, Türk hükümeti ise sizde elinizdeki papazı verin diyerek Fethullah Gülen’in iadesini işaret ediyordu. Arkasından da Türkiye bir hukuk devletidir, bunlara bağımsız yargı karar verir demeyi ihmal etmiyordu. Rahip Brunson aynı zamanda ABD-Türkiye arasında yardım etme ve borç verme görüşmelerinde pazarlık malzemesi olarak da kullanıldı. En son ABD Senatosu’nda bu konuda bir düzenlemeye dahi gidilmek istenildi. Ve nihayetinde ne kadar “ver papazı, al papazı” muhabbeti yapılsa da ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir araya geldiği zirvede rahip Brunson’ın serbest bırakılması talebinin görüşülmesinin arkasından henüz 18 Temmuz’da tahliye talebi reddedilmesine karşın sağlık sorunları gerekçe yapılarak İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından rahip Brunson’a ev hapsi tedbiri uygulanmasına ve tahliyesine karar verildi.

İsmini saydığımız kişiler ve ilişkilendirilen olayları hep birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan şudur.

1- Yüksek mahkemelere atanan kişilerin liyakatine önem verilmeli, belirli makamlar bir başka makamın atlama taşı haline getirilmemelidir. Eğer özen gösterilmezse içselleştirilmeyen yargıçlık sıfatı had aşımına sebebiyet verebilir. Yargıç günlük siyasetin içine girmekte abes görmediği gibi seçimlerde bir aday lehine diğer aday aleyhine halkı yanlış yönlendiren ve tahrik eden mesajlar yayınlayabilir.

2- Bir yüksek yargıç ya da bu sıfatı taşıyan kişi, yargıcın azledilmezliğine ilişkin Anayasa hükmünün ihlali sonucunu doğuracak idari tasarruflara konu edilmesini hazmedebilir, bundan böyle Cumhurbaşkanının başka bir göreve atamak suretiyle yargıçları azletmesinin yolunu açmış olur. Unutulmamalıdır ki uluslararası metinlerde de yargıçların terfi yoluyla dahi görev yerlerinin değiştirilmesi yasaklanmış, ancak Türkiye bu zorunluluğa uymaktan imtina etmiştir. Türkiye’nin siyasi iktidarı neredeyse “hukuksuzluk hukuk devleti olmanın ön şartıdır”ı ilke haline getirmiştir. Türkiye’de şu an cari olan kural, “Cumhurbaşkanının yaptığı işlemlerde anayasaya uygunluk şartı aranmaz” olmuştur. Demek ki yargıçlığa ya da yüksek yargıçlığa atanan/seçilen kişilerin öncelikle yargı bağımsızlığı ve yargıçlık teminatı ilkelerini içselleştirip içselleştirmediğine dikkat etmeli, bu düsturu edinmeyen kişiler yargıçlık görevi yapmamalıdırlar.

3- Kuvvetler ayrılığı demokrasilerin en önemli ilkelerinden birisidir. Yeni getirilen anayasal rejim her ne kadar “kanuna” uygun ise de hukuka uygun değildir. Zira bu rejim değişikliği ile kuvvetlerin arasındaki ayrımın daha da derinleşip sertleştiği söylense de gerçek öyle değildir. Kuvvetlerin arasındaki ayrım ortadan kaldırılmış yargı da yasama da Başkan’a bağlanmıştır.

4- Mahkemelerin her türlü siyasi ve konjonktürel baskıya karşı bağımsız olmadığı anlaşılmış durumdadır. Daha önce defalarca dile getirilen, siyasi makamlar ve kişilerce mahkemelerin Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymak zorunda olmadığına dair beyanlardan sonra mahkemelerin davranışları herkesin malumudur. Yukarıda verdiğimiz örnekler de mahkemelerin siyasi iktidar temsilcilerinin söz ve telkinlerine karşı bağımsız olmadığını göstermektedir. Burada yargıçların bağımsız ve tarafsızlığı kendilerine birinci ilke olarak kabul etmeleri yanında siyasi iktidar temsilcilerinin mahkemelerin önünde olan davalarla ilgili olarak, hele üst perdeden konuşmaktan özenle kaçınmalarının gerekli olduğunu söylemek bir mecburiyettir.

5- Cumhurbaşkanı Anayasaya bağlılık yemini ettiğine göre, kurumların ve kişilerin Cumhurbaşkanının Anayasa ve hukuka aykırı işlemlerine karşı uyarı görevlerini yerine getirmek zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk aynı zamanda demokrasinin en önemli güvencelerinden biridir.

6- Bu ülkede yargılanan insanların Merkel veya Trump olmadan da adil bir şekilde yargılanacaklarına inancın sağlanması gerekmektedir. Bu güvenin gelişmesi için mahkemelerin yargılama usullerine ve adil yargılanma koşullarına riayet etmeleri, siyasi iktidar temsilcilerinin ise mahkemelerde görülen davalardan uzak durmaları, kendi düşüncelerini kendilerine saklamaları gerekmektedir. Kuşkusuz mahkeme kararlarının tartışılabilirliği bu kapsamda olmadığı gibi kastımız da bu değildir.

7- Cumhurbaşkanın, TBMM Başkanının koltuğuna oturması ise demokrasinin neresinde olduğumuz bakımından önemlidir, ama başka bir yazının konusudur.