RTE, sanki 12 Eylül cezaevlerinde otuz yıl zulüm görmüş gibi anlattığı o üç aylık konforlu cezaevi günlerine doğru yola çıkarken evinin (o zaman bir gecekondu apartmanda oturuyordu) önünde toplanan küçük kalabalığa bir “salla bayrağı düşman üstüne” konuşması yapmış ve sözlerini “Bu şarkı burada bitmez” diye bitirmişti. Uzun zamandır kabak tadı veren o şarkı 31 Mart’ta […]

RTE, sanki 12 Eylül cezaevlerinde otuz yıl zulüm görmüş gibi anlattığı o üç aylık konforlu cezaevi günlerine doğru yola çıkarken evinin (o zaman bir gecekondu apartmanda oturuyordu) önünde toplanan küçük kalabalığa bir “salla bayrağı düşman üstüne” konuşması yapmış ve sözlerini “Bu şarkı burada bitmez” diye bitirmişti. Uzun zamandır kabak tadı veren o şarkı 31 Mart’ta hazin bir sonla bitti. Seçmen tabanının “On beş yıldır bizi ahmak yerine koymuşlar. Biz bu kadar yalana nasıl inandık” demeye başlaması da çok yakındır.

Eski diplomat dostum Hua’ya göre, “Dünya’nın bu seçim sonuçlarına bakıp gördüğü tek gerçek Erdoğan’ın çöküşüdür ve siyasi çöküşler geri döndürülebilir olgular değildir. Bu çöküşü hazin kılan nokta, Erdoğan’ın inandırıcılıktan yoksun bir piar çalışmasıyla bir ‘karizmatik lider’ olarak parlatılmaya çalışılmış olmasıdır. Oysa dünya liderlik özelliklerine sahip olmadığını biliyor. Özellikle Batı’nın diplomasi aklı donanımlı yöneticilerin yüksek özgüveni ile donanımsız yöneticilerin ağır kibrini ayırt etmekte çok mahirdir. Ayrıca, ülke nüfusunun en az yarısına karşı fazlasıyla dışlayıcı, zaman zaman düşmanca tutum takınan birinin liderlik iddiası daha en baştan geçersizdir”. Sanırım yüzleşmek zorunda kalacakları en acı verici gerçek bu “haybeden liderlik” efsanesi olacak.

Burada biraz durup şu liderlik konusundan bahsetmek istiyorum. ABD sosyal psikolojisinin liderlik kuramlarına hiç itibar etmem. Çünkü lider fetişisti ortalama Amerikalı aklını esas alarak üretilmiştir. O kuramlara göre her derneğin, sınıfın, grubun, parlamentonun, askeri birliğin, suç örgütlerinin, kısaca insanların (hatta yabani hayvanları bile) bir araya geldiği her ortamın mutlaka bir lideri olur. (İki Amerikalı bir araya gelse, biri mutlaka lider olur. Lidersiz yapamazlar.) Oysa dünyanın bu tarafında “lider” siyasi bağlamda kullanılan bir kavramdır ve olumlu, ilerici bir anlam taşır. Örneğin bir lider, “Daha yaşanabilir bir ülke/dünya mümkün” umudu sunabilen ve toplumu bu uğurda harekete geçirebilen insandır. Bu umudun yüzü yeniye, yeniliğe, ileriye-geleceğe dönüktür, malum. Binlerce yıl öncesine ait çürük-küf kokulu değerleri modern topluma taşımaya ve dayatmaya çalışan birine buralarda en hafif ifadeyle cahil hayalperest denir. Kendi yanlış kararlarının sorumluluğunu üstlenebilecek özgüvenden yoksun, bu kararlarının faturasını hep başkalarına kesen, siyasi hayatında tek doğru karar verememiş, kendi fantezileriyle gerçekleri karıştırıp ülkeyi bin türlü belaya bulaştırmış, ülke ekonomisini iflasa sürüklemiş, çevresini işe yaramazlar ve yanaşmalar-dalkavuklarla doldurmuş birisi buralarda liderden sayılmaz.

Karizma konusuna gelince, karizmatik insanlar ortalamanın çok üstü, duygusal olarak olgunlaşmış ve dolayısıyla yalana gerek duymayan, donanımlı, gelişmiş empati yetisine sahip kişiler arasından çıkarlar. Yine de, ağır kibir, nabza göre yalan, ataerkil ceberutluk-zorbalık, cahil çok bilmişliği ve demagogluk karışımının “karizma” diye pazarlanması tarihte az rastlanan bir “algı oyunu” değildir.

RTE’nin liderliği söz konusu olduğunda, ben onun liderlik gücüne inananlardanım. Çünkü bu konuda önümüzde sağlam bir kanıt var: Parti örgütüne, bürokrasiye armağan ettiği ve sanki bir çorak arazideki sararıp solmuş cılız yabani ot gibi duran o yolunmuş bıyık komedisi… Sıfatlarına vurulmuş bir “tasdik mührü”nü çağrıştırıyor, dudaklarının üstünde adeta bir bahar kelebeği gibi zarif duruyor. Yine de, bıyık gösterisi yapmak için kendilerine Ankara kedisi gibi çok zeki ve onlara göre daha komik görünen bir rakip seçmeseler kendileri için çok hayırlı olurdu.