Bu bilim dışı uygulamanın dünyada eşi yok
Fotoğraf: BirGün

Dr. Enver Yaser Küçükgül

Çok kısa sürede, çok yüksek oranda üretimi hedef alan bu üretim şekliyle; insanların sağlıklı çevrede yaşam hakkı yanında, hayvan haklarına ve bu besinlerin tüketimi için ulaşacağı insanların sağlığına olumsuz etkisi göz ardı edilmektedir. Deniz ürünlerinden beklenen sağlık girdilerinin başında gelen omega türü yağların böylesi suni üretimle sağlanamayacağı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Kullanılan yemler için gerekli hammaddeler; yüksek protein ve yağ içerikli olanlar kullanılmaktadır. Balıkların hastalıklara karşı direncini artırmak ve aldığı yemi hazmettirmek için C, B, K, E, D gibi vitaminlerle çeşitli mineraller balık yemine karıştırılır. Ayrıca gelişmeyi sağlayıcı takviye kimyasallar, kafes ve çevresi için ilaçlar, balıklar için antibiyotikler vb. sayısız kimyasallar kullanılabilmektedir. Balık besin maddelerinin yanı sıra, aşılar, iştah arttırıcılar, hastalıktan koruyucular, gelişmeyi kontrol eden ajanlar, koruyucu kimyasallar, dezenfektanlar, antibiyotikler ve adları açıkça yazılmayıp EC kod numarası yazılan tehlikeli zararlı organik kimyasallar da kullanılmaktadır. Bunlar, balık bünyesinden atılsa bile, deniz suyuna, dip örtüsüne ve doğal canlıların bünyesine geçerek, diğer canlılara zarar verme potansiyeli taşırlar.

Tüketim fazlası olarak kalan yemler, dışkılar ve boşaltım ürünlerinin oluşturduğu çözünmeyen veya çözülebilir karakterde olan maddeler, organik karbon, azot ve fosfor fraksiyonlardır. Azot ve fosforun verilen yemle balık bünyesine aktarılan, artıklarda suda çözünen oran ve çözünmeyip partikül olarak dibe çöken fraksiyonları teorik olarak hesaplanır. Balıkların yemediği yem artıkları, balıkların, dışkıları, idrarları ve vücut sıvıları yolu ile deniz ortamına ulaşmakta, bir kısmı çözünüp dağılırken, bir kısmı da dibe çökelmektedir. Su ürünleri yetiştiriciliğinin su ortamı üzerine başlıca etkilerini ötrofikasyon, sedimentte organik zenginleşme, ışık geçirgenliğinin azalması olarak sıralayabiliriz.

Su ürünleri yetiştirme tesisleri sürekli olarak yem kalıntıları, dışkı ve boşaltım ürünleri şeklinde organik atık üretir. Yemlerle alınan azotun, balık türlerine göre değişmekle beraber, yaklaşık %20-30’u balık vücudunda tutulur, geri kalan %70-80 oranındaki miktar çözülebilir amonyum ve üre olarak atılır. Bu üretim şekli, tekniği ve ülkemizdeki uygulaması akıl ve bilim dışıdır. Tüm katkı ve tehlikeli zararlı kimyasalların yanı sıra doğadan avlanarak yok edilen yavru balıklar feda edilir. 1 kilogram çipura/levrek eti üretebilmeniz için 1.8-2.0 kilogram doğal balık avlanarak yem yapılır. Bu akıl dışı ve doğaya hakarettir, ama bir avuç para için gözü dönmüşü ve yardakçılarını beslemeye yarar.

Karaburun yarımadasının batısından Ildırı Körfezi, Gerence Körfezi ve Çeşme Körfezine etkisini yıllardır izlediğimiz balık çiftlikleri. Bu Çiftlikler;

•Mevcut yasalara aykırı olarak konumlandırılmış (minimum 1100 metre kıyı mesafesi dikkate alınmadan 20-50 m ye yerleştirilmiş)

•Benim sayabildiğim 35 balık çiftliği var

•Her bir işletmede 10-60 arasında 50 metre çaplı 15 metre derinlikte kafes var

•Ortalama 20 kafes desek 35 x 20 = 700 kafes demektir

•Kafeslerde ortalama 500 bin balık beslenir yani: 700 kafes x 500.000 balık = 350 milyon

•Bir balık günde 1 gram atık bıraksa (20-100 g ortalama) günde 350 ton atık denize verilir,

•Yılda bu alana bırakılan atık miktarı minimum 350 ton x 365 gün = 127.750 ton

•Bu sayısal değerin on katını alabilirsiniz yani 1.5 milyon ton tehlikeli zararlı kimyasal atıklar bu alana bırakılmaktadır.

Bu kadar dar alanda kümülatif etki dikkate alınmadan yapılan bu işin dünyada bir benzeri yoktur, bu çiftliklerde denetim yoktur, açılan davalarda verilen bilirkişi raporlarının bilimle ve vicdanla ilişkisi yoktur.