bu-harf-soylenmisti-205503-1.

Einstein “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir” cümlesini Türkiye’yi düşünerek söylememiştir eminim. Beckett da “Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil...” dizelerini bu toprakları yönetenler için yazmamıştır.

Ama yaşadığımız coğrafya, daha kötü yenilgilere yol açan deliliklerden bir türlü kurtulmuyor. Aynı ırmakta yıkanmaya devam ediyoruz, inatla ve ısrarla...

2 Mart 1994’te DEP’li milletvekillerini enselerinden tutarak cezaevine atanlar, Kürt sorununun böyle çözüleceğini düşünüyordu. Olmadı, olamadı.

Siyasetin önünü tıkayanlar, şiddetin körüklenmesine en hafif tabirle zemin yarattı. Behramoğlu’nun dizesine sığınacak olursak, “Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şeyler” olmalıydı. Olmadı, olamadı.

22 yıl arayla Kürt milletvekillerine yapılan bu operasyonların, geçen yıllar boyunca akan kan ve gözyaşını durduracağını mı sanıyorsunuz? Olmadı, olmayacak da.

80’lerde çocuk olanlar bilir... Tek kanallı dönemde “Bir Kelime Bir İşlem” diye bir yarışma programı vardı. Tekrara kaçan yarışmacıyı, robotik bir ses şöyle uyarırdı: “Bu harf söylenmişti!”

Bugün doğanlar, 22 yaşına geldiklerinde o söylenen harfin eksik olduğu bir alfabe bulsunlar artık.

***

Beyaz Torosların gelmediği iyi oldu

Geçen yıl bu zamanları hatırlayın... “400 vekil verin, bu iş sulh içinde çözülsün” günlerini... Yani “Ya benim olursun ya kara toprağın” cümlesinin diplomatik versiyonunun sıkça kurulduğu günler...

1 Kasım seçimlerinden sonra başbakan kalacağını sanan Davutoğlu, Van mitinginde Kürt seçmenleri AKP’ye oy vermelerini sağlamak için öcüyle korkutuyordu: “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz toroslar dolaşacak.”

Neyse ki AKP iktidarda kaldı da beyaz Toroslara gerek kalmadı. Devir değişti, artık beyaz Doblolar var hem... Birden çok vekil sığıyor..

***

Yayın mı kaldı, neyin yasağı?

Memlekette yaşanan her önemli hadiseden sonra yayın yasağı getirmek adetten malumunuz. Önceki dönemlerde getirilen yayın yasaklarını savunmak gibi anlaşılmasın ama... O dönemde en azından yayını yasaklanacak medyalar vardı. İrili ufaklı, farklı seslerden farklı haberler duyabiliyorduk.

Peki ya şimdi, yayını neden yasaklıyorsunuz ki? Kimini kayyumla, kimini OHAL ile, kimini “Alo Fatih”lerle, kimini ekonomik baskılarla, kimini sabah baskınlarıyla zaten susturdunuz. Yayın yapacak kim kaldı ki...

Contemporary sanat fuarına yapılan baskını “Sergide Abdülhamit krizi” başlığıyla veriyorlar zaten, daha ne istiyorsunuz?

***

Bir “bulut bilişim” vardı ne oldu ona?

bu-harf-soylenmisti-205505-1.

Youtube’da rekorlar kıran Binali Yıldırım’ın bulut bilişim videosunu biliyorsunuz. İzlemediyseniz de mutlaka göz atın. (https://www.youtube.com/watch?v=Sn7pNTsY5iY)

Ulaştırma Bakanlığı yaptığı dönemde bulut bilişimin önemini Binali Yıldırım şöyle anlatıyordu:

“Herkes oraya bir şey atıyor gelen oradan işine yarayanı alıyor kullanıyor, ben böyle anlıyorum, belki farklı bir şeydir. Abur cubur dolduruyorsun, herkes ihtiyacını oradan alıyor ama hiç de karışmıyor… Bu bilişime fazla kafayı yorarsan sıyırırsın.”

