Anadolu Kültür A.Ş. operasyonuyla! Aralarında akademisyen ve sivil toplum örgütü mensuplarının da bulunduğu 14 kişi gözaltına alınmıştı, 13’ü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, 1’inin tutuklanmasına karar verildi. Tutukluluğuna karar verilen kişi Yiğit Aksakoğlu. Aksakoğlu “içeriği belirlenemeyen” toplantılara katıldığı için tutuklanmış.

Bu toplantılarla Gezi eylemleri sonrasında yapılan toplantılar kastediliyor. Tutuklama gerekçesi olarak savcılık şu cümleleri sıralıyor:

“Her ne kadar toplantıların içeriğine ulaşılamamış ve karanlıkta kalan yönleri olsa da iletişimin tespiti tutanaklarında bu toplantıların Gezi’den sonra tekrar sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem adı altında yeniden çeşitli gösteri ve eylemlerin yapılmasına yönelik birtakım eğitimler ve konuşmalar düzenlendiği kanaatine ulaşıldığı (…)”

Tutuklama gerekçesinin baştan aşağı sorunlu olduğunu görüyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kişilerin örgütlenme özgürlüğüne vurgu yapar, örgütlenme özgürlüğü mutlak haklar arasında yer alır. Yani, “Ben istedim oldu”, diye sınırlandırılamaz.

Sürece katılanlar hatırlayacaktır. Gezi eylemi sonrasında, eylemlerde ortaya çıkan irade ve enerji üzerine konuşmak, Gezi’yi somut politikalara dökmek amaçlı İstanbul’un çeşitli yerlerinde, çoğu zaman da kamuya açık parklarda forumlar düzenlenmişti. Forumlarda eylemlere katılanlar, bilim insanları, gazeteciler, öğrenciler bir araya gelmiş, farklı bir siyaset üretmek üzerine konuşmuşlar, kafa yormuşlardı. Muhtemelen Yiğit Aksakoğlu’nun katıldığı toplantılarla bu forumlar kastediliyor.


Bu tutuklama ile muhtemelen iktidar amacına ulaşacak. İnsanlar bir araya gelmekten, bir arada konuşmaktan daha da fazla çekinir hale gelecekler. Korku duvarına bir tuğla daha eklenecek, ama bu tutuklama bir hukuk ayıbı olarak da tarihte yerini alacak. Bu tutuklama ile açık açık en temel kişi hakkı ihlal edilmiştir. Bu tutuklamalarla ülkelerine iyilik yaptıklarını sanıyorlarsa çok yanılıyorlar. Demokrasi kültürüne indirilen her bir darbe aslında Türkiye’yi besleyen hayat damarlarından birini koparıyor. Bu rejim insanları adeta yürüyen zombilere dönüştürüyor. İktidara yanaşanların dışında kimsenin ne keyfi ne de umudu var. Bu rejim devleti borçlandıran beton yığınları dışında, bir de mutsuz umutsuz milyonlar üretti.

İLHAN OMAR MESELESİ
Amerikan Kongresi’nde 181 yıldır şapka takmak yasak. Kural gereği baş örtülemiyor. Yani yasak, kipa ve başörtüsünü de kapsıyor. Daha önce 2010 yılında Floridalı Demokrat Frederica Wilson bu yasağı kovboy şapkası takarak delmeye çalışmış. Wilson, değişik kovboy şapkalarıyla ünlü bir siyasetçi. “Kimisi küpe takıyor, kimisi peruk, ben de bunu takıyorum” diye hakkını savunmaya çalışmış, ama yasağı kaldırtma kısmeti Wilson’a değil Omar’a nasip oluyor. Omar’ın başörtüsüyle Kongre’ye girebilmesi için yönetmelik değiştirilecek.

Elbette Washington DC’de dinamikler daha farklı işliyor. Ne ilginçtir ki, Evanjelist tutucu siyasiler seçiliyor diye üzülen aynı kitle İlhan Omar’ın seçilmesine seviniyor. Orta sınıf kentli Amerikalılar için İlhan Omar, kültürel çeşitliliğin daha ziyade bir simgesi ve elbette bu kitle için Kongre’de başörtülü bir Müslüman kadın, otantik bir öge. Yoksa Omar’ın seçtiği giyim tarzının ifade ettiği anlam ve simgeledikleri aslında orta sınıf beyaz Amerikalılar tarafından muhtemelen anlaşılmıyor.

Aslında Omar ile ilgili daha dikkat çekici olan şey İlhan Omar’ın bir sığınmacı olması. Keşke inancı ve giyim tarzından çok bu konuşulsa ve öne çıksa ama maalesef Omar’ın başörtüsü bunlardan daha çok konuşuluyor.