Referandum sonrasında meydanlarda hamaset rüzgarı aynı hızla esiyor, bir dönem faşistlerin tehdit sloganı şimdilerde “zirvelerde” geziniyor çünkü devlet içindeki kavga derinleşiyor. Her gün yeni bir cephe açılıyor, her gün yeni kozlar masaya sürülüyor. İçerideki kırılganlık siyasal İslam’ın ve milliyetçiliğin diliyle örtülmeye çalışılıyor. Ancak mevcut haliyle devlet krizi artık süreklileşmiştir. İktidar bloku içindeki taktik arayışlar, devlet içindeki krizin ‘yönetimine’ endekslenmiştir. İktidarın ortaklarının dahi kendini güvende hissetmedikleri bu rejimde “istikrar” da krizin sonlandırılmasına değil muktedir lehine sürdürülmesine bağlıdır.

Kirli referandumdan çıkan sonuca rağmen 2019’a kadar vakit olduğunu düşünenler hata üstüne hata yapmaktadır. 16 Nisan akşamı ve sonrası göstermiştir ki normalleşme ve uzlaşma beklentisi boş bir hayaldir. Son KHK’lerin mesajı açıktır; yeni rejim inşa edilene kadar tasfiyeler ve gözdağları durmayacaktır. Kamuda iş güvencesini, demokrasiyi ve sendikal hakları savunan tek bir kişi dahi bırakılmayacaktır. OHAL fütursuzca sürdürülecek, tüm kamu emek rejimi KHK’ler marifetiyle dönüştürülecektir. Belli ki anayasasızlaştırılmış, meclissizleştirilmiş Türkiye’de ilericilere, devrimcilere, cumhuriyetçilere açılan savaş devlet kriziyle birlikte derinleşmektedir. Bu saldırıyı ancak Hayır diyenlerin örgütlü mücadelesi durdurabilir.

Sarayın zaman kaybetmeden hem kabinede hem de teşkilatlarda büyük değişikliğe gideceği netleşmiştir. Tek adam yönetimini alttan alta eleştiren kadrolar tasfiye edilecek ve partideki küskünler listesi kabaracaktır.

MHP’ye verilecek ödülün de çok büyük olmadığı tahmin edilebilir. Çünkü MHP yönetiminin referandum performansı Saray’ın beklentisinin altında kalmıştır. MHP’yi kurumsal kimliğini lağvetmeden AKP’nin içinde eritme taktiğine uygun olarak bürokraside MHP’lilere yeni makamlar verilmesiyle yetinilir o kadar. Bahçeli’nin 16 Nisan sonrasında da sürdürdüğü teslimiyetçi siyasete bakarsak daha fazlası için diretemeyeceğini öngörebiliriz.

Toplumsal muhalefetin gücüne güç vermekten kaçınan, yaşanan hukuksuzluklara siyasi bir yanıt üretemeyen her siyasi aktör kendi sonunu hazırlar. Hedefini belirlemekte patinaj yapanın, halklara seslenme kabiliyetini yitirenin, makamı ve kariyeri ne olursa olsun akıbeti bellidir: politik iflas! Referandum sonrasındaki tepkiyi yalnızca o gün yapılan yolsuzluklara bağlayan ve “aman fincancı katırlarını ürkütmeyelim” diyerek geri adım atan kurumsal siyaset, toplumun ilerici kesimleriyle bağını kaybetmek üzeredir. AKPM’de AKP’li vekillerle aynı oyu kullananların 29 Nisan’da atılan demokratların, cumhuriyetçilerin yüzlerine nasıl bakacaklarını düşünmesi gerekir.

AKP Türkiye’sinde parti-devlet özdeşliği, cehaletin resmi makamlarca örgütlendiği ve siyasal İslam’ın tüm alanları ele geçirdiği bir dönemde tamamlanabilir ancak. Nasıl daha önceki sosyal medya ve internet kısıtlamaları “güvenlik” meselesi değilse wikipedia’ya getirilen engelleme de sıradan bir tedbir değildir. Ahmet Şık’ın, Mahir Kanaat’in, Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin rehin tutulması ile beraber düşünülmelidir. Zira bu ülkede muktediri rahatsız edecek hiçbir yoruma ve bilgiye tahammül edilememektedir.

İktidarın ülkedeki hak ve hukuk nosyonunu yerle bir etmesi parti-devlet projesinin toplumsal çürümeyle birlikte yürüdüğünün kanıtlarındandır. AKP’li olmanın hakim ve savcı atanmanın şartı olduğu memlekette hükümet sistemi ne olursa olsun adalet bitmiş, yurttaşlık satılığa çıkmıştır. Hal böyleyken Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kundaklayan tahliye edilir ama Hayır videosu yapan genç günlerdir hapiste. Uğur Kurt’un hayatı için 12 bin lirayı kafi gören mahkeme, kendi masrafı için sanıktan 19 bin ister. Hayır protestolarına katılan gencecik çocuklar keyfi bir biçimde gözaltında tutulur ama Hikmetyar’a Bakanlar Kurulu eliyle aklama çıkar. Ve bunların hiçbiri yandaş medyada yer almaz, 16 Nisan’da evet diyenlerin vicdanını sızlatmaz.

2017’nin 1 Mayısı örgütlü cehalet, adaletsizlik, siyasal İslamcı kuşatma ile iş cinayetleri ve emek sömürüsüne aynı anda dur diyenlerindir. Bu bayram, bin bir emekle yeşertilmiş Hayır’ın bayramıdır. 1 Mayıs’ı toplumun ilerici kesimlerinin ortak mirası yapan onun kapitalist sistemin temel çelişkisini göz ardı etmeden kendini yenilemesidir. 1 Mayıslar içine kapanılan değil dalga dalga büyüten, geniş toplumsal kesimlerle buluşulan ve mücadele iradesini diri tutan günlerdir. Bu yıl 1 Mayıs, emekçilerin olduğu kadar sokaklarda, meydanlarda cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan herkesin manifestosudur. Aynı zamanda eğer kulak verilirse birleşik mücadelenin kurucu sözleşmesi olmaya adaydır. Şimdiden kutlu olsun.