Güldürü ustası Nejat Uygur, yedi yıl önce aramızdan ayrıldı. 18 Kasım 2013’te hayata veda eden duayen sanatçının yakınları ve tiyatro dünyası onu BirGün Pazar’a anlattı.

Bu dünyadan bir Nejat Uygur geçti

IŞIL ÇALIŞKAN

Hayatı da sahnesi gibi yaşamış bir usta Nejat Uygur. Ömrüne sığdırdığı güzelliklerin yansıması yalnızca seyircide saklı değil. Türk tiyatrosuna bıraktığı koskoca bir miras da var.

Öğretmen bir anne ve subay bir babanın üç oğlundan ortancası olarak 10 Ağustos 1927 yılında Kilis’te dünyaya geldi. Eğitimini Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde tamamlayan sanatçı, ilkokulu Siirt- Ezine ve İntepe'de okudu ve bu dönemde rol aldığı müsamerelerle oyunculuğa göz kırpmaya başladı.

Türk Tiyatrosu’nun önde gelen isimlerinden İsmail Dümbüllü tarafından keşfedilen sanatçı, 1938’de Sarıyer Halkevi Avni Dilligil Tiyatrosu’nda oyunculuğa başladı. Profesyonel anlamdaki tiyatro hayatı ise 1949’da Nejat Uygur Tiyatrosu’nu kurmasıyla başladı.

60 yılı aşkın süre sahnedeki karakterlere can veren Uygur, “Hanedan”, “Cibali Karakolu”, “Kaynanatör”, “Alo Orası Tımarhane mi?”, “Benim Annem Evden Neden Kaçtı?” gibi 100’den fazla oyunda rol aldı.

Tuluat tiyatrosunun son temsilcilerinden olan Uygur, Anadolu turnelerini çok önemsedi. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görülen Uygur, 50’nin üzerinde ödül almış bir sanatçı. 10 Eylül 2007'de beyin damarlarında oluşan bir tıkanıklık nedeniyle vücudun sol tarafında kısmi felç geçiren usta sanatçı, uzun süre hastanede tedavi görmesine rağmen 18 Kasım 2013’te 86 yaşındayken solunum yetmezliği sebebiyle hayata veda etti.

Şimdi sözü onu tanıyanlara bırakalım…

HAYATI CİDDİYE ALARAK EĞLENİRDİKbu-dunyadan-bir-nejat-uygur-gecti-807846-1.

Tiyatrocu Behzat Uygur (Oğlu): Nejat Uygur herkese aynı derecede yakın olan ve herkesi de aynı şekilde hicvedebilen bir sanatçıydı. Bunu en iyi tiyatromuza geldiğinde Turgut Özal tespit etmişti. Özal oyun sonrasında Nejat babayı kuliste ziyaret ettiğinde, “Nejatcığım benim siyasette yapamadığımı sen tiyatronda yapmışsın” demişti. “Nasıl?” diye sorduğunda, “Seyircine bakıyorum da her kesimden insan var. Sen dört eğilimi bir araya getirmişsin, tebrik ederim” demişti. Nejat Uygur’un tiyatrodaki başarılarından biri de belki siyasetçilerin başaramadığı şeydi.

Bizim hem ustamız hem de babamızdı Nejat Uygur. Hayatımız turnelerde geçti. Biz baba oğul, hayatı çok ciddiye alarak eğlenen insanlardık.

Nejat Uygur son derece iyi kalpli bir insandı. Asla kin tutmazdı. Çok mücadeleci bir insandı. İnsanların içinde olmaktan son derece mutlu olurdu. Olabildiğince onlara yakın ve onlarla iç içe olmak onun başarısını tamamlayan unsurlardan biridir. Aslında buna istinaden, “Ne demek halkın içinde olmak? Ben kraliyet ailesinden miyim? Tabii ki birlikte olacağız” derdi babam. Çok düşünceli ve hassas bir insandı. İnsanların kalbini kırmayı asla istemezdi. Bir turnede bir otobüsü durdurup herkese simit ısmarladığını anlatır Süheyl. Simitleri satın alıp oradaki herkese dağıtmış. Ancak önce duruşundan, kıyafetinden iyi halli olduğu anlaşıldığı insanlara vermiş, sonra da tabiri caizse birkaç garibana. Sonra otobüs yoluna devam ederken Süheyl sormuş, “Baba neden en son garibanlara verdin?” Babamın cevabı, “Oğlum önce onlara verseydim gururları kırılabilirdi” olmuş. Bu bile tiyatrosunda gösterdiği hassasiyetini gösteren davranışlardan biridir.

