Londra’dan majör alt. rock ekibi Blur’ün kendi adını taşıyan albümü bundan tam yirmi yıl önce geldi. 90’lı yıllarda çıkmış kendine has kayıtlardan biri olan Blur bugün dahi hatırlanmayı hak ediyor.

Bu şarkı güneş için

2009 yılındaki Hyde Park konserinde sahnenin tam karşısında batmak üzere olan güneşi gösterdi Damon Albarn. Hemen önündeki on binlerce insandan dönüp ona bakmalarını istedi. “Şunun güzelliğine bir bakın. Bu şarkı güneş için” sözlerinden sonra Beetlebum’a başladı. Devam eden o altı dakikalık performans bir nevi Blur’ün müzik tarihine dokunuşuydu.

Beetlebum’ın açılışını yaptığı ve Blur’ün adını taşıyan albüm artık yirmi yaşında. 1990’lar modasının bu kadar uzun süre yaşayacağını hiç kimse tahmin etmiyordu belki de. Ama işte buradalar. Son sekiz yıldır kepenklerin kapalı tutulduğu ezeli rakipleri Oasis kadar Blur de burada bizimle. NME’nin o zamanki kritik yazısında albüme düşük not verdiği için pişman olduğundan adım gibi eminim. Şimdi Blur hakkındaki haberlerin tümünde bu şarkılardan bahsediyorlar çünkü. Roger Waters’ın şöyle bir lafı var: “Sorsanız kimse 1970’ler dünyasına geri dönmek istemez, ama o günleri hep hatırlamak ister.” 1990’lar da biraz böyle bir şey sanırım.

Şubat 1997’de çıkan uzunçaların Blur’e İngiltere sınırlarında yeni yollar sağladığını söyleyecek değilim. Çünkü bundan önceki albümlerinde kendi memleketlerinin zirvesine zaten çıkmışlardı. Ama bu beşinci albümleri şunu yaptı: Onları özellikle Birleşik Devlerler ile tanıştırdı. Blur hiçbir zaman Oasis, The Stone Roses, The Charlatans kadar britpop tavrını tümüyle sahiplenmese de bunu reddetmiyordu. İlk kez 1997’deki bu albümle reddettiler o rolü ve Amerikan rock cenahına lo-fi aksanıyla göz kırptılar. David Bowie & Brian Eno destekli M.O.R bir yana, Song 2 şarkısı tek başına bunun kanıtıdır. Sadece iki dakika süren, grunge rüyasıyla dalga geçen ve Blur tarafından albüme son anda dahil edilen bir şarkı… Sonradan Blur’ün en büyük işlerinden sayılacak bir şarkı… Eminim Damon Albarn, Graham Coxon, Alex James ve Dave Rowntree dörtlüsü buna hâlâ gülüyordur.

Reykjavík ve Fulham’da kaydedilen on dört şarkılık Blur albümünün tarihe not düşen kayıtlardan biri olduğuna şüphe yok. Karmaşıktı, başyapıt değildi, hatta Blur’ün en iyi albümü bile değildi ama artık bir daha yere inemeyecek kadar yukarıda. Albarn’ın da söylediği gibi bu albüm “Blur denince akla gelecek ilk şeylerden biri” oldu.