Siyasal İslam, uzlaşacağınız, anlaşacağınız, ortak hareket edeceğiniz bir oluşum değildir, onlara sırtınızı dönün, onlardan uzaklaşın, onlara elinizi verip, kolunuzu kaptırmayın dedik, liberalliği matah bir şey sanan arkadaşlara dinletemedik. Şimdi o Siyasal İslam, semirdi, belirginleşti, güçlendi. Boş milliyetçilik, lümpenlik, kolay zenginlik ile süslendi, tuhaf bir şeye dönüştü, kendisi ve çevresinden başkasına yaşam hakkı tanımayan bir şeye.

Bu neyin zaferiydi?


Alper Turgut

Cihatçıların aralarında bulunduğu öfkeli gruplar, tam da sınıra dayanmışken, suçluları derdest etmekle mükellef polislerin gözleri önünde, vahşice cinayet işlenirken, hükümet, hepimizi enayi yerine koymayı eğlenceli bulup, zam üstüne zam yaparken, kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yönelik şiddetin dozu, gün be gün artarken, harbiden bu neyin zaferi diye kendini sorguluyor insan, ister istemez. Kan ve can bedeli, onca yoksun ve yoksulluğa rağmen, işgal ve istilaya karşı duranların, onu el ele vererek savuşturanların, mümkün olsaydı eğer, halimize acı acı gülmeleri, kaçınılmaz idi, kesinkes.


Güzelim bir memlekette birlikte yaşamak, imkânsız da değildi oysa. Ah! Ayrışmaya bu denli yatkın, ötekileştirmeye bu denli teşne olmasaydık keşke.

Üstelik gündelik hayatı, hayli uzun süredir bizlere zindan eden iktidar aşınıyor, yozluk ve yolsuzlukları birer birer ortaya dökülüyor. Onlar, artık yanlışı çeviremiyor, hata yapmamayı beceremiyor, demek ki; bizlerin de kendini bir an önce toplaması gerekiyor. Seçenek olacaksak şayet, ülkemizin geleceğine dair, bizi biz eden hasletlerden asla vazgeçemeyiz. Karşı çıktığına dönüşmek, mücadele ettiğine benzemek, ayıpladığına özenmek, çok da zor değil ha! Bilesiniz.

Bu zorlu ve uzun süreçte, pek çoğunuz gibi, arkadaş bildiklerim ile yollarım ayrıldı, zulme karşı susmalarına alışamadım, güçten yana sıvışmalarına, tahammül gösteremedim, büyük büyük konuşup, her ettikleri lafı, afiyetle yemelerine dayanamadım, haklı olduklarını kanıtlama çabalarına, aaa doğru buymuş diye sayıklamalarına, onla yalanın içerisinde, salt gerçeği kendileri bulmuş numarası yapmalarına katlanamadım. Beceriksiz algı oyunlarına başvuran bir tanıdık, artık yabancıdır, benim için. Yeniden tanışmak niyetinde de değilim. Bunları neden anlatıyorum, bunca zamandır, bizleri yıpratan, oyalayan, bunaltan şeyleri, unutmayalım diye, bedel ödeyenlerin, hakkı yenenlerin, işiyle, aşıyla, özgürlükleriyle sınananların, yine ve yeniden, hunharca hırpalanmaması için elbet. Bizim asıl derdimiz, insanlarımız ile, bizi yolda bırakan, bizi arkamızdan vuran, bize neler olduğuna hiç aldırmayanlarla, görün onları görün, uzağa veya yakına da bakmayın, hep içimizdeydiler, bizimle birlikte gibiydiler. Ve lütfen bir daha aldanmayın.

