Kadın sağlığı açısından çok büyük öneme sahip kürtaj hakkı tarihin her döneminde otoriteler için başkaldırı olarak görüldü. Orta Çağ’da kürtaj uygulayan ebelerin ve çocuğunu düşüren kadınların şeytanla işbirliği yaptıkları öne sürülerek yakılmalarına neden olundu. Günümüzde hâlâ kadınlar isteğe bağlı kürtaj hakkı için mücadele etmeye devam ediyor.

Bu bir hak talebi isyanıdır

Özde ÇELİKBİLEK

Kürtaj ve doğum kontrolü, kentleşmeyle birlikte gelen modern çağın, geleneksel aile yapısının parçalanması veya yükselen sekülarizmin bir ürünü olarak ortaya çıkmış yöntemler değil. Tarih boyunca kadınlar, sağlıkları, mutlulukları, ekonomik kaygıları ya da sıralayacağımız birçok nedenden ötürü kürtaj hakkını talep eder. Ancak özellikle semavi dinlerin, dünyevi işlere müdahale etme isteğiyle birlikte gelişen arzuları, toplumsal hayatı şekillendirmeye ve kendi “ahlak” normlarını ortaya koymaya başladı.

Özgürleşmenin önüne muhafazakarlık ve özgürlüğün algısına “ahlaksızlık” getirildi. Bunu yaparken ise “yaşamın kutsallığı” vurgusu taşıyan “ilahi” yasaklarla kürtaj karşıtlığının temelini sağlamlaştırdılar. Dinler ve muhafazakâr siyaset geçmişten beri toplumsal cinsiyet ve cinsellikle ilgili kabullerini derin bir şekilde köklendirdi. Bir biçimde hayatımızın her alanına nüfuz etmesine neden oldu. Tarihi okuyabilmemize neden olan yazılı anlatıya geçişle birlikte, kürtajın aslında sadece bu dönem değil, antik Roma’ya, eski Hint ve Mısır uygarlıklarına kadar uygulandığını ve yasaklandığını öğrenebiliyoruz.

Ancak kürtaj olan ya da kürtajı uygulayan doktorlara, ebelere karşı sert kuralların, sonu ölüme varan cezalandırmaların olduğu biliniyor. Çünkü kürtaj, kadına biçilen dini ve toplumsal rollere başkaldırma olarak görülür, bu nedenle de ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bu anlayış, Orta Çağ cadı avlarında kürtaj uygulayan ebelerin ve çocuğunu düşüren kadınların şeytanla işbirliği yaptıkları öne sürülerek yakılmalarına neden oldu.

bu-bir-hak-talebi-isyanidir-826898-1.

YAŞAMI SAVUNMAK SAVAŞA KADAR

Dünyevi işleri düzenlemeyi, ilahi söylemleri ile gerçekleştirmeye çalışan egemenler ise “yaşamın kutsallığını” savunurken yüzyıllarca süren din savaşlarında milyonlarca insanın ölümünü uzaktan seyretmiştir. Muzaffer Haçlı ruhuyla ya da Ortadoğu’da cihat anlayışıyla öldürmeyi kutsadı, cenneti müjdeledi. Yaşamı savunan yılmaz bekçiler, ilahi egemenler söz konusu din savaşları olduğu zaman öldürmekten bir an bile imtina etmemiş ve ordularına ölmek üzere gönderecek çocuklara ihtiyaç duydu. Hindistan’da kendisinden yukarı kastta olan erkeğin çocuğunu taşımaya “hayır” diyen kadın, ağır bir şekilde cezalandırıldı, İslam dünyasında ayet ve hadislerde erkeğin arkasında, ekilip, biçilen ve sürülen diye söz edilen kadınlara doğurmaktan başka alan bırakılmadı.

