Bizim örgün eğitim sisteminde dini eğitim veren iki okul türü, dini olmayan (güya laik) okullarda ise zorunlu ve zorunlu seçmeli 4 din dersi var. Türkiye’de iki milyona yakın öğrenci din öğretimi yapan 5 bin 138 okulda (Anadolu imam hatip lisesi, imam hatip ortaokulu, açıköğretim imam hatip lisesi) eğitim görüyor. Okul ve dini ders sayısı arttıkça haliyle derslere girecek din görevlisi sayısı da artıyor. Nitekim her atama döneminde öğretmenlerin yüzde 10’u din görevlisi oluyor. Dün atanan 20 bin öğretmenin 1218'i din görevlisiydi. Teknoloji Tasarım dersinin payına düşen öğretmen sayısı 87!

Modern eğitim sisteminde imam hatip diye bir okul türü, din dersi öğretmenliği diye de ayrı bir öğretmenlik yok. Müslüman olmayan ülkelerde dini bilgiler sosyal bilgiler, etik, felsefe, tarih gibi derslerin konuları arasında o dersin öğretmenleri tarafından veriliyor. Gerek görülmesi halinde trafik bilgisi için trafik polisi gibi ilgili dinin din adamları derslere konuk olarak davet edilebiliyor. Öğrenci, din adamı ile öğretmen ayrımını yapabildiği için bilimin bilgisi ile dinin bilgisini karıştırmıyor.

Türkiye’de din eğitimi veren okullar yasa öyle dese de meslek eğitimi veren okullar değil. Öyle olsaydı okul ve öğrenci sayısı din hizmetlerinin gereksinimi ile sınırlanırdı. Herkes biliyor ki imam hatiplerin meslek (dini) derslerinin ilk ve ortaokullar ile Anadolu/fen/sosyal bilimler ve meslek liselerinde temel (miğfer) ders olarak okutulması toplum mühendisliğinden başka bir şey değil.

İmam hatipler, toplumun gelenek ve görenekleri ile yaşamasını, bireyin devletle ilişkisini kulluk statüsünde sürdürmesini amaçlayan dini kurumlardan biridir. Eğitimin bilimi pedagojidir, içeriğini pedagojinin belirlemediği kurum okul, pedagojinin yöntemini kullanmayan "öğretmen" değildir. Din görevlisi olarak yetiştirilmiş birinin öğretmen olarak görevlendirilmesi bu gerçeği değiştirmez.

İmam hatip ortaokul ve lisesindeki 12 meslek dersi ile ilkokul, ortaokul ve diğer lise türlerindeki 9 farklı din dersine öğretmen olarak atanabilmek için ilahiyat, İlahiyat Bilimleri, Uluslararası İslam ve Din Bilimleri, Dini İlimler veya İslami İlimler fakültelerinin birinden mezun olmak gerekiyor. Bunlar öğretmen yetiştiren fakülteler değil, Türkçe öğretmenliği, matematik öğretmenliği, sınıf öğretmenliği gibi bölümleri yok. Her mezun, verilen sertifika ile 21 dini dersin öğretmeni olma hakkını elde eder. İlahiyat mezunları, sınıf öğretmenliği dışındaki yüzü aşkın branş arasında en kalabalık beşinci grubu oluşturuyor. Ne bu din görevlileri ne de dini okul ve dersler çağdaş eğitim sistemine dahil değil. Sayıları ve etkinlikleri arttıkça sistem tamir edilemez derecede çöküyor.

Soru şu; Türkiye bir gün çağdaş, bilimsel, laik bir eğitim düzenine geçmeye kalkışırsa bu okul ve bunca öğretmen kadrosundaki din görevlilerini ne yapacak. Konuyu istihdam meselesi olarak ele alıp onbinlerce kişiyi atandıkları kadroda değerlendirmek modern eğitime geçişi engeller. Eğitim altyapıları modern eğitime uygun olmadığı için bu insanları hizmetiçi eğitimden geçirip ahlak ya da etik gibi değer ve kültür derslerine hazırlamak da mümkün değil. Kaldı ki İslamcı eğitim sürecinden geçmiş birini inancı ile çatışan ahlak ve etik gibi laik derslere zorlamak, onlardan bilgi ve alışkanlıklarını bırakmalarını istemek de doğru olmaz.

Eğitim sisteminin normalleşmesi, yani kendisi kadar başkalarının da iyiliğini isteyen, bilimin bilgisinden yararlanma becerisine sahip çağdaş yurttaşlar yetiştirebilmesi için din eğitiminin modern eğitimin içinden çıkarılması gerekiyor. 70 yıllık örgütlü bir yapıyı sistemin dışına çıkarmak zor gibi görünse de çok kolay. Birçok radikal önlem akla gelebilir fakat imam hatip okullarını meslek okulu olarak tanımlayan yasayı uygulamak ve bu okul mezunlarının ayrıcalıklarına son vermek yeter. Böylece devlet üniversiteleri de kaynağı kuruyan vaiz ve müezzin okulu ilahiyat fakülteleri kamburundan kurtulabilecek. Gereksinim kadar okul, gereksinim kadar öğrenci dört yılın sonunda eğitimde normalleşmenin başlangıcı olabilir.