bu-kitap-bazilarina-bedava-verilsin-335300-1.Aydınlık gazetesi dün 1. sayfadan müjdeleyince haberdar olduk. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 15 Temmuz sonrasında hazırladığı “FETÖ Raporu”, kitap haline getirilmiş. Hani 15 Temmuz öncesinde Gülenciler darbe hazırlığında diyenleri “lanetleyerek” mahkemeye veren ordudan söz ediyorum... Hazırladıkları rapor 2004’te “yok hükmünde” sayılıp sumen altı edilince, silah arkadaşları F tipi kumpaslarla Silivri zindanına atılınca, “paşa paşa” oturup sesini çıkaramayanlar hazırlamış.

Kaynağından bildiriyorlar
Kitabı yayımlayan da Mehmetçik Vakfı falan değil… Aydınlık gazetesinin kardeş kuruluşu olan Kaynak Yayınları basmış. Kitabın telifini ordu ile kırışırlar mı ya da 15 Temmuz şehitlerinin yakınlarına bağışlarlar mı, şimdilik bilmiyoruz. Ama ister metnin yazarı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, isterse başkasının raporunun kaymağını yiyen Kaynak Yayınları olsun, bir kültür hizmeti babında birkaç bin nüshasını, Ankara’da adrese teslim şekilde ücretsiz gönderirlerse iyi olur.

Aman soğancı paşayı unutmayın
Devletin bir tarikatla bölüşülmesi nedeniyle yaşadığımız 15 Temmuz ihanetinden sonra yazılmış gerçi, “Araba devrilince yol gösteren çok olur” misali. Ama yine de “Ne istedilerse verdik”, “Cemaatin hedefleriyle Türkiye’nin hedefleri tamamen örtüşüyor”, “Cemaat devleti ele geçirmiş lafına kargalar bile güler”, “Gülen’e şükran borçluyuz”, “Terbiyeni takın Gülen’e ‘FETO’ diyemezsin” diyen politikacılar için başucu kitabı olabilir.

Sevgili Kaynak Yayınları, 15 Temmuz’da darbe yapacak kadrolara yol açmak için silah arkadaşları bir bir zindana atılırken “Kasaptaki ete soğan doğramayan” komutanlara da gönderin lütfen. Orduevlerine giremeyince okuyacak bir şeyleri olur belki.

***

Bu kuruma yönelik eleştiriler bugünlerde de şerefsizlik mi?

bu-kitap-bazilarina-bedava-verilsin-335301-1.

ÖSYM’nin skandalları bitmek bitmiyor. Bu kez üniversite yerleştirme sonuçlarıyla ilgili yanlışlık yaptıkları ortaya çıktı. 1100 adayın yeri değişti. Kazandı denen 1499 kişi açıkta kaldı! Türkiye’nin belki de en şaibeli ve beceriksiz kurumu haline getirilen ÖSYM’nin son yıllardaki skandallarını hatırlatalım önce:

- Şifre skandalı: 27 Mart 2011’de 1 milyon 700 bin adayın girdiği 2011-YGS’de şifre skandalı patlak verdi. Dönemin ÖSYM Başkanı Ali Demir önce reddetti, sonra “Şifre var, kopya yok” dedi. Savcılık olayı kapattı ve takipsizlik kararı verdi.

- Hatalı test: Yine 27 Mart 2011’de YGS’ye katılan 150 mahkûm adayın kitapçığında test hatalı basıldı.

- Cevap anahtarı kayboldu: Diyarbakır’da YGS’ye giren 4 öğrencinin cevap anahtarı kayboldu. Bu 4 öğrenci için 7 Haziran 2011’de ‘özel YGS’ yapıldı.

- Eksik kitapçık: 24 Nisan 2011’de ALES’e giren 500 adaya eksik kitapçık verildi.

- Aynı sorular soruldu: 29 Mayıs 2011’de yurtdışı yükseköğretim diplomaları denkliği için seviye tespit sınavında tıp doktorluğu ikinci aşama kitapçığındaki 100 sorudan 75’i önceki yılın sorularıyla aynı çıktı. Sınav iptal oldu.

Sadece bunlar mı? Devlete personel alımının yapıldığı kritik KPSS sorularının çalındığı ortaya çıktığında iktidarın sahip çıktığı “Cin Ali” lakaplı Ali Demir’i bugün FETÖ’den sanık olarak yargılıyorlar. Demir’i o gün eleştirenler için “Çok açık ve ağır konuşuyorum. Kurumlara yönelik bu davranışlar şerefsizliktir” diyen kimdi?

