Bu memleketin güneş yüzlü insanları aylar boyunca cumhuriyeti ve demokrasiyi savunmak için gecesini gündüzüne kattı. Tehditlere ve saldırılara rağmen umutsuzluğa kapılmamanın sırrı birlikte mücadele etmekti. 16 Nisan günü tarihin en şaibeli referandumu yapıldığında kitlelerin ruh hali yalnızca basit bir haksızlığa uğrama hissi değildi; öfke ve meşru bir ret duygusu kaplıyordu yürekleri. Hayır’dan yana iradesini koyanlar, kendilerinin bizzat Saray tarafından “mağlup” ilan edilmelerini sineye çekmek istemedi. İktidarın dudak büktüğü o tencere tava sesleri oldubittiye teslim olunmayacağının işaretiydi.

Merkez siyaset ve kanaat önderi olarak medyada boy gösterenler, kitlelerin isyanına kulaklarını tıkayıp hemen asli vazifelerine döndüler ve yaşananları normalleştirme/olağanlaştırma yarışına giriştiler. Sanki referandumla önümüze getirilen bir rejim değişikliği değildi, sanki tüm bu süreç iktidar bloku tarafından hukuk hiçe sayılarak yürütülmemişti. Sanki meclisin ruhuna rahmet okunmamış, toplum anayasal diktaya mahkum edilmemişti.

Sineye çekmemek

Yurttaşlar sokaklarda referandumu tanımadıklarını haykırırken AKP seçmeninin ne “mesaj” verdiğini anlamaya çalışmak her nasılsa öncelik haline geliverdi. Hayır’a sahip çıkanlar YSK önünde caddelere sığmıyordu ama köşelerde AKP’nin bundan sonra “ne yapması gerektiği” tartışılıyordu. İktidar “kucaklayıcı bir dil” tutturabilir miydi, büyükşehirlerde kaybettiği oyu yeniden kazanabilir miydi, kimlerden kurtulmalı, yola kimlerle devam etmeliydi? Bu ve benzeri sorular açık bir biçimde referandum sonuçlarını meşru olarak göstermenin taktikleridir. Zira 16 Nisan sineye çekildiğinde gidilecek yol bellidir. Bu yolda “seçmenin mesajı” anlamını yitirir, biat edenlerin cebir ve hileleri yönetme tekniğine dönüşür; her seçim sonucu belli bir oyuna dönüşür.

AKP bölünüyor mu?

16 Nisan sonrası İslamcı cenah içinde yaşanan ağız dalaşı da en az “mesaj” tartışması kadar oyalayıcıdır. İslamcılar, son kertede cumhuriyet karşıtlığında birleşmiştir. Elbette AKP’de kaynayan fay hatları, rakip aktörler ve pozisyonlar vardır. Referandum sonuçları bu rekabette tarafların cephanesine mühimmat taşımıştır. Ancak AKP’nin nereye evrileceği, kimleri tasfiye edeceği entelektüel ya da stratejik bir tartışma değildir; doğrudan Saray’ın tasarrufudur. Meclis’in süs haline geleceği bir sistemde sonuç alıcı bir tartışma ve eleştiri tümden rafa kalkar. Halihazırda liyakat sahibi olduğu varsayılan isimlerin 16 Nisan’a dair açıklamaları bu gidişatın somut kanıtıdır. Saray iktidarı sarsılmadığı müddetçe AKP içinde net bir bölünme beklemek naiflik sınırlarını dahi zorlar.

Ana muhalefet

Hayır oyu veren ilerici kesimlerin beklentilerinin çok uzağında kalan CHP yönetimi referandumu takip eden şu bir haftada tutarlı bir siyasi hat izlemekte hala zorlanıyor. CHP tabanının referandum öncesindeki müthiş çabası düşünülünce bu manzara en çok CHP’lileri üzüyor. 16 Nisan öncesinde Kürt siyaseti ve sosyalist sol ile aynı karede yer almak istemeyen CHP yönetimi şimdi de sokaktaki YSK protestolarının “kurumsal parçası” olmadığını kanıtlamak telaşında. Kitlelerin önüne etkin bir mücadele hattı koyamazsanız taban dinamizminin taşıyıcısı olamayacağınız gibi seçenek olma vasfınızı da yitirirsiniz.

Ana muhalefetin 16 Nisan öncesinde iktidar blokundaki kırılmaya oynaması ve farklı ideolojik pozisyonda olup Hayır diyenlere ılımlı yaklaşması alkışlanmasa da anlaşılır. Fakat bugün gelinen noktada 2019 hesabı yaparak kendi sözünü söylemekten kaçınmak siyasetin iflasıdır. CHP tabanı, bu dönemde bağrına taş basmış, parti yönetiminin birçok hatasını tartışma konusu yapmamıştır. Lakin yapılıp yapılmayacağı dahi tartışmalı bir cumhurbaşkanlığı seçimi senaryosu için bugün minderde kaçak dövüşmek ya da merkez sağ bir oluşumdan medet umup rotayı yine sağa kırmak Hayır için çalışan tüm cumhuriyetçilere, sosyal demokratlara, sosyalistlere hakarettir. Sokağın gerçeğinden kopan bir muhalefeti “kucaklayıcı söylem” kurtaramaz. Hayır kampanyası sırasında ön sırada yer alıp şimdilerde cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlık yapanlar ise sadece kendileriyle çelişmekle kalmamakta Saray’ı güçlendirmektedir.

Saray’ın istediğini aldığı dolayısıyla önümüzdeki günlerde frene basacağını düşünen varsa rüyalar aleminde geziyor. Saray’ın yeni müttefikler arayacağı şüphe götürmez ancak tescilli muhalifler söz konusu olduğunda aynı sertlikte yola devam edeceğini öngörmek mümkün. Çünkü bu rejim ancak sürekli kriz ve düşman yaratarak ve lümpen kitleleri tatmin ederek ayakta kalabilir! İdam tartışması da bunun bir parçasıdır. Mevcut gerçeği anlamadan siyasi hat kurulamaz. Cumhuriyetçilerin, demokratların tasfiyesine set çekecek tek şey ilkeleri ve talepleri belli bir program etrafında tabanda güç birliği yapmak ve siyasal İslamcılığı her alanda durdurmaktır.