Çukurun dibindeki küçük kardeşin, Mavi Marmara kurbanlarına yönelik sarf ettiği hakaretten sonra kendini anlatma çabası da pek gülünçtü doğrusu. Can havliyle, aslında nasıl biri olduğunu, içinde Recep Tayyip Erdoğan’ı bir hayli öven bir cümlenin de bulunduğu 16 maddede sıralamış.

Yaşamında uygulamak istediği ya da uyguladığını sandığı değerlere itiraz edecek değilim. O değerleri küçümsediğim de yok tabii ki. Ama ben hala ne tür bir “fikir sistematiği”ne sahip olduğunu o 16 maddeye rağmen anlamış değilim. “Fikir dünyamızın” neresinde bulunduğunu gösterir bunlar sadece. Varsa, “İlmi” yaklaşımlarında kimlerden feyz aldığını açıklamıyor pek bu maddeler.

Sanırım en son yaptığı densizliğin verdiği korkuyla, yakın olduğunu düşündüğü kesimdekilerin asla itiraz edemeyeceği büyük bir şahsiyetten de söz etmiş. Çok korkmuş olduğu belli gerçekten. O kadar korkmuş ki (oysa sağa sola ekranlardan tehditler yağdırırken çok bir cengaver duruşu vardı) sadece İslam dünyasının değil, tüm savaş tarihinin gelmiş geçmiş en büyük askerlerinden biri olan Halid Bin Velid’i “idol”ü olarak gördüğünü yazmış. “Ben İdolü Halid Bin Velid olan Müslüman bir yazarım” diyor.

Oysa bugüne kadar, tehdit etmekten, iftira atmaktan öte bir tutumunu görmedim ben. Bunlar Halid Bin Velid tavırları değil.

Önceleri İslam’a karşıyken Müslüman olduktan sonra gösterdiği büyük kahramanlıklar nedeniyle İslam peygamberinin “Allah’ın Kılıcı” anlamında “Seyfullah” sıfatını verdiği büyük komutandan tabii ki onu takip eden biri çok şey öğrenmiş olabilir. Daha doğrusu öğrenmelidir. Örneğin, büyük bir taktisyendi ama savaşçılığında “hile”, “kalleşlik”, “arkadan vurma” gibi yöntemleri olmadığını söylerler Halid Bin Velid’in. Eminim, düşmanı olmayan ama kendi camiası içinde ters düştüğü kişilere, hem kendi gücüne hem de herhangi bir egemen güce yaslanarak iftira atmamış, kimseyi tehdit de etmemiştir. “İdolü”nün bu özelliklerini biliyor muydu acaba bizim küçük adam? Küçük adamın, kibrini düşününce, öldüğünde geriye, sadece bir at ile kılıç bırakan Halid Bin Velid’in hangi özelliklerini taşıdığını iyice merak ettim gerçekten.

“Düşünce hayatında” İslamcılık daha ağır basıyormuş. Olabilir. Düşünce hayatında “ağır” ama dilinde (savrukluk anlamında kullanıyorum) pek hafifleşmiş bir “İslamcılık” bu belli ki. Çünkü ben gerçek bir İslamcının, kendisine örnek aldığı dini/tarihi şahsiyetlerden “idol” diye söz etiğini hiç duymadım, okumadım. Ben, malum, Marksist’im. Ama onu çok seven bir öğrencisi olmama rağmen Marx’tan “idolüm” diye söz etmem hiç. Hani, zaman zaman yanlışlıkla, ağzımdan kaçırsam ya da kalemim sürçse diyelim ki, kimse yadırgamaz bunu. Ama bir İslamcının, yaşamını örnek aldığını iddia ettiği büyük bir İslami şahsiyetten söz ederken onu çoktanrılı din mensuplarının taptıkları küçük boyutlu tanrı ya da tanrıça heykelciğine verilen “İdol” sözcüğüyle tanımlaması pek bir gariptir.

İşte bu yüzden diyorum, küçük kardeşin bir “fikir sistematiği”, dolayısıyla bu sistematiğe uygun bir “literatürü” yok. Halid Bin Velid’i örnek alırken insan okumalar da yapar. Sözcük hazinesini olabildiğince genişletmenin yollarını arar. Demek ki bu yüzden “hesabı sorulacak”, “operasyon başlıyor”, “Hande’ye haddi bildirilecek”ten öteye gidememiş cümle kurmakta küçük kardeş.
Hakkını yemeyeyim, elbette, Halid Bin Velid’i çok seviyor olduğunu vurgulamak istemiş. Bu konuda gerçekten iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Ona asla putperest dediğim de yok. Diyorsam dilim tutulsun. O kadar “küçük” değilim. Olmayacağım da. Sadece, dilini olduğu kadar kalemini de ayarlayamadığını belirtmek istiyorum. Bir tür iyilik benimki.

Dolayısıyla “Mavi Marmara”da ölenler için “manyak” deyişi gerçekten, tehdit ile iftira dışında kullandığı kelimelerden fazlasını bilmemesinden kaynaklanıyor da olabilir.

Bir de “İdol”ü öğrenmiş işte.