Ortadoğu’daki feministler laiklikle kadın hak ve özgürlükleri arasındaki sıkı ilişkinin farkında. Güvenlik kaygısı nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılan Bayat: “Bu bizim kaderimiz ve bunu kendimiz yazmalıyız.”

Bu bizim kaderimiz ve biz yazmalıyız: Umut ‘sihirli güçte’ değil laiklikte

Zilan AKAY

Taliban yönetimine geçen Afganistan’da kadınlar tehdit altında. Ele geçirildikten sonra şeriat kanunlarının hayata geçirildiği ülkede kadınlar üzerinde baskı uygulanmaya başladı. Başkent Kabil’de düzenlenen basın toplantısında konuşan Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahit, “Güvenlik güçlerimiz kadınlarla muhatap olma konusunda eğitim almamıştı, bazıları kadınlarla nasıl konuşulacağını bilmiyor” diyerek çalışan kadınların “geçici bir süre” evden çıkmamalarını istedi. Yirmi yıl önce Afganistan’a girerken ‘kadınları özgürleştirme’ söylemini kullanan emperyalist güçler arkalarında panik, kargaşa ve kaos bırakarak Afganistan’ı Taliban’a teslim etmiş durumda. Afgan kadın hakları aktivistinin “Sizden iğreniyorum, bu ikiyüzlülüğün farkındayım” sözleri ise emperyalist güçlerin bu topraklarda hak ve özgürlük vaatlerinin boş olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdi.

Ancak Ortadoğu’da ve Güney Asya’da faaliyet gösteren köktendinci örgütlerin varlığı sadece Afganistan’da değil tüm dünya kadınları için endişe yaratıyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Fas’tan Endonezya’ya kadar uzanan İslami patriarkal kuşak içinde dinin siyasallaşması bölgede kadınlar açısından karanlık bir tabloyu açığa çıkarıyor. İslami coğrafyadaki feministler ise laiklikle kadın hak ve özgürlükleri arasındaki sıkı ilişkinin farkında. Öyle ki laik bir sisteme ulaşmak Ortadoğu Kadın Konferansı’nın da başlıca gündemi oldu. İslamcı ülkelerdeki feminist gündemin öncelikleri laik bir anayasal düzene ulaşmak etrafındaki taleplere kilitlenmiş durumda.

Ortadoğu ülkelerinden İran’ın kuzeyinde Rasht şehrinde yaşayan ve daha sonra güvenlik kaygısıyla ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Shohreh Bayat de hak ve özgürlük mücadelesinin laiklikten geçtiğini söylüyor. Hayatını satranç oynayarak geçirdiğini söyleyen Bayat, FIDE satranç ustası aynı zamanda profesyonel kategori A Uluslararası Hakemi ve Dünya Kadınlar Satranç Şampiyonası’nın başhakemi. Ancak hakemlik yaptığı şampiyonadan sonra İngiltere’de yaşamak zorunda kalan bir mülteci olduğunu ifade ediyor.

İKİNCİ SINIF VATANDAŞ MUAMELESİ

1979’dati İslami devrimden sonra İran rejiminin kadınlara ikinci sınıf vatandaş gibi davrandığına dikkat çeken Bayat, İran’da kadınların İslami yasalara göre yaşamaktan etkilendiği çok sayıda alan olduğunu iletiyor. Ayrımcılığın en dikkat çeken yönlerini Bayat şöyle anlatıyor: “Kendilerine yönelik aile içi şiddet, ne giyeceğini seçememe, boşanamama, izinsiz seyahat edememe veya evlenememe baba ya da eş yasal vasiliği ile yaşamak zorunda kalma... İran rejiminin ihmal ettiği kadın hakları listesi çok kabarık ama bisiklete binmek ya da bir futbol maçı izlemek için stadyumlara gitmek gibi en basit şeylere bile izin verilmemesi, rejimin kadınların yaşamının her alanına ne kadar acınası bir şekilde müdahale ettiğini gösteriyor.”

