Milliyet’in dünkü manşetinde Erdoğan ve damadı, hemen altında Bozdağ, onun da altında Bahçeli vardı. Azheimer haberi bile yer bulmuştu kendisine. Belli ki tedavisi bulunan hastalık haberi, 1. sayfayı yapan meslektaşlarımızda unutkanlığa yol açmıştı. Yoksa gazetecilerin duruşmaya çıkmasını 1. sayfaya koyarlardı.

Bu iki arkadaşın yüzüne nasıl bakacaksınız?

Kaç zamandır dilimin ucuna geliyor, ilk yazıda bahsedeyim diyorum. Sonra başka ekmek kapısı olmadığı için; çocuğunun okul masrafını, ev kirası için emeğini o gazeteye kiralayan arkadaşları üzmemek için vazgeçiyorum. Gazetenin geçmişini düşünüp; mirası tamamen yok edilmesine rağmen görevi başında canını vermiş yayın yönetmenini aklıma getirdiğim için elim gitmiyordu yazmaya. Yazıları arka sayfalarda gizlenmesine rağmen, yandaş haberlerle kuşatılmış köşelerinde, başlarına bir şey gelmesin diye kılı kırk yararak, sözcükleri kuyumcu titizliğiyle seçerek hâlâ bir şeyler yapmaya çalışan birkaç yazara saygımdan susuyordum. Orada yıllarca onurlu gazetecilik yapıp veda etmiş meslek büyüklerimi düşündükçe erteliyordum. Ama bu mevkuteye gösterilecek ne bir saygı kaldı ne de tahammül.

Zorunda mıyım? Evet!

Malumunuz, “gazetecilikten tutuklanan” Cumhuriyet’teki arkadaşlarımız, 279 gün sonra hâkim karşısına çıktı. Pazartesi başlayan ve dün devam eden duruşmalarda başta Akın Atalay olmak üzere tüm sanıklar, ileride hukuk fakültelerinde ders olacak bir savunma yaptı. Bekir Bozdağ’ın Meclis kürsüsünden yaptığı Fethullah Gülen güzellemesindeki gibi söyleyelim, “Seversiniz sevmezsiniz” ama bu duruşmaları görmezden gelemezsiniz. Türkiye’de bir “gazete” basıyorsanız, hani “gazetecilik yapıyorsanız” demiyorum, bu duruşmanın haberini birinci sayfadan göstermek bir zorunluluktur.

“Yok hükmünde” muamelesi

Pensilvanya’ya el etek öpmeye gitmiş, Gülen’e yalakalık olsun diye geçmiş olsun telefonu açıp ilanlı teşekkürüne mazhar olan yayın yönetmenleri bile, 1. sayfadan anonslamıştı haberi. Eleştirerek de yer vermiş, meseleyi görmezden gelmemişlerdi. MGK’nin Gülen raporunu hasır altı eden Yalçın Akdoğan’ın deyimiyle “yok hükmünde” saymamışlardı, 9 ay sonra davanın başlamasını. Star gazetesi haberi, duruşmaya çok sayıda avukatın katılmasını eleştirerek “Avukat şovu” başlığıyla sayfanın dibinde bant olarak vermişti Sabah gazetesi, TRT ve A-haber kameralarına nanik yapılması nedeniyle “milli medyaya taciz” başlığıyla da olsa 1. sayfaya koymuştu.

Patron tamam ya meslektaşlar?

Cumhuriyet duruşmasının haberini anonslamayan kimdi biliyor musunuz? Üzerinde “Milliyet” yazan gazete. Efsane medya patronu Karacanların, basın şehitlerimizden Abdi İpekçi’nin Milliyet’i değil kuşkusuz. İktidar zoruyla el değiştirilen, İmralı tutanaklarını bastığı için telefonda yeni patronu ağlatılan bir gazeteden söz ediyoruz. Her şeyi anlayabiliriz; baskıları, devletle ihale ilişkilerini, “Total” yatırımlarda önlerinin açılmasını. İktidarlara göbekten bağlı Türk basın tarihinden bilmediğimiz şeyler değil… Peki o gün birinci sayfayı yapanlar, iktidarın-patronun tüm baskısına rağmen tek bir cümle yazamadılar mı? Kuru bir ajans cümlesi bile mi çıkmadı…

#TüpçüdenGazeteci Olmaz

Hani mesele sadece Cumhuriyet meselesi de değil. Çağlayan’da hâkimin karşısına çıkan, aynı masada haber kavgası yaptıkları eski arkadaşlarının da mı hatırı yoktu? Yıllarca Milliyet’te dış haberler şefliği yapan, köşe yazan Kadri Gürsel’e hiç mi borçlu hissetmediler kendilerini? Ya da Milliyet Ekonomi’yi zıplatan Murat Sabuncu’nun hiç mi hatırı yoktu? Radikal ile aynı binayı paylaştıkları dönemden gayet iyi tanıdıkları Ahmet Şık’ın peki? Bugünler gelip geçecek. Ne 12 Eylül’ler, ne Ergenekon kumpasları gördü bu ülkenin gazetecileri. Geriye, demokrasinin arkasında her dönem hizalanmış gazeteciler kaldı. Tüpçü’nün arkasında dilini yutanlar değil.

