Bu yazının amacı referandum öncesi umutsuzluk vermek değil. Bilâkis ne derece eşitlikten yoksun bir mücadele olacağını öngörerek strateji oluşturulması için bir hatırlatma sayılabilir. Anaakım medyanın neredeyse tamamı iktidara angajeyken, sosyal medya paralı asker niteliğinde trollerle kuşatılmışken, muhalif sesler susturulmuş, bir kısmı tutuklanmışken demokratik bir seçimden söz etmek zor. Bir tarafın sadece rakibi değil hakemi hatta bu eşitsiz sistemi de yenmesi şart. Futbolda böyle mucizeler olmuyor mu, oluyor. Bunu ancak mevcut durumu net analiz edebilenler başarıyor. Anakım medyayı kurtarıp gazetecilik çizgisine çekmek kısa vadede hayal ama o medyanın nasıl kullanılacağını öngörmek bir çıkış alabilir. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu da bu: Acaba medya gücü, algı yönetiminde nasıl kullanılıyor?

“Evet”çiler rahat kazanacak algısı
Bugünlerde anaakım medyaya göz gezdirirseniz, çoktan evet cephesinin galip ilan edildiğini hatta %60’lar gibi yüksek rakamlardan söz edildiğini hemen fark edebilirsiniz. Daha işin bu kadar başındayken bunun altının bu kadar güçlü olarak çizilmesinin nedenini anlamak için âlim olmaya gerek yok. Gerçeklerin askeri veya gazetecilik neferi oldukları için yapmıyorlar bunu. Amaç karşı cephede umutsuzluk ve peşin peşin mağlubiyet algısı yaratıp sandığa gitme oranını düşürmek. Örnek isterseniz Cumhurbaşkanlığı seçiminde Konda Araştırma Şirketi, Erdoğan’ın oy oranı tahminini %57 olarak açıklamış ve rahat galip ilan etmişti. Seçimin ikinci tura gitme ihtimali yok gibiydi. Birçok köşe yazarı da bu rahat galibiyeti peşin peşin müjdelemişti. Bu rehavet / umutsuzluk ortamında seçime katılım oranı %74.13’e kadar düştü. (Bir önceki seçimde (yerel seçim) katılım oranının %89.19 olduğunu hatırlatmak bu rakamın düşüklüğü hakkında fikir verebilir) Seçim sonucunda galibin oy oranı ise müjdelendiği gibi en az %55 değil %51.7 oldu. Seçim ikinci tura gitmekten kılpayı kurtulmuştu. Medyanın su sızdırmadan kurduğu “rahat galip gelecek” algısının neye yarayabileceği üzerine etkileyici bir örnekti.

Terörde eşitleme algısı
Bütün muhalefeti “terör” ortak parantezine alma gayreti epeydir sürüyor. Algının buradan kurulmasına alıştık. Şimdi o algı hızla “hayır veren teröre hizmet eder” algısına evriliyor. FETÖ de hayır cephesinde, PKK de hayır cephesinde gibi vurgular haber metinlerine, köşe yazılarına kimi zaman ince ince kimi zaman kör gözün parmağına şekilde yerleştiriliyor. Elbette gerçek değil ama doğrular kimin umrunda? Herkesi ısrarla aynı çuvala atmak için yoğun çaba var. Bununla mücadele etmenin tek yolu gazetecilik. Nesnel ve objektif gazetecilik yapmak yerine, iş sadece tek bir lider ve ailesiyle mücadele kampanyasına dönüştürülürse, olsa olsa bütün muhalifler “terörist” ve “darbeci”dir algısına hizmet edileceğini görmek gerek. Anaakımda gazetecilik yapma imkânı kalmadıysa da tüm alternatif mecralarda gazetecilik çizgisinden hiç ayrılmamak bu yüzden şart.

Pembe tablolar çizilecek
Bu hükümet için güvenoyu oylaması olmasa da ekonomik şartların referandumdaki kararları derinden etkileyeceğini görmek zor değil. O yüzden ekonomide pembe tablolar çizmek de ana akım medyaya düşüyor tabii. Tek başına medyayla insanları ekonomik olarak iyi hissettiremezsiniz ama geçici bazı önlemler alırken medyayı tepe tepe kullanmak ve insanlara ekonomide ters giden hiçbir şey yokmuş gibi hissettirmek mümkün. Denedim %100 çalışıyor. Boş bir anınızda iktidara angaje medyayı birkaç saat izleyin ve siz de görün. Flash TV’nin halaylarından bile daha etkili bir pembe tablolar çizme gücü var. Kendinizi kaptırabilir ve gevşedikçe gevşeyebilirsiniz. Yine de gevşemeseniz iyi edersiniz. Gerçekler kendini er geç hatırlatır zira. Referandum sürecine medyanın bu ve benzer şekillerde kullanılacağını bilerek ve geçmişte yapılanları hatırlayarak girmekte fayda var.