Camille Claudel denince akla suphesiz Rodin'e olan tutkulu aşkıyla altüst olan hayatı , geçirdiği bir sinir krizinde eserlerini kırıp döken

Camille Claudel denince akla suphesiz Rodin’e olan tutkulu aşkıyla altüst olan hayatı , geçirdiği bir sinir krizinde eserlerini kırıp döken; paranoyalarla yaşayan bir aşık ve sonsuz acıları,hüzünleri anlatan heykelleri geliyor. Ama hayatının son otuz senesini akıl hastanesinde geçirmiş olması gerçeğiyle düşünüyoruz bütün bunları.Bu trajik gerçek silinemiyor biz onunla ilgili birşeyi düşünürken. Baştan sona akan bir hikayenin sonunu bildiğimizden başını bile acıyla dinliyoruz.

Hayatı boyunca birçok sorunla mücadele etmiş Camille. Toplumun şimdi bile kabullenmekte zorlandığı şeyleri daha o yıllarda hayata geçirmiş. Baskıcı ve kendisinden utanan annesi, ona metres muamelesi yapan çevresi , kaybettiği bebeği onun acılarına acı eklemiştir. Kadınların tek başlarına varolmalarının kolay olmadığı bir dönemde bütün baskılara rağmen kendini ispatlamış bu sanatçının hayatındaki her ayrıntı iç parçalayıcı. Çektiği her acıdan bir sanat eseri yaratmış diyebiliriz. Rodin için bir ilham perisi olmuş hem öğrencisi hem sevgilisi olan Camille ve ayrılıkları da birliktelikleri kadar yaralayıcı olmuş. Bu kadını anladıkça Rodin’den soğuyoruz sanki. Ona olan aşkı onu beslemiş,süründürmüş ve öldürmüştür.

Hayatı boyunca kendini kabul ettirmek için savaşan,annesi tarafından istenmeyen ,çevresi tarafından hor görülen,devlet tarafından görmezden gelinen ,sonunda akıl hastanesine yatırılan ve ölümüne kadar çıkarılmayan,heykel yaptırılmayan, neresinden bakarsanız bakın yalnızlıklarla,acılarla dolu bir hayat onunki. Cenazesine kimsenin katılmadığı ölüme bile yalnız giden bir dahi .Sonrasında ortada bir mezar bile bulunmamış.Kemikleri kaybolup gitmiş.Bütün istediği sonsuza dek heykel yapmak olan bir heykeltraşın elinden tek istediği şey de alındığında geriye delirmesinden başka bir seçenek kalmıyor sanırım. Bir sanatçıya bundan daha kötü hiçbirşey yapılamaz. “L’age Mur” ( Olgunluk Çağı ) hem teknik açıdan hem de öyküsüyle en etkileyici heykellerden biridir. Aynı zamanda bir kadının acısının en güzel anlatıldığı eserlerdendir. Kardeşi Paul'a hastanede kalmasıyla ilgili şunları yazmıştır;

 '' akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi... Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği birlahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar...
Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı, ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar...
Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor, kafasında bir tek düşünce vardı zaten kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam, bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım... Her bakımdan başarıya ulaştı işte!
Bu esaretten çok sıkılıyorum...eve hiç dönemeyecek miyim, paul?''  


O zamanlar burjuva sınıfının bir tehtidi olarak görülen,herşeye,herkese rağmen tek istediği sadece ve sadece heykel yapmak olan Camille Claudel’in eserleri maalesef Rodin müzesinde bulunur.