Önce, şu paranın sahiplerinin futbolla ilgili ilişkilerini bilmekte yarar var. Çünkü, sorunu incelemek için detayları açıklamak gerekir ki kimse de sütten çıkmış ak kaşık değil. Her şey Havelange’ın FIFA başkanlığını bırakacağını açıklamasından sonra, Johansson’un da başkanlığa adaylığını koyacağını söylemesinden sonra başlamış ‘Faul’ adlı kitabında yazar; Andrew Jennings açıklıyor. Johansson’un kalkıp “FIFA’nın tüm hesaplarını bağımsız bir […]

Önce, şu paranın sahiplerinin futbolla ilgili ilişkilerini bilmekte yarar var. Çünkü, sorunu incelemek için detayları açıklamak gerekir ki kimse de sütten çıkmış ak kaşık değil.

Her şey Havelange’ın FIFA başkanlığını bırakacağını açıklamasından sonra, Johansson’un da başkanlığa adaylığını koyacağını söylemesinden sonra başlamış

‘Faul’ adlı kitabında yazar; Andrew Jennings açıklıyor.

Johansson’un kalkıp “FIFA’nın tüm hesaplarını bağımsız bir kuruma inceleteceğim” demesiyle Havelange, nefret ettiği Blatter’i destekleme kararı alarak süreci başlatmış.

O başkanlık seçimi için geçen aşağı yukarı bir yıllık süreç, FIFA’nın tüm gerçek yapısını ve kirli ilişkilerini ortaya koymaya yetiyor.

Vaatler, paralar, satılan oylar, hediyeler, ittifaklar ve siyasetin futbola nasıl etki ettiğinin ispatı bu bir yıl içinde acımasızca işliyor.

İşte o esnada; Katar ile Blatter arasındaki aşk ortaya çıkıyor.

Jennings olayları şöyle yazıyor: O, mutlak kral Emir Hammad bin Khalifa Al Thani’nin özenle seçtiği Katar Danışma Kurulu’nda oturan 35 adamdan biridir.

O denilen kişi; Bin Hammam’dır. Emirin gözdelerindenmiş.

1998’deki başkanlık seçiminde Blatter’in pahalı kampanyasına Katar’ın büyük yardımda bulunduğu iddia ediliyordu.

Blatter tabii ki bunu reddetmiş ve “Emir bana uçağını sadece bir kereliğine, Paris’ten Dakar’a giderken verdi” demiş.

Esas açıklama Bin Hammam’dan “Şövalyeler arasındaki adil bir yarış ve düello olduğunu düşündüğümüz şeyin artık kirli bir savaşa dönüşmüş olduğunu görmek çok üzücü. Bay Blatter’a 1998 seçim kampanyasında çok yardım ettim; hatta bazılarına göre onun kazandığı zaferde en büyük rolü ben oynamıştım, insanlara rüşvet verdiğim için değil, savaş planı yaptığımız için. Herkes masada otururken biz savaş alanındaydık” demiş!

En önemli iddia ise 18 Afrikalı yetkilinin Johansson’u destekleme görüntüsü içindeyken, ülkelerinin oylarını Blatter taraftarlarına sattıklarıyla ilgilidir.

1998’de Orta ve Doğu Afrika Konfederasyonunun başkanı olan Farah Addo’ya yüz bin dolar rüşvet bir körfez ülkesinden teklif edilmiş. Bazıları bu işin arkasında Bin Hammam’ın olduğunu belirtmiş.

2022 Dünya Kupası Katar’da oynanacak tabii ki; yatırımlar 1998’de başlamış!

Bugün hâlâ Afrika’da bazı delegelere 2022 için verilen paraların konuşuluyor olması, işin boyutunun büyüklüğünü ortaya koyuyor.

Futbol çok temiz bir oyun değil. En azından, sadece saha içerisindeki taktiksel yoğunluk ile yetenek yansımalarını görmek bu kadar ucuz olmuyor. Siyasetin ve politik kurgunun işin içine girmesi, futbolu kendi dinamiklerinden alıp farklı bir ürün olarak pazarlanır hale getiriyor.

Türkiye’de, C Kategori bir ligde oynanan futbolun TV yayıncılığı açısından 500 milyon dolarlık bir kalitede olmadığı gerçektir.

Gerçekten bu paraya yazık!

Derdim Katar’ın parası değil, hele hele Katar hiç değil…

Bu kadar kötü futbol oynanan ve bu kadar kötü yönetilen kulüplerin ve federasyonun olduğu bir kurguya böyle bir maddi anlam yüklemek, siyasi ilişkiler adına doğru olabilir ama futbol adına ayıptır.

Çünkü, kulüp ve federasyon yönetme becerileri olmayan ve sadece ortaya çıkan bu kadar büyük kaynağı hakkı olmadan sömüren ve ‘rant’ kapısı yaratan yeteneksiz ve basiretsiz insan figürleri, böyle bir ortamda kendini; ulaşılamaz ve yetenekleri tartışılamaz kimlik içine sokarak, medyayı da dizayn ederek pazarlayıp hem futbolun hem de kulüplerin canına okuyorlar.

Türkiye’de futbolun böyle bir kaynaktan bu ortamda ve böyle yönetim tarzıyla yararlanma imkânı sıfırdır!

Bunun için önce mesleki ahlak ve saygı içeren irade olması gerekir. Yüz yıllık kulüplerin, sadece iş insanı hüviyeti veya sadece abilik kurgusu içinde donanımsız bir şekilde tek iradeyle yönetilmeye kalkışılması, bizim kültür kodlarımıza uymakla beraber (!) küresel ve maddi anlamda çok ters sonuçlar ortaya koyuyor ki borç batağı bunun en güzel kanıtıdır.

İşte borç yükü… İşte bunun sürdürülebilir başarıya ve istikrara yansımasındaki olumsuzlukları… Ve kulüpleri bankalara teslim etmeye kadar getiren acz içindeki yönetim becerisizlikleri…