*****

Yeliz’in bir bildiği varmış

bu-iki-arkadasin-yuzune-nasil-bakacaksiniz-325925-1.Sadece lise müfredatında yer alan evrimi kaldıranlar, 11 yaşından itibaren her çocuğa zorunlu olarak cihat öğretilmesine karar verdi. Bu değişiklik üzerine tepkiler yükselince, “Yeliz” kod adlı Meclis Milli Eğitim Komisyonu’nun AKP’li üyesi Ahmet Hamdi Çamlı’dan veciz bir ifade geldi: “Cihat bilmeyene matematik öğretmek faydasız.”

Bu açıklamaya da kazan kaldıranlar oldu. Açıkçası ilk başta ben de yadırgamıştım. Ama Almanya ile yaşanan son krizden sonra Çamlı’ya hak vermeye başladım. Malum, çoğunluğu imam hatip mezunu olan devlet büyüklerimiz, Berlin yönetiminin ekonomi kartını masaya sürmesiyle yelkenleri suya indirdi. “Eyy..”ler de gitti, sık sık Almanya’da hatırlatılan “Nazi geçmişi” de. Devlet büyüklerimizden neredeyse hiç duymadığımız “lütfen”ler geldi. “Yok” denen terörü destekleyen şirketler listesi “iletişim kazası” denerek geri çekildi.

Cihat bilenlere matematik daha iyi fayda ediyormuş gerçekten… Baksanıza, meselenin ucu paraya değince yaşananlara...

*****

Anahtarı bırakıp mı gidecek?

bu-iki-arkadasin-yuzune-nasil-bakacaksiniz-325926-1.Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bırakıyormuş. “Kutlu Doğum Haftası” krizi nedeniyle Erdoğan ile ters düşmüştü. O günden beri ne zaman gideceğini düşünüyorduk biz de.

Yalnız merak ettiğim bir şey var. Görmez, milyonluk Mercedes’i bırakacak mı? Yoksa Erdoğan’ın önceki günkü açıklamasında söylediği “beklediği yeni göreve” giderken beraberinde mi götürecek?

*****

“Yerli ve milli”yiz ama o kadar değil!

Yandaşlık müessesesi, malum gazetelerin sadece siyaset haberlerine yansımıyor elbette. Siyasetin can damarı ekonomi sayfaları da, magazin sayfaları da yandaşlıktan nasibini alıyor.

bu-iki-arkadasin-yuzune-nasil-bakacaksiniz-325924-1.Açık konuşmak gerek, bu alandaki en başarılı gazete Akşam. Aylar önce, adını daha önce duymadığımız bir muhabire bir köşe, hatta sayfa açtılar. Her hafta bir ünlü ile ana gazetede tam sayfa söyleşi yapılıyor. Hepsinin başlığı, “Allah Cumhurbaşkanımızı başımızdan eksik etmesin”, “Batı bizi kıskanıyor”, “Dış güçlere milletimiz 15 Temmuz’da gününü gösterdi” tadında.

Ekonomi sayfaları ise daha bomba. Yerli savunma sanayiinde büyük yatırımlar yapan patronları Ethem Sancak’a ait BMC haberleriyle dolu. Ama son zamanlarda en çok “atarlı” başlıkları dikkat çekiyor. Bayağı ak trol tadındalar… Bir ‘caps’leri eksik.

Fitch, Türkiye’nin notunu artırmayınca “Türkiye’nin sizin not artışınıza ihtiyacı yok” diye sayfa manşetine başlık atıyorlar. Oysa o notlar yüzünden ekonomik göstergelerimiz oynuyor, hepimizin cebine yansıyor. Almanya, savunma sanayinde işbirliğini kesmeye mi hazırlanıyor? Ergen tepkili başlık hazır: “Türk savunma sanayii için Almanya vazgeçilmez değil!”

Yalnız ikinci örnekteki haberin spotunda ilginç bir detay vardı. “Yerli ve milli” basınımızın temsilcisi, “Almanya motor satmazsa ABD’den, İngiltere’den alırız” diyordu.

Hani motor sözcüğünü okuyunca insanın aklına, TSK’nin açtığı ve patronlarının girdiği, 10 milyar dolarlık tank ihalesi geliyor. Bakalım ihaleyi, referandumdan önce “Evet çıkarsa önümüz otoban gibi açılır” diyen AKP MKYK üyesi Ethem Sancak mı kazanacak? Ha bir de, bakalım devlete satmak istediği tanklara motoru nasıl bulacak...