Ahmet Davutoğlu başbakanlığa atanır atanmaz Milli Eğitim Bakanlığına gidip eğitim reformunu açıklamıştı. Orada söyledikleri hükümet programında da yer aldı. Reform dediği, tüm ders programlarının Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan zabıt ekibi tarafından dine uygunluk denetimine tabi tutulmasıydı. Sistem çalışıyor.

Binali Yıldırım ilk gurup toplantısındaki konuşmasını büyük oranda eğitime ayırdı. Bunun reformu biçime yönelik; önceki bakanlardan eğitim kökenli üçü ağırlıklı olarak içeriğe odaklanmıştı. Becerdiler! İsmet Yılmaz’la herkesin algılayabileceği basitlikte, görünür, reklamı yapılabilir sayısal hedeflere dönülüyor (belki de kapasitesine uygun diye). Okul, derslik, öğretmen sayısı, öğretmen başına düşen öğrenci adedi, ders yılı gün sayısı vs.

Bunların hiçbiri eğitimin niteliğini doğrudan etkilemez; ancak OECD ülkeleri arasındaki niceliğe yatırım sıralamasından bir tık atlamanızı sağlayabilir. Değişmez gündem yabancı dil öğretimi ile AKP’nin kafa göz yararak reddettiği okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim süresine eklenmesi ise eğitimin kalitesini yükseltme niyetinden ziyade kamuoyunun genel beklentisini tatmin etmeye yönelik olduğu görülüyor.

Yarısı dini ders olduğu sürece, ders günü sayısını 250’e de çıkarsanız; reisinizin biyografi bilgisini test ederek atadığınız öğretmen sayısı 15 bin değil de 250 bin olsa, öğrenci başına düşen oyun alanını daraltarak yaptığınız derslik bir milyonu da bulsa nafile; uluslararası beceri sıranızı değiştiremeziniz.

Aşağıdan yukarıya tüm AKP yönetimi eğitimdeki başarısızlığını kabullenmiş durumda. Her AKP hükümetinin, yıllar sonra iktidara yeni gelmiş muhalefet partisi gibi reformdan söz etmesi kabulün ikrarı anlamına gelir. Nagehan Alçı, İsmet Berkan, Ahmet Taşgetiren ve dahi bu hükümetin bakanları olarak kolonları kesip enkazın altında kalmadan kaçan Hüseyin Çelik blogunda, Ömer Diner Haber Türk’teki köşesinde “ne olacak bu eğitimin hali” yazıları yazıyorlar. Fakat çocuklarının geleceğinin karartıldığına bir tek halkımız inanmıyor!

Proje Okulu meselesi

Bazı liselerin Proje Okulu adı altında doğrudan bakana bağlanması konusuna ilk kez giriyorum. Daha önce yazmamamın nedeni, itiraz noktalarını pek ikna edici bulmamamdı. Proje okulları fikrinin laik, Atatürkçü okul yönetimlerinin ve öğretmenlerin tasfiye edilmek istenmesine bağlanması beni tatmin eden bir açıklama değil. Şunu biliyoruz ki okul yönetimlerini tasfiye etmek, oraya yandaş öğretmen ve yönetim atamak için bir okulun bakanlığa bağlanması gerekmiyor. Önlerinde engel yok.

AKP, toplumun başarı beklentisini sembolik modellerle karşılıyor. Top atsan durmadan yuvarlanacak düzlüğe (Ankara – Eskişehir, Ankara – Konya) az bir maliyetle inşa edilmiş 200 Km’lik hızlı tren hattını Erzurumlunun kendine gelmiş hizmet olduğunu düşündüğü bir ülkede yaşıyoruz. Sanırım AKP eğitimdeki çürümeyi birkaç başarılı okulla gizleyebileceğini yeni akıl etti.

Öte yandan, okullarına el koyup başarı hikayeleri üretememesi halinde Cemaatin altında ezileceğini de anladı. Eline geçirdiği her okulu berbat eden AKP’nin, ‘bu da benim eserim’ diyebileceği bir okul yaratması gerekiyordu ve hikâyesi olan okullara el koydu.

Görüldüğü kadarıyla laik burjuvazinin yarattığı elit okullar dindar elitlere uyarlanılmaya çalışılıyor. 150 model okul, yaşam alanı değişirken içinden geldikleri kültürel alandan çocuklarını uzaklaştıran feodal zihniyetli, devlet destekli kalpazan zenginlerin işgaline uğrayacak. Böylece AKP, geleneği olan, Batı değerlerinin taşıyıcısı okulları cezalandırırken onların üzerine kendi “elit” okulunu inşa etmiş olacak. Niyet bu; peki başarır mı, işgal kısmını evet…