YAZIK Kİ TİYATRO ÜSLUBU VE FİKİRLERİ ARŞİVLENMİŞ DEĞİLbu-dunyadan-bir-nejat-uygur-gecti-807847-1.

Tiyatrocu Ali Poyrazoğlu: Nejat Uygur kendisinden çok şey öğrendiğimiz efsane bir oyuncu ve tiyatro yöneticisiydi. Geleneksel Türk tiyatrosu, tuluat tiyatrosu, ortaoyunu ve Karagöz-Hacivat’tan derlediği ipuçlarıyla kendi özel bakışını yaratmıştı. Ayrıca Muammer Karaca ekolünden de etkilendiği için oyunlarını günlük siyasal esprilerle ve dokundurmalarla bezerdi. Tiyatro seyircileri tarafından büyük bir ilgiyle izlenen dünün tiyatrosunu bugüne kendi yorumuyla taşımayı becermiş, başkalarına da örnek olmuş bir ustaydı. Yarattığı kendine has üslup bugün hala heyecan verici tazeliğini koruyor. Hem oğulları hem eşi, yıllarca benim tiyatromda misafir oldukları için Uygur Tiyatrosu’nu yakından izleme şansım oldu. Bugün oğulları onun ekolünü başarıyla sürdürüyorlar. Yazıktır ki Nejat Uygur’un üslubu ve fikirleri arşivlenmiş değil. Ustalar ölüp gidiyor, geriye boşluk kalıyor. Yani gelecek kuşaklara sanatın birçok dalından boşluk devrediyoruz. Bundan daha üzücü bir şey olabilir mi?

EŞİNE ENDER RASTLANAN BİR SANATÇIYDIbu-dunyadan-bir-nejat-uygur-gecti-807848-1.

Müzisyen Erol Evgin: TRT’nin tek kanal siyah-beyaz yılları… Bir eğlence programında “Şarlo” tiplemesiyle parodilerde oynamamı istedi yapımcılar. Adım anons edilmeyecek, izleyiciye de sürpriz olacaktı. Programın sonunda ise “Şarlo” olarak başladığım ünlü bir şarkıma, bir kamera oyunuyla Erol Evgin olarak devam edecektim. Her şeyi planladık ama makyajı kimin yapacağı sorun oldu.

Yapımcılar, “Nejat Uygur çok iyi palyaço makyajı yapıyor, ona gidelim” dediler. Randevu alıp, Aksaray’daki Nejat Uygur Tiyatrosu’nun yolunu tuttuk. Tiyatronun kulisinde bizi çok sıcak karşıladı. Kulisin duvarlarında kendi yaptığı çeşitli yağlıboya tablolar arasında ağlayan palyaço portresi aklımda kalmış. Bize zevkle yardımcı olacağını söyledi. Yalnız “Şarlo makyajı” yapmakla kalmayıp tiyatrosunun oyuncularını da verdi. Ayrıca provalarda bizi yöneterek muhteşem parodilerin ortaya çıkmasına yardım etti.

O güne kadar hayranlıkla izlediğim, dünya ölçeğinde büyük bir sanatçı olan Nejat Uygur, o günden sonra Nejat Ağabey’im oldu. Eşine ender rastlanan bir sanatçıydı. Oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, dekor ve köstüm tasarımcısı ve ressamdı. Ayrıca tüm ailesiyle birlikte tiyatroya adanmış bir hayattı onunki.

Evlatları Behzat ve Süheyl Uygur kardeşler çok değerli sanatçılar olarak onun yaktığı meşaleyi bugün başarı ile taşıyorlar. Işıklar içinde uyu Nejat Ağabey…

AĞIRBAŞLI BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİYDİbu-dunyadan-bir-nejat-uygur-gecti-807849-1.

Tiyatro eleştirmeni Ayşegül Yüksel: Güldürme yeteneğiyle ortaoyununun büyük ustası –kendisi gibi Kilisli- İsmail Dümbüllü’nün kalbini çelen Nejat Uygur, 1949’da kurduğu Nejat Uygur Tiyatrosu’nda 22 yaşındayken profesyonel oldu. Oyuncu kişiliğinin bir cephesinde, geleneksel tiyatromuzun ‘açık biçim’ anlayışı doğrultusunda uyguladığı ‘göstermeci’ oyunculuk vardı. Ne ki, sahnedeki kimi yorumlarında, Batı tiyatrosunun çeşitli ‘komik solo’ biçemlerine de yatkın olduğunu görürdünüz. Seyircisiyle arasındaki büyülü ilişkiyi şöyle açıklamıştı bir söyleşisinde: “Sahnede rol yaparken, o gün oynanmakta olan maçın sonucunu söyleyiveririm. Kimse yadırgamaz.”

