2006Şubatı’nın sonlarıydı. Nasıl yağmur, sorma… Anneannemin iki katlı, daha yeni doğalgaz bağlanmış evindeyim...  

Mustafa DermanlI
mdermanli@gmail.com

Zorlukların üstesinden bir çırpıda gelen, sevdiği için dağları delmese de kilometreleri peşine takan deli insan,
• • •
2006Şubatı’nın sonlarıydı. Nasıl yağmur, sorma… Anneannemin iki katlı, daha yeni doğalgaz bağlanmış evindeyim. Mesaj atasım geldi sana: “Yaşıyor musun?”
Ve aradan üç yıl geçmiş. Bu üç yılda ne vakitler geçirmişiz birlikte, ne anılar biriktirmişiz heybemizde. Bugünlerde yine aynı mesajı atmak geliyor içimden sana, bu ne sessizlik, bu ne küskünlük böyle…
• • •
O yağmurlu günler sona erip de kuşların cıvıldamaya başladığı bahar günlerinden bir tanesinde sen ‘Lenfoma Hoçkin’ ile tanışınca, attığım o mesajı hatırlayıp beynimden vurulmuşa dönmüştüm: “Yaşıyor musun!”
“Yazmaz olaydım” deyip de dişlerimi sıktığım geceyi çok net hatırlıyorum. Sen de uzun bir süre o mesajımı saklamışsın, “nereden de sezdi bu adam” diye kendi kendine söylenip durmuşsun, haberi geldi.
Aynı yıl bu sefer mevsimlerden sonbahardı, yaz geldi geçti tabii. Şu ‘Lenfoma’ ile birlikteliğini görmek, hem de askere gitmeden önce vedalaşmak için atladım otobüse. Ahmet Büke’nin ‘İzmir Postasının Adamları’nı okuyarak yol, göz açıp kapayıncaya bitmişti zaten.
Bir de tesadüfün böylesini alnından öperdim, öptüm de! O tesadüf ki sevdiğim kadını da aynı gün tutup kolundan bana, yani İzmir’e getirmişti. Onunla sırtıma eşek imbatını yiye yiye Kordon’da dolaştığımız akşamın gündüzünde ben senin yanındaydım. Hastanede. Bütün gün nedense hep geçmişi konuşmuştuk. Ulan ne de yakışmıştı sana be saçsızlık! Güzel yüzün, kara kara bakan o gözlerin ne güzel de ortaya çıkmıştı öyle üç numara saçlarının arasında... Biraz kilo vermek de hiç fena olmamıştı hani, ee tüm kadınların isteği de bu değil miydi zaten? Dünya yusyuvarlaktı ve pembe olan taraflarını görmek hiç de zor değildi, sen de öyle yapıyordun alabildiğine.
• • •
Uzun bir tedavi sürecine başlarken ‘aşk’tan kurtulamıyor, en yükseğe zıplayan bir basketbolcuya yattığın yerden bile âşık olma becerisini gösteriyordun. Sertab’ı sevmesen de ‘Gece Kraliçesi’ndeki gibi bağırıyordun hastane odasında… Ner’den biliyorum sanıyorsun, tabii ki yazdığın mektuplardan… Nöbetlerde, bana yolladığın yazıları da okuyordum. Bugünlerde yine mektuplar almak istiyorum senden, bu ne sessizlik, bu ne küskünlük böyle… Çok soğuk gecelerde, o mektuplar sıcacık geliyordu emin ol. İzmir’in imbatı gibi işlemiyordu soğuk içime ve tesadüflerin en güzellerinden birini yaşadığın o sevgili de yoktu artık hayatımda. Hızla tükenen birçok şey gibi biz de tüketmiş, ardından sadece “güzeldi…” diyebilmiştik.
• • •
2007 yılının baharında, yani sana o talihsiz mesajı attıktan neredeyse bir yıl sonra, ayvalar cidden çok güzel çiçek açmışken, ağustosta kutladığımız doğumgününe ek olarak ‘ikinci kez’ doğduğun haberini iletmiştin bana. Yani tedavi başarıyla sonuç vermiş, sen yeniden doğmuştun… İlk duyduğumda yaptığım şey havalara uçmak ve iki saat içerisinde Bornova’ya bir demet çiçek göndermek olmuştu “doğumgünün kutlu olsun” diye… Bugünlerde yine çiçek yollamak istiyorum sana, bu ne sessizlik, bu ne küskünlük böyle…
Ilgın’ın sadece Attila İlhan’ın bildiği bir ağaç altında, Kadifekale’nin dar sokaklarından birinde, Meriç’in üzerindeki gece karanlığında… Hiçbirisi olmuyorsa bir Brecht şiirinde beni bulacaksın… Unutma, sen öğretmiştin, “Kopan ip bağlanabilir yeniden…”