AKP’li Cumhurbaşkanı, bir süredir partisinin il kongrelerini ve tesis açılışlarını dolaşarak hem parti örgütünü toparlamaya çalışıyor hem de bu alanı kamuoyuna seslenmek için bir platform olarak kullanıyor. Kâh “kuru dalların budanması”ndan dem vuruyor kâh reform ve yenilenme müjdesi veriyor. Partililerin bu mesajları ne kadar ilgiyle takip ettiği ise tam bir muamma. Örneğin Tekirdağ’da şehir hastanesi açılışında kitleye “Hazır mıyız” diye seslenen Erdoğan, beklediği coşkuyu katılımcılardan bulamayınca “Ne o ya? Ölü toprağı serilmiş üstünüze” diyerek sitem etti. Uyarı üzerine alkışı arttıran kalabalık belli ki yıllardır hep aynı sesi, hep aynı vaatleri dinlemekten yorulmuştu.

İktidarın güçlü ortağı AKP, bin bir teşvikle üye sayısını artıradursun ideolojik-politik üretkenlikte ve kadro düzleminde tam bir sıkışmışlık yaşıyor. AKP, 18 yılda bu iki sorunu hep “devşirme” yöntemlerle çözdü. Liberal akıl hocaları ve FETÖcüler uzun bir süre kadrolu propagandacılar olarak çalıştı, muhalefete yönelik taktiksel manevralar da mızrak ucu olarak faaliyet gösterdi. Sonra onların yerini Aydınlıkçılar ve “Pelikancılar” aldı. Damadın istifası sonrasında Pelikancıların gemiyi terk edip etmeyeceği henüz belli değil. Ancak Saray’ın yalnızca kimi müttefiklerini değil “kendi çocuklarını” da yediği bir döneme girdiğimiz aşikâr. İstifayı kabul eden ve yeni başlangıç vurgusu yapan Erdoğan, kendisi için kimsenin vazgeçilmez olmadığını bir kez daha cümle aleme kanıtlamış oldu. MHP’liler dahil diğer küçük ortaklar bu yaşananlardan kıssadan hisse çıkarmazsa akıbetleri diğerlerine benzeyebilir.

İktidarın içinde olduğu cendere, yakın dönemde gözden düşmüş AKP’li siyasetçilerin ellerini ovuşturmasına neden oluyor. Sıranın yeniden kendilerine geleceğini ümit ediyorlar. Bunun sinyalleri de yok değil. Eski İçişleri Bakanı Ala, 15 Temmuz sonrasında saf dışı edilmişti. Sebebi hiçbir zaman kamuoyu ile paylaşılmadı. Kendisi sessizce köşesinde sırasını bekledi, bu esnada tek bir eleştirel söz söylemedi ve geçenlerde partisinin dış ilişkiler başkanlığına getirildi. Yerel seçimler öncesinde koltuğuna veda etmek zorunda kalan Gökçek de partisinden gelen tüm eleştirilere rağmen Erdoğan’a bağlı görünmeye devam etti. Hakkında onlarca dava dosyasının savcılıkta beklediği Gökçek, sürpriz bir biçimde Saray’a çıkıp AKP Genel Başkanı ile çekilen fotoğrafını sosyal medyadan paylaştı. Bu fotoğrafın ona bir “zırh” sağlayıp sağlamayacağını bilmiyoruz ama Gökçek de partisinde yeni bir makam koltuğu bulursa şaşırmayın. Bugünlerde AKP’de mecburiyetten eski ayları kırpıp yıldız yapıyorlar.

Damat olayı ve eski kadrolarla “barışma” alametleri, Erdoğan’ın Gelecek ve Deva Partilerini artık açık bir tehdit olarak gördüğünün işareti gibi. Erdoğan başlarda Davutoğlu ve Babacan’ı pek de önemsememişti. Yeni partilerin “ölü doğduklarını” düşünüyordu ve partililere onları “yokluğa mahkûm etmelerini” tavsiye ediyordu. Ancak siyasi ve ekonomik krizin derinleşmesiyle Gelecek ve Deva Partileri kendilerine siyaset yapacak elverişli bir alan buldular. MHP ile işbirliğini eleştiren Davutoğlu, AKP’li Kürt seçmen üzerinde etkili olurken Babacan AKP’nin liberal kanadını kendine çekmeyi başladı. Gidişattan memnun olmayan AKP’li milletvekilleri her ne kadar parti değiştirmede aceleci davranmasa da önlerinde kendileri için iki “makul” adres var. Erdoğan’ın yeni hamleleri büyük ölçüde bu adreslere giden yolları kapamak üzerine kurulu.

AKP liderinin “beyaz sayfa açma” retoriği, yeni siyasi alternatifleri izleyen sermayeyi bilhassa da dış yatırımcıyı teskin etmeyi amaçlıyor. Hiçbir sorun yaşamayacaksınız yeter ki yatırım yapın deniyor. Ancak oltaya önce bazı liberaller takıldı. “Bizi duydular” halüsinasyonuna kapılıp “belki bu sefer” diyerek ortalıkta dolaşıyorlar. Halbuki bu rejimin karakteristiği reform ve özgürlük sözcüklerinin aynı cümlede kullanılmasına dahi izin vermez. Adalet Bakanı’nın, damadın gitmesiyle “yeniden keşfettiği” hukuk üstünlüğü muhalifler söz konusu olduğunda yine rafa kalkar. Gerçek gazetecinin sırtından sopa, madencinin önünden barikat eksik olmaz. Çünkü bir defa demokratik yollardan hak arama ve özgürlük kapısı açılırsa Saray düzeni temellerinden sarsılır.

Demokrasi ve özgürlük tarihin hiçbir döneminde lütuf ile gelmedi, hep uğruna mücadele verildi. Bugün o mücadele mevcut düzen nedeniyle çok daha çetin, çok daha zorlu… Bir şeyler gerçekten değişecekse iktidarın kendi ömrünü uzatmak için başvurduğu taktiklerle değil siyaseten elleri temiz olanların çabasıyla değişecek. Hatırlamak gerek, son 18 yılda iktidar karşısında politik hattını ve mevziisini korumayı başaran yalnızca iki siyasi aktör var. Bunlardan ilki bazı yalpalamalara rağmen CHP, diğeri ise sosyalistler. Dolayısıyla en özgüvenli davranması gerekenler de onlar. Bu konuda ne denli başarılı olunduğu ise kocaman bir soru işareti…