30 yıl önce tanıştığımızda Nejat Uygur’un son derece ağırbaşlı, çok düzgün konuşan bir İstanbul beyefendisi olduğunu görmüştüm. Süheyl ve Behzat’ın babaları karşısındaki saygılı ve sevgi dolu tutumlarını da belleğime kazımışım…

ANADOLU’DA TİYATROYU YAYGINLAŞTIRAN İSİMDİbu-dunyadan-bir-nejat-uygur-gecti-807850-1.

Yazar Eren Aysan: Anadolu’nun ortasında bir taşra kasabasına tiyatro kumpanyasının gelmesi, olağanüstü bir durumdur. Çocukken bazen aylarca dedem ve anneannemin yanında kalıyordum. Dedemin geniş bir kütüphanesi vardı, kitaplarının her biri kendi adına mühürlüydü. Bir anlamda eski model exlibrisi üzerlerinde taşırdı kitaplar diyelim. Aralarında tiyatro oyunları da vardı. Zaman zaman göz gezdirirdim Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarından çıkan klasik oyunlara. Ankara’da annem ve babamla çok sayıda çocuk oyununa gitmiştim. Büyük tiyatronun mermer basamakları bana çok özel bir yere girdiğim duygusunu verirdi. Küçük tiyatronun atmosferi de öyle... Bir kasabada tiyatro izlemek ise çok farklıydı. Kasabaya Nejat Uygur Tiyatrosu gelince dedemle gitmiştim, sandalyeler dizi diziydi, öyle heybetli bir tiyatro salonu duygusundan çok uzaktı mekân. Dahası oyun daha önce izlediğim metinlerden de farklıydı. Ama çok eğlendiğimi hatırlıyorum. Ayrıca bazı akşamlar dedem keyiflendiğinde pikabı açar içeri Nejat Uygur’un sesi yayılırdı. Plakları vardı bir köşede. Anadolu’da hala tiyatro denilince akla ilk önce Nejat Uygur gelmesinin bir sonucuydu dede evinde gördüğüm. İlk defa tiyatronun ne demek olduğunu pek çok kişi onunla öğreniyor, onunla ağlıyor, onunla gülüyordu. Anadolu’da tiyatro yaygınlaşmasını sağlayan en önemli isimdi. Bugün dere tepe demeden dolaşan topluluk sayısı çok az.

Yıllar sonra eğitim görmek için tiyatro bölümüne girdiğimde çocukken izlediğim o oyunu zihnimde tamamladım. Nejat Uygur bu ülkede Halk Tiyatrosu geleneğinin bir anlamda son temsilcisiydi. Günlük yaşamdaki olayları ustalıkla kullanarak oyunlarına renk ve çekicilik kazandırmıştı, toplumdaki aksaklıkları yeri geldiğinde mübalağa ederek teşhir etmekte mahirdi. Yerel kaynaklardan aldığı konuları, toplumsal hiciv yapabilme yeteneğiyle birleştiriyordu. Siyasal taşlamaları Halk Tiyatrosu’nun yapısına bağlı kalarak oyuna zekice yerleştiriyordu. Yanlış anlaşılmalar, sözde tekrarlar, tekerlemeler ve dolantı üzerine kurulan komik ögeler adeta ortaoyunu yapısının devamı niteliğindeydi. Eğitim görmüş, burnu büyük, yeri geldiğinde işgüzar, akıllı oyun kişisiyle halktan, cahil ama sevimli, entrikacı bireyin çatışmasını modernize ederek neredeyse fars diyebileceğimiz bir türle seyirci karşısına çıkartıyordu. Öyle ki bu özel formda Nejat Uygur’un oynadığı kırmızı yanaklı ‘İbiş’ zaman zaman Charlie Chaplin’e dönüşüyordu. Nejat Uygur başka bir ülkede yaşasaydı, modernize ettiği geleneksel yapıya dair okullar açılır, bu alana destek eksik edilmezdi. Zaten bugünden baktığımda temel üzüntü kaynağım tam da budur!