12 Eylül 1980 öncesinde, Doğu Anadolu ve özellikle Kürtlerin okumuşları sosyalist oluyor ve ciddi olarak feodal düzenin simgesi olan aşiretlere, aşiretlerin işbirliği yaparak sağ partilerin oy ambarı olmasına tepki duyuyordu. Büyük oranda sosyalist hareketim samimi ve mücadeleci insanları olmanın yanı sıra Aydınlanmanın keskin militanları oluyordu.

12 Eylülden önce, burjuvalar net olarak basına fotoğraf vermekten korkuyorlardı, kendilerini tehdit altında hissediyorlardı. Zenginliğini göstermek ve tüketim nesneleriyle övünmek utanç vesilesiydi, ayıplandığı kadar, cezalandırılıyordu.

12 Eylülden önce üniversiteler ilericiliğin, toplumculuğun ve halkçılığın merkezi idiler.

12 Eylülden önce, Türkiye’de ABD’nin Türkiye’yi istediği gibi yönetmesine halk büyük tepki duyuyordu. Türkiye, bir bütün olarak ABD’nin emir eri olmasına, askerinin başına çuval geçirmesine asla tahammül edemezdi.

12 Eylülden önce, Turgut Özal milletvekili bile seçilemediği gibi, halk ona yüz vermiyor, hatta alay ediyordu.

12 Eylülden öne, siyasi iktidar ve derin devlet, sağın bir dizi hayasız insanına provokasyon yaptırmak istediği zaman, bu milliyetçi mukaddesatçı insanlar devleti soyarcasına “karşılıksız” para talep ediyorlardı. Mesela Mehmet Şevket Eygi o yalan, açıkçası hedef gösteren ve kendisinin dinden net olarak çıkmasına neden olan yazıya –yazmadığı ve yazamayacağı halde- imza atmasının karşılığında karşılıksız büyük bir para talep etmişti ve almıştı.

12 Eylülden önce, milliyetçiler de sosyal devleti savunuyordu. Onlar da halkçıydılar.

12 Eylülden önce, İslamcılar halkın bu düzen içinde ezildiğini savunuyorlardı.

12 Eylülden önce, CHP net olarak aydınlanmadan yanaydı.

12 Eylül’den sonra…
Kürtler büyük oranda aydınlanmadan, sosyalizmden ve halkçılıktan uzaklaştı ve 30 yıl boyunca sağ partilerin en büyük güvencesi oldular. Sosyalistlere karşı tepkili, iktidara ilişkin uzlaşmacı, aydınlanmaya karşı İslam şemsiyesine girme çabalarına girdiler. Mesela 1980’den önce Hizbullah net olarak kurulamazdı, bu cinayetleri işleyemezdi.
Burjuvalar kelimenin bütün anlamlarıyla haram olacak şekilde, zenginliğini gösterme yarışına girdi. Başta Sabancı olmak üzere, halk kahramanı gibi medyatik hale geldiler, en kirli ilişkilere girmekten kaçınmadılar, 12 Eylülden nemalandılar ve düzenin kirli ortağı oldular. Üniversiteler açık bir şekilde siyasi iktidarın egemenliğine girdi, üniversite sınavlarında devlet eliyle hileler yapıldı, halk çocukları kazandıkları sınavda başarısız gösterildiler, imam hatipliler haram olacak şekilde hileyle üniversitelere kaydoldular.

Türkiye gerek dış politikada ve gerekse içeride Amerika’nın oyuncağı oldu, başa geçmek için Amerika’ya gidip el etek öpmek ve mevki dilenmek sıradanlaştı. İktidara gelmek isteyenler onursuzlaştı ve halktan değil, Amerika’dan yetki istediler. Özal’a daha önceki başbakanlara verilmeyen yetkiler verildi, o da hanedan kurar gibi devleti yönetti, asıl mesleği komisyonculuğu başbakanlık mevkiinden yürüttü. Aslında bir onursuz olan bu adam “halkın sevgilisi” ayaklarında karşımıza çıktı. Aslında o ünlü jaguarı götürüp mezarının üzerine bırakmak lazım. Onun dışında, bakanın bizzat bakanlık makamında rüşvet alması kendisinin eseridir.

Şimdi geçmişten farklı olarak derin devlet haram işini yaptırmak için çoğunlukla tehdit işini kullanıyor, ama yal vermek bu düzenin alametifarikası.


Sinemacılar
12 Eylülden önce kuşkusuz halkçı olan sinemamız, mizah filmlerinde bile Kemalist, ilerici, halkçı ve aydınlanmadan yana bir tavır sergiliyordu, ama darbeden sonra iktidara yaltaklanmak işin abecesi oldu. Şöyle ki 1978 yılında dünya sinemasında hala benzersiz olan İstanbul’dan Ankara’ya sansüre karşı yürüyüşün olduğu bu ülke de sinemacılar sansür karşısında, en büyük kozları oto-sansür olacak şekilde, yani bizzat kendilerini yolunmuş kaz haline getirerek, kraldan çok kralcı, sansürcüden daha keskin itaatçi oldular.

12 Eylülden önce, sanatçılar onurluydu ve bu işin içindeki kirleri sektör deşifre ediyordu, ama şimdi, büyümek için kirlenmek gerekiyor ve adeta iktidarla işbirliği yapıp, kamu parasını iç etmeyene, uluslararası ödül vermiyorlar. Teslimiyetçilik ve elbette iktidarla halkın aleyhine olacak şekilde işbirliği yapmak, yeni düzenin karakteristiğidir.