Bu hafta ne bulduk, ne öğrendik? 17 bin yıllık  mağaranın gizemi...

10-16 Eylül arası insanlık oldukça çeşitli alanlardaki yeniliklere şahitlik ediyor. Sinemada dev bir adım atılırken, arkeoloji ve biyolojide de taşlar yerinden oynuyor.

10 Eylül: Osmanlı’da ilk telgraf çekildi
Fransız bilim insanı Claude Chappe, 1792’de telgraf adındaki sistemi tanıttı. 1830 yılında Amerikalı Joseph Henry elektrik sayesinde bir zili çalıştırsa da, tam olarak 1835’te Samuel Morse ilk elektromıknatıslı telgrafı yaptı. Morse’un bu yıllarda geliştirdiği; kısa ve uzun süreli elektrik akımı darbelerine karşı kodlanmış bir alfabenin kullanıldığı (Ki buna ‘Mors Alfabesi’ denir), alışta elektro mıknatıslı bir yazıcısı bulunan, tek iletkenli ve toprak dönüşlü bir devrenin yeterli olduğu bu telgraf sistemi başlangıçta pek ilgi görmemiş ise de 1845 yılı başında Amerika’da ilk hattın işletmeye açılmasından sonra birkaç yılda bütün ülkelere yayılacak ölçüde başarı kazandı.

Bugünkü Türkiye topraklarında ise ilk telgraf hatlarının kurulması 1854 Kırım Savaşı’na rastlar. Bu savaş sırasında müttefik kuvvetler İstanbul-Varna arasına bir deniz kablosu döşedi. Varna-Şumnu arasına bir havai hat kurudu. Bu hat Rusçuk-Bükreş yoluyla Avusturya-Macaristan sınırına kadar uzatılarak, Avrupa şebekesiyle bağlantı sağlandı. Bu hatların mülkiyeti savaştan sonra Osmanlı Devleti’ne bırakıldı. İstanbul-Edirne telgraf hattı 9 Eylül 1855’te işletmeye açıldı. 10 Eylül’de ilk telgraf çekildi. Telgrafta Kırım’ın Rus işgalinden kurtarıldığı bildirildi.

12 Eylül: Lascaux Mağarası keşfedildi
1940 yılının 11 Eylül günü Fransa’nın güneybatısındaki Dordogne ilindeki Montignac köyünde gezintiye çıkan 4 genç, harika bir iş başardı. Gençler 17 bin yıllık resimlerin bulunduğu Lascaux Mağarası’nı keşfetti. Evet, günümüzden yaklaşık 17 bin yıl önce; yani henüz devletler, imparatorluklar yokken, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam tarih sahnesine çıkmadan çok önce, avcı-toplayıcı olan insanlar yaşadıklarını ve gördüklerini bu mağaranın duvarına aktarmıştı. Lascaux Mağarası’nda 600’den fazla resim bulunur. Genellikle hayvan betimlemelerinden oluşan resimlerin en ünlüsünün adı “Boğaların Büyük Salonu”dur. Bu resimde boğalar, atlar ve geyikler bulunur. Lascaux, 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne girdi ve Vézère Vadisi’ndeki Tarihöncesi Alanlar ve Dekore Edilmiş Mağaralar Dünya Mirası Alanı’nın bir parçası haline geldi. Mağaranın ziyarete açılmasından sonra duyarlı atmosfer dengesinin bozulması, resimlerin yosunla kaplanmasına yol açınca, mağara, 1963’te halka kapatıldı.

13 Eylül: SSCB uydusu Ay’atemas etti

bu-hafta-ne-bulduk-ne-ogrendik-17-bin-yillik-magaranin-gizemi-348046-1.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından uzay aracı Luna-2, 1959’da Baykonur Uzay Üssü’nden Vostok adlı roketle uzaya fırlatıldı. Luna-2 fırlatıldıktan bir gün sonra 13 Eylül 1959’da Ay’ın yüzeyinde Sessizlik Denizi’nin batısına Aristides, Arşimet ve Autolycus kraterlerinin yanına çarparak Ay yüzeyine inen ilk insan yapısı nesne oldu.
SSCB’nin Luna programı sayesinde Ay’daki; toprağın kimyasal yapısı, yer çekimi, sıcaklık ve radyasyon miktarı hakkında bilgiler elde edildi. Proje kapsamında, toplamda 24 araç görev aldı.

15 Eylül: Fleming’den önemli adım
İskoç Bakteriyolog Alexander Fleming, Londra’da Azize Mary’nin Hastanesi’nin Aşılama Bölümü’nde görev yaptığı 1924-1948 yılları arasında bazı bilimsel çalışmalarında bulundu. Fleming, 15 Eylül 1928’de pek çok zararlı bakteriyi yok edebilen küfü bularak penicillium notatum adını verdi. Penisilin, Fleming tarafından penicillium notatum adlı küfte keşfedilen antibiyotiktir. Penicillium üzerindeki bakteriyolojik tetkiklerini bitirmesine rağmen maddeyi üretmek için maddi imkânı olmadığından, Fleming, 1939 yılına kadar bekledi. Sir Howart Florey, Ernst Boris Chain adlı bilginler kendisine yardımda bulundular ve beraberce penisilinin formolojik ve klinik çalışmalarını Oxford’da bitirdiler. Böylece sınai olarak penisilinin üretimi Amerika’da başladı. Fleming iki arkadaşı ile birlikte 1945 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı.

16 Eylül: Perdede sinemaskop devrimi

bu-hafta-ne-bulduk-ne-ogrendik-17-bin-yillik-magaranin-gizemi-348047-1.
50’li yılların başına gelindiğinde sinema popülaritesini henüz renkli olmamasına karşın televizyona kaptırmaya başlamıştı. Ancak bir teknoloji hamlesi, sinemaya ihtiyacı olan seyirci akımını sağlamayı başardı. Bu teknolojinin adı sinemaskop’tu. Sinemaskop, 1953 - 1967 yılları arasında kullanılmış olan bir geniş perde sinema formatıdır. 1953 yılına kadar sinemada bir standart haline gelmiş geleneksel çerçeve oranı olan 1.33:1 aşılmış, ve sinemaskop teknolojisi ile filmleri beyaz perdeye 2.66:1 gibi geniş bir çerçeve oranı ile yansıtmak mümkün olmuştur. İlk sinemaskop film gösterimi ise 16 Eylül 1953’te New York’ta yapılmıştır.