Hayatı boyunca ayrımcı yasalarla yaşadığını, ayrımcılığı hissetmediği tek bir an bile olmadığını, bu yüzden çok incindiğini ve acı çektiğini aktaran Bayat, şunları söylüyor: “Yaşadıklarımdan hangisinin beni diğerinden daha fazla incittiğini söylemek zor. Ama hiç unutamadığım anlardan biri, çocukken komşumuzun kocası onu dövdüğü için evimize koştuğu sahneydi. Bir yetişkin olarak bir kadının evime koştuğunu ve bir hafta bizimle kaldığını hatırlıyorum çünkü kocasından kaçıyordu ve hiçbir hakkı yoktu.”

bu-bizim-kaderimiz-ve-biz-yazmaliyiz-umut-sihirli-gucte-degil-laiklikte-915296-1.
Shohreh Bayat

BAŞÖRTÜMÜ ARKAMDA BIRAKTIM

Ülkesinden neden ayrılmak zorunda kaldığını anlatan Bayat sözlerine şöyle devam ediyor: “Çin’deki Dünya Kadınlar Satranç Şampiyonası’nda başhakem olduğumda, İran rejiminin zorunlu bir kuralı olduğu için hala saçımı örtmek zorundaydım. İran’dan kilometrelerce uzakta hala başörtümün yeterince iyi olmadığı ve saçımı daha çok kapatmam gerektiği konusunda beni taciz ediyorlardı. Bir tavır alıp başörtümü daha da gevşek takmaya karar verdim, sonra beni kınadılar ve benden genel bir özür mektubu yazmamı ve başörtüsünü övmemi istediler. Ama benim başörtüsünü övmem, onların prangalarını öven bir köle gibi olurdu. Bu yüzden kendim ve İran’da zorunlu başörtüsünden muzdarip milyonlarca kadın için bir tavır almaya karar verdim. Başörtümü arkamda bırakıp kararlılık ve memnuniyetle dünyaya yeniden başladım.”

İran’da başörtüsü kullanmaya mecbur bırakılan tüm kadınlar için konuşan Bayat, “İran’da zorunlu tesettür benim için kumaş bir hapishane gibiydi diyebilirim. Başörtüsünün kadın düşmanı operasyonun bir amblemi olduğuna inanıyorum ama yine de İran’da yaşarken takmak zorunda kaldım ve bu durum her gün ruhumu incitiyordu. Rejimin kölesi gibi davrandım ve başörtüsü benim prangam oldu.”

MÜCADELEYİ BÜYÜTMENİN ZAMANI

Afganistan’da Taliban varlığıyla korkuyla yaşayan kadınların üzüntüsünü paylaştığını aktaran Bayat, “Kadınlar nüfusun yarısıdır ve kadınları aşağı çekerek sağlıklı bir ülke olamazsın. Tüm İran halkıyla aynı duyguyu paylaşıyorum, İran’da seksen milyon insan yaşıyor ve çoğu kendilerini bu rejimin elinde rehin almış gibi hissediyor. İran’ın benden çok daha cesur kadınları olduğunu biliyorum ve ben milyonlarca kişiden biriyim, bu yüzden aldığım Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü’nü dini bağnazlık ve baskının boyunduruğu altında çalışan tüm İranlı kadınlarla paylaşmaya karar verdim. Mücadeleyi büyütme zamanımızın geldiğini biliyoruz ve görebiliyoruz” ifadelerini kullandı.

Emperyalist güçlerin Ortadoğu topraklarındaki özgürlük vaadinin bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyen Bayat, “Umutlarımı ve güvenimi kaybettim ama aynı zamanda hiçbir sihirli gücün gelip bize yardım etmeyeceğini öğrenmek bize iyi bir ders oldu. Bu bizim kaderimiz ve bunu kendimiz yazmalıyız” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “İran’da özgürlük duygusunun tatmadığımız için, haklarımız adına mücadele ederken izlediğimiz sistematik bir model göremiyorum ama aynı duygu ve inançları paylaşıyoruz. Hepimiz baskıdan bıktık ve birdenbire bizi birbirimize bağlayan şeyler oluyor ve her durumda nasıl davranacağımızı ve birbirimizi nasıl koruyacağımızı biliyoruz. Hala yolumuzu bulmaya çalışıyoruz, görüyorum her geçen gün daha da cesur oluyoruz.”

Dünyadaki kadınlara mesajını ileten Bayat, “Birbirimizi koruyalım ve hayallerimizin peşinden gidelim. Bazen korkmak normaldir ama unutmayın risk almadan belirsizlikle yaşayanlar yavaşça ölürler” dedi ve sözlerini Pablo Neruda’nın şiiriyle sonlandırdı: “Yavaş yavaş ölürler, Alışkanlıklarına esir olanlar, Her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler...”