Bu konuşmanın üzerinden 3 yıl geçti. İnternetin nimetlerini anlata anlata bitiremeyen Binali Yıldırım, şimdi başbakan sıfatıyla, HDP’lilere yönelik operasyonun ardından internetin sansürlenmesini “güvenlik önlemi” diye akladı. İklim değişti, “bulut”lar dağıldı, “bilişim” sınıfta kaldı.

***

La bu Sırrı size ne etti?

bu-harf-soylenmisti-205506-1.

Dün gözaltına alınan HDP’li vekiller arasında yönetmen Sırrı Süreyya Önder de vardı. Onu biraz tanıyanlar, hastalık düzeyindeki uçak korkusunu bilirler. Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da ödül aldığı film festivallerine bile karayoluyla giderdi. Yıllar önce Japonya’daki festivalden davet gelince, gözünü karartıp uçağa binmişti. Ama havalanmasına dakikalar kala kendisini dışarıya atmış, o uçak Tokyo’ya inene kadar Atatürk Havalimanı’nda hapiste kalmayı göze almıştı.

Dün Ankara’da gözaltına alınan Sırrı Süreyya’yı, zorla helikoptere bindirerek Diyarbakır’a götürmüşler. Yazıktır, günahtır. Onun cümlesiyle soralım, “La bu Sırrı size ne etti?”

***

Bahçeli kimi övdüğünün farkında mı?

bu-harf-soylenmisti-205507-1.

Büyüklerimiz hep nasihat ederdi... Biri namustan fazla söz etti mi, anla ki bir sıkıntısı var. Ya da hırsızlığın ne kadar fena olduğundan sık sık dem vuruyorsa, cüzdanını kontrol etmende fayda var.

İstikrar, istikrar diye bağıranların da durumu çok farklı değil. Tutarlı siyasetiyle nam salan MHP Lideri Bahçeli, bu ara idam ipine sımsıkı sarıldı. İyi de koalisyon ortağı olduğu dönemde, Ecevit ve Yılmaz ile birlikte idamın kaldırılmasına kendisi imza atmamış mıydı? Memlekette idam zaten uygulanmazken, sırf yeni paketlenmiş Öcalan’ı olası böyle bir riskten kim kurtarmıştı?

•••
İşte böylesine dik duruşuyla tanınan Bahçeli, Saray’daki 29 Ekim resepsiyonunda şarkıcı Nihat Doğan ile selfie çektirmiş. Nihat Doğan’a “Keskin sözlerin ve dik duruşundan dolayı seni tebrik ediyorum” demiş.

Sayın Bahçeli, tehlikenin farkında mısınız? 3 yıl önce Diyarbakır’daki Nevruz’da Öcalan posterinin önünde zafer işareti yapmamış mıydı Nihat Doğan? Megri megri günleriydi... Dik duruş dediğiniz bu mu?

Diyarbakır uçağına binerken de “Barış için Amed’e uçuyorum” demişti. Bahçeli’nin övdüğü “keskin sözler” de bunlar mı?
Çay-püskevite biraz ara vermek lazım. Balık sezonu geldi, hafızayı güçlendirmek için bol bol yemekte fayda var.

Gazeteciler gözaltına mı alınıyor? Yok artık...

bu-harf-soylenmisti-205508-1.

Havuz medyasında amansız bir yarış var. Habercilikte değil elbette... Dün okuduğum bir haber, gerçekten o yarışta Akşam’ı epey öne geçirecek cinsten.

Efendim Alman gazetesi Die Zeit, Türkiye’de tutukla gazetecilerin fotoğraflarını kullanarak “Sessiz olmalısınız” başlıklı bir tam sayfa çalışmış.

Onur Burçak Belli ve Özlem Topçu imzalı bu çalışma, Akşam’ı bir hayli sinirlendirmiş. “Terör destekçisi gazetecilere kalkan oldu” başlıklı haberdeki bu cümle, gerçekten takdire şayan: “Haberde Türkiye’de gazete çalışanların güvence altında olmadığı, her gün gazeteci, fotoğrafçı, editör, muhabirlerin gözaltına alındığı yalanı uyduruldu.”

Ama Akşam’daki arkadaşlara kızmamak gerek. Yalanın ne olduğunu bilmiyorlar çünkü, yaptıklarını gazetecilik sanıyorlar.