Geçen günlerde, Kadıköy’de, şiddete, vahşete, dehşete dur demek isteyen kadınlar, henüz eylem için toparlanmamışken, daha birkaçı kendi aralarında sohbet ediyorken, irikıyım aynasızlar, direkt itekleyerek, sokaktan uzaklaştırmayı denediler, gözlerimizin önünde. Müdahale ettik birkaç kişi, dedim, dağılın bile demediğiniz gibi, ortada herhangi bir nümayiş de yoktu. Karışma sen diye gürledi, yarı yaşımdaki bitirim, biz polisiz! Kadınlar, erkek şiddetini kınayacaklar, doğrudan hücuma kalkıyorsunuz, ironi gibisiniz dedim. Benimle düzgün konuş dedi. Elimde alışveriş torbaları, ya sabır mı çekeyim, direkt üstüne mi atlayayım diye içimden geçirirken, duyarlı insanların sayısı çoğaldı, söz üstüne söz eklendi, tepkiler büyüdü de durdular, istemeye istemeye.
Bu şımarıklık, bu küstahlık, bu bana bir şey olmaz kafası, bu iktidarın ürünü, geçmişte de, polisin hali hal değildi, kabul! Lakin polis müdürlerinin, amirlerinin yakasına yapışıp, verin lan meslektaşımızı diyebiliyor idik, bir ton dayak da yesek, kıyasıya dövüşsek de, hakkımızı almayı deniyor ve beceriyorduk. Bu yeni nesil aynasızlar, gardaşım seri köz getir muadili, resmi nargileci tiplemeleri, işte o kadar.

Seçimi kaybedeceğini anlayan iktidar partisince, kaşla göz arasında belediyeye doldurulan yandaşlar, işten çıkartılınca, Saraçhane’de eylem düzenlediler ya, yukarıda bahsettiğim aynasızlardan hiçbiri, ortada yoktu. Yer yarılmış ve onlar içine düşmüş idi sanki birkaç kişi yan yana gelsek, dağıtmaya çalışan kolluk kuvvetleri, erk çevresini görünce, adeta minnoş kesilmeleri, harbiden takdire şayan, belirtelim. Elbette insanlar işsiz kalmasın, elbette kimse kendi yandaşını kayırmasın, elbette fakir ve fukara üzerinden siyasi hesaplaşmaya girişilmesin. Bu konuda, aksini düşünmek, yakışmaz, yakışamaz. Lakin arkadaş, liyakat dedik en başında, hak eden hak ettiği yere yerleşsin, kentte yaşamın tıkanmaması, saçma kazalar yaşanmaması, bize saç baş yolduracak şeylere yol açılmaması için, deneyim ve eğitim, çok önemli, çok değerli. Şu memleketin kâbusu, parti kafasından kurtulun artık!

Siyasal İslam, uzlaşacağınız, anlaşacağınız, ortak hareket edeceğiniz bir oluşum değildir, onlara sırtınızı dönün, onlardan uzaklaşın, onlara elinizi verip, kolunuzu kaptırmayın dedik, liberalliği matah bir şey sanan arkadaşlara dinletemedik. Şimdi o Siyasal İslam, semirdi, belirginleşti, güçlendi. Boş milliyetçilik, lümpenlik, kolay zenginlik ile süslendi, tuhaf bir şeye dönüştü, kendisi ve çevresinden başkasına yaşam hakkı tanımayan bir şeye. Belediyeyi hortumlamak, herkesin hakkına el koymak, hayatımızda göremeyeceğimiz paraları cukkalamak, standart bir prosedür imiş onlar için, işte karanlıkta saklananlar, artık aydınlıktalar, çıktılar meydana. Milyonlarca lira ve birçok bina, resmen peşkeş çekilmiş, tekrar seçim diye diretmelerinin biricik sebebi de bu imiş. Bekliyorduk garabeti, şaşırmadık aslında ve daha bu daha başlangıç, neler çıkacak ne ilişkiler ne birliktelikler, hep birlikte şahit olacağız.

Sokakta, sosyal medyada, kahvehanede, arkadaş ortamında, işte aklınıza ne gelirse, tartışmaya ve saflara ayrılmaya alışmıştık. Şimdi bunun üstüne bir de cami eklendi. En son Cuma hutbesinde, camide cemaat birbirine girdi. Bunca gerilim, bunca birikme, bunca şişme, gerçekten başka ne olacaktı?

Sebep siyasetten öte, artık düpedüz iktisadi. Gıdaya son bir senede, zam üstüne zam bindirme, yüzde 64,2 gibi dayanma noktasını yıkmaya meyilli bir neticeye ulaşıyorsa, bu yaman öfke, giderek daha da büyüyecektir. Ateşe benzin dökmek çözüm değildir ha! Umudunu kaybedenlere, eee biz demiştik demek de değildir mesele, gelin birleşelim, umudumuzu birlikte yeşertelim. Asıl mevzu tam olarak budur.