Yıllarca Cemaat’e peşkeş çekilen kurumda, kadrolar değişti ama skandallar bitmedi. Şimdi de yerleştirme skandalı patlak verdi. Koltukları bir cemaatten alıp diğerine vermek yerine liyakatı esas almayı denesek bir kez de? İşini “şeref”iyle yapacaklar vardır belki.

NOT: Eski ÖSYM skandallara dair detayları, Hürriyet’in 23 Ağustos 2016 tarihli haberinden aldım.

***

Vefa yazısı değil sadece hatırlatma

bu-kitap-bazilarina-bedava-verilsin-335302-1.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, 2009 yılının kasım ayıydı. O dönem Başbakan olan Erdoğan, Beyaz Saray’ın resmi davetlisi olarak Washington’a gelmişti. Haliyle çok sayıda gazetenin ya yayın yönetmenini ya da Ankara temsilcisini de beraberinde getirmişti.

Dil eğitimi ve staj için orada yaşadığım döneme denk gelen bu ziyarete sevinmiştim. Diplomatik bir sevinç değildi benimki.

Gelen heyetteki meslek büyüğüm, dönemin Hürriyet Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu’nu aylar sonra görecektim.

Ziyaretin resmi kısımlarının geri kalan kısmında birlikte vakit geçirdik. Elbette diğer gazetecilerle de... Bir süredir orada yaşıyor olmanın avantajıyla öğrendiğim yerlerde takılıp biraz medya biraz siyaset konuştuk.

O günlerde çekilen fotoğraflara baktım az önce. Erdoğan’ın uçakta “Hocam” diye seslendiği Berberoğlu’na saygıda kusur etmeyenleri hatırladım. Menü gelince “Ne yiyelim” diye gözünün içine baktıkları, kırtasiye merakını bildikleri için kitapçıda peşinden ayrılmadıkları anları anımsadım.

Sonra aynı isimlerin, bugünlerde yönettikleri gazetelerde Enis Berberoğlu hakkında attıkları manşetleri geldi gözümün önüne. Önce, neredeyse haber merkezimizde büyüyen kızı Dilara’ya attıkları iftiraları, şimdilerde eşi Oya Berberoğlu’nu malzeme ederek yaptıkları haberleri…

Gerçekten iğrençsiniz. Bu ülkede gerçek bir demokrasi yaşanırsa, iyi gazeteciler özgür olursa, o koltuklarda oturamayacağınızı bildiğiniz için, ballı maaşlarınızı hayal bile edemeyeceğiniz için iğrençlikte her gün daha üst bir mertebeye çıkıyorsunuz.
Ama “Rabbiniz de milletiniz de” sizi affetmeyecek.

***

Habertürk’te kermes var

bu-kitap-bazilarina-bedava-verilsin-335303-1.

Hadi, Bekir Bozdağ’ın Fethullah Gülen’i Meclis’te savunduğu o konuşmadaki gibi giriş yapalım… “Seversiniz, sevmezsiniz” Habertürk bugünlerde epey dolu bir gazete haline geldi. Her ne kadar birinci sayfada en yumuşak kısımları anonslansa da Kübra Par’ın çarpıcı röportajları, Fatih Altaylı’nın ve Oray Eğin’in içeride gizlenen yazıları gayet iyi. Muharrem Sarıkaya’nın 90’lı yıllardaki gibi yazdığı kulisler de doyurucu. Yalnız dikkati çeken bir şey var.

“Siz de parçalı yazabilirsiniz” denen bazı yazarlar, Habertürk’ü “kermes özel eki”ne çeviriyor. Cemaat bankasından aldığı krediyle yalı sahibi olan Nagehan Alçı, düzenli olarak kek tarifleri veriyor. Bunu gören Sevilay Yılman boş durur mu. Yazlık yazarlık faaliyetlerini Bodrum’dan sürdürüyor bir süredir. Dünkü köşesinin yarısında, Bodrum’da yaşadığı sitenin 50. yıl kermesine ayırmış. Ertuğrul Özkök, “Köşeler babamızın malı mıdır?” dediğinde çok tepki almıştı. Belli ki artık mesele babaları geçti. Yazarların kendi tapulu malı haline geldi.