ERK ACARER erkacarer@birgun.net @