Günler giderek kısalmakta, yapraklarsa sararıp, kızıllaşmaktadır.

Günler giderek kısalmakta, yapraklarsa sararıp, kızıllaşmaktadır. Güz iyiyden iyiye kendini hissttirmekte olup, kış kapıya dayandım dayanıyorum vaziyetinde iken, Siyular toplanıp kış hazılıkları için Şefe danışırlar;

“Şef, bu kış nasıl geçecek?”

Akıllı bir adam olan şef meteoroloji istasyonuna telefon eder:
'Bu kış soğuk mu geçecek sizce?'
Meteorolog cevap verir:
'Evet, oldukça sert geçeceğe benziyor.'
Bu cevabı alan şef derhal kabilesine döner ve kışın çok sert
geçeceğini, daha çok odun parçası toplamaları gerektiğini söyler.
Bir süre sonra Meteoroloji istasyonunu tekrar arar ve sorar:
'Kış hala soğuk mu geçeceğe benziyor ?'..
'Evet' der karşıdaki: 'Oldukça soğuk geçeceğe benziyor.'
Şef kabilesine döner ve sadece odunları değil bulabildikleri her çalı çırpıyı toplamalarını ister.
Birkaç gün sonra Meteoroloji istasyonunu tekrar arar:
'Kışın sert geçeceğinden gerçekten emin misiniz?'.
Adam: 'Kesinlikle. Bugüne dek yaşanan en sert kışlardan birini yaşayacağız gibi
görünüyor.'
'Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz ?' diye sorar şef.
Meteorolog yanıtlar:
'Kızılderililer çılgınlar gibi odun topluyor.

Sol cenahta  siyasetin en kolay aktığı yol toplumsal analizlerde bulunmaktır. Fabrikalara, işliklere, mahallelere girilemeyince, kapalı mekanlarda , dost meclislerinde mevcut olayları irdeleyip yakın gelecek üzerine fikir yürütmek bir nebze yürek ferahlatmış olur.

İşte bu günlerde Arap Baharı bir tür kışa girmekteyken ve dahi Avrupa’da  sert kırılmalar yaşanırken, yeni dönemi analiz etmek farz olmuştur.

‘ Bu kış nasıl geçecek? ‘  sorusu, her dakka yeni bir şef türediğinden midir nedir, artık şefe sorulmaz, kızılderililerin ne yapmakta olduğu bizzat gözlenir, takip edilir.

Peki, 2011 Kasımında kışa girerken kızılderililer ne yapmakta? 

Avrupalı yerliler, krizden muzdarip olup kendi ülkelerinden umudu kesmiş vaziyette. Özellikle Yunanlı, İspanyol, Portekizli ve İtalyan kızılderilileri sıklıkla kaçmaktan, bir başka ülkeye göçmekten söz ediyorlar. Pek yakında İngiltere, Almanya, Fransa kendi ormanlarını koruma telaşına girecekler gibi görünüyor.

Türkiye’ye gelince, burada yerliler daha rahat. Onlar dağ-bayır odun peşine düşmüyorlar. Kapılarına gelecek düşük kalorili, bol kükürtlü kömür torbalarını bekliyorlar, sayıları gün be gün artarak. Mevcut Hükümet taşeronluk peşinde, üzerine hızla gelmekte olan kriz kamyonuna karşı, kamyonun tekerlekleri altına dur duraksız birilerini atarak kamyonu durdurmaya çalışıyor. Deli Dumrul vergileri ile sadaka kültürünün sürdürülebilirliğini sağlamaya çalışıyor.

Peki kızılderili örgütleri, örneğin sendikalar ne yapıyor?

Onlarda kışa girerken, soğuyan havadan etkilenmemek için olsa gerek, koyunlar gibi birbirlerine sokuluyorlar. Düne göre bu iyi bir şey. Sayılarının artması ve çakalla karşı ayaklarının yere daha sağlam basması önemli.

Barışı, bir arada yaşamı, demokrasi ve adaleti savunmak, bunun için siyasete müdahil olmak gibi söylemlerin içselleştirilebileceği umudunu bu ülkenin kızılderilileri hep taşıdı.

Şimdi de “toplumsal mücadelenin öncü gücü olmak”  hedefini taşıyanlara umut bağlamış vaziyette..

Ama belli ki kafalarda çok, pek çok soru işareti var.. Yeni oluşumlar bu soruları yanıtlayabilecek mi?  Sınıf mücadelesi ne kadar içselleştirilebilecek?

Bunalar yanıt bekleyen sorulardan sadece bir kaçı.

Haa, bu arada bir tüyom var, ileteyim: Şefler Federasyonunundan bir haber;

“Bu kış sert geçecekmiş”...