1700’lerde başlayan Aydınlanma hareketleri ile dinin toplum yaşamında etkilerinin sorgulanması, toplumsal dinamiklerdeki ve siyasal yapılardaki değişim, bilimin gelişmesi ile birlikte tıp bilimindeki gelişmelerle tarihin farklı bir kapısı da aralandı. 18. ve 19.yüzyıllarda hızlı sanayileşmeye birlikte artan nüfusun kontrolü yönünde çabaların ve uygulamaların yaygınlaşması süreci 20. yüzyıl başında kürtajın ceza yasalarında yer alması ve hekimlerin denetimine girmesiyle sonuçlandı.

Tıp her geçen gün yeni yöntemler geliştirirken ters orantılı olarak kürtaj yasaları ağırlaştı. Ulus devlet paradigması, sanayideki hızlı büyüme ile gelen ucuz işgücü ihtiyacı ve ardından gelecek olan Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımı, kadınların güvenli olmayan koşullarda kürtaj olmasına neden oldu. Sonraki dönemlerde iki dünya savaşı arasında kadınların gebelikten korunma ihtiyacının yaygınlaşması ve sosyal devlet anlayışı içinde kürtaj bir hak ve toplum sağlığı sorunu olarak algılanmaya başlanmış; 1960’lı yıllar ise kürtajın yasallaşması sürecini hızlandırmıştır. Kürtaj hakkı 1967’de İngiltere, 1973’te ABD, 1975’te Fransa, 1978’de İtalya’da kazanıldı. İzleyen yıllarda çoğu Avrupa ülkesi kürtaja ilişkin yasakları fiilen ya da hukuken kaldırıldı. Dünya Sağlık Örgütü, her bir kadının güvenli kürtaj hakkına sahip olduğunu söylüyor.

Tarihin her döneminde ise egemenler, muhafazakarlığı arkalarına alarak kürtaj politikasıyla, psikolojik ve duygusal baskı yöntemleriyle, kadınları kürtajdan vazgeçirip, doğurup doğurmayacaklarını kendilerinin onayına bağlamaya çalışarak hareket ediyor. Bunu yaparken bazen bir takım elbise, bazen dini bir kostüm, bazen yazıyla bazen ise sözleriyle yapıyor. Dünyada hâlâ güvenli kürtaja erişemeyen milyonlarca kadın ise hayatlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya yaşamak zorunda kalıyor.

bu-bir-hak-talebi-isyanidir-826899-1.
Fotoğraf: Serra Akcan - csgorselarsiv.org

295 HASTANEDEN 10'UNDA KÜRTAJ YAPILIYOR

Türkiye’de isteğe bağlı kürtaj hakkı 1983 yılında yasalaştı. Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi’nin Türkiye’deki Kamu Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri-2020 Araştırması kadın sağlığı açısından çok önemli olan kürtaj konusunda dikkat çeken veriler yer aldı. Araştırmaya göre kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olup ulaşılabilen 295 hastaneden sadece 10 tanesi isteğe bağlık kürtaj hizmeti verildiğini belirtiyor. Olumsuz cevap veren hastaneler ise “yasak”, “yasal değil”, “yapılmaması doktorun tercihi”, “devlette yasak”, “prosedür/kural böyle”, “üst merci tarafından onaylanmıyor” gibi gerekçeler öne sürüyor veya başka hastanelere yönlendiriyor. “İsteğe bağlı kürtaj yapılmıyor” cevabını veren hastanelerin oranı 4 yılda yüzde 12’den yüzde 54’e çıkmış durumda. Raporun giriş bölümünde Anayasa Mahkemesi’nin 5 ay önce konuya ilişkin verdiği bir hak ihlali kararına atıf yapılıyor. Karara konu olayda cinsel istismara maruz kalan 18 yaşından küçük bir çocuğun gebeliğini sonlandırmak için kürtaj başvurusuna rağmen hukuki sürecin uzadığı ve çocuğun doğum yapmak zorunda bırakıldığı ifade ediliyor.