Ankara Tren Garı Katliamı’nın 2 duruşmasına kayıp yakını ve tanıkların dinlenmesiyle devam ediliyor. Mağdurlar mahkeme heyetine verdikleri ifadelerde belli başlı noktaları vurguluyor. Tümü davaya müdahil olma isteğini dile getiriyor. Ortaya net bir anafikir çıkıyor: Bu dava katil piyonların yargılanmasıyla bitmez.

Talepler
“İki patlamının hemen ardından kolluk görevlileri yarılalara gaz sıktı. Silahla müdahale eden polisler, yaralıların ve katledilenlerin üstüne bastı. Bu; barış isteyenlere karşı savaşı yükseltenlerin katliamıdır ve siyasi bir davadır. Kamu görevlileri, Ankara İstihbarat Şube Müdürlüğü, Ankara Valisi, Antep Emniyeti, MİT, dahası siyasiler; verin 400’ü bu iş huzur içinde bitsin, katliamdan sonra anket yaptık diyenler ve dönemin tüm sorumluları yargılanmalıdır. Bu katliamda sadece ihmal değil kasıt bulunduğu herkes tarafından bilinmektedir.”

Organize bir katliam vurgusu
Özet kısmına acı tanıklıklar düşüyor. IŞİD sanıklarının gözünün içine bakarak ifade vermek isteyenler var. Şikayetçi olan mağdurlar anlatıyor. Ali Karaçay, “Bu; 7 Haziran seçimlerinin ardından başlayan bir savaş süreciydi, biz ona karşı durmak için bir araya gelmiştik” diye anlatıyor: “Katiller vazifesini gördü. Olayın ardından yerde yatan ve açık yarası olanlara bile gaz sıktılar. Hastaneler çok yakın olmasına rağmen ambulanslar yaklaşık bir saat sonra geldi. Bombalar ve bombacılar Suriye’den geliyor. Antep’ten Türkiye’nin kalbine uzanan bir yolda büyük rahatlık var. Sonuçta burada katil piyonlar yargılanıyor. Bu yeterli mi?”

“Paris Katliamını kıskandım!”
Katliamda yaralanan ve o günden beri mesleğine devam edemeyen Ayşegül Duman ise şunları anlatıyor: “KESK üyesiyim. Bu toplantılara alışkınız. Daha öncekilerden farklı uygulamalar vardı. Şehir dışından geldik. Daha önce yol boyunca arama olur, GBT yapılır. Bu kez yoktu. Ankara’ya geldiğimizde alanda polis göremedik. Telefonlarımız da kesiliyordu. Tüm bunlara şaşırdık aslında ama aklımıza Suruç’tan sonra büyük bir katliam yapılacağı bile gelmedi. “ Duman, ilk patlama öncesinde ve sonrasında, yaşadıklarını anlatıyor: “Allahu Ekber sesini duydum. Kısa süre sonra inanılmaz bir yanık kokusu aldım. Bu arkadaşlarımıza, yakınlarımıza ait et kokusuydu. Bacaklarımdan yaralandım. 1 saat yerde bekledim. Yanımda bir amca vardı. Ağır yaralıydı, çok inliyordu. Yapabildiğim tek şey elini tutup; ‘Merak etme bizi buradan çıkaracaklar’ demek oldu. Bu sırada polis gaz atmaya başladı. Epilepsi hastasıyım, yanımıza gelenler bizi gazdan korumak için yüzümüzü kapadılar. Ambulans geldi. Yaralılar üzerinde barış yazan pankartlarla ambulanslara taşındı. O günden beri aynı kokuyu duyuyorum. Her gece kan gölü içinde uyanıyorum. Evde yatarken Paris Katliamı yaşandı. Oradaki polislerin yaralıları kucağına alıp taşıdığını izledim. İnsan katliamı kıskanır mı; ben Paris katliamını kıskandım. Tüm siyasilerden, müfettiş raporlarını dikkate almadan iddianame hazırlayan ve içine kamu görevlilerini sokmayan savcıdan, gaz sıkan polislerden şikayetçiyim.”

TTB raporları da katlimdaki ölümlerin yüzde 10’unun sıkılan gazdan kaynaklandığını dile getiriyor.

İfadeler Türkiye’de hukuk sistemi konusunda yaşananları bir kez daha gözler önüne seriyor. Oğlunu katliamda yitiren Feramuz Tan, “İddianame sürecinde savçıyla görüştük, kamu görevlilerinin de dosyaya girmesini istedik. Savcı bize IŞİD’cilerle kamu görevlilerini nasıl yan yana koyarım” dedi. Biz de kendisine ölenin üstüne basanın, yaralıya saldıranın IŞİD’ciden ne farkı var?” diye sorduk. Cevap veremedi.

Bir başka baba ise Türkiye’deki ayrımcılığa ve çifte standarta şu özetle vurgu yapıyor: “Yaşama verilen değerde bile ayrımcılık yapılıyor. 15 Temmuz gazileri 3 bin TL üzerinde maaş alıyor. Ankara Katliamı gazilerine ise 110 TL 75 kuruş veriliyor.
Özetle tüm mağdurlar, adil bir yargılama yapılmasını istiyor. Bizim talebimiz katil piyonlardan çok esas sorumluların hesap vermesine yönelik” diyor.

Polis mağdura, katiller avukatlara saldırdı
Katillerin mahkemedeki provakasyonları da tarihin sayfaları arasında yerini alıyor. “Bunlara kim cüret veriyor” sorusu bir kez daha anlam kazanıyor. Bir önceki duruşmada Ankara Adliyesi’ne aynı gün Yasin Börü davasının da konulduğuna şahit olmuştuk. Kutuplaşma çabası her yerde sürerken, IŞİD sanıkları bile bu oyunun bir parçası haline dönüştürülüyor. Ankara’daki katliamda yaşamını yitirenlerin isimleri okunurken, bir IŞİD sanığı Mehmeddin Baraç, bu listeyi “Yasin Börü” diyerek tamamlıyor. Mahkeme salonu karışıyor. IŞİD’ciler avukatlara saldırmaktan da çekinmiyor. Polis ailelere ve hala yarası iyleşmeyenler saldırıyor, “İyi oldu” diyerek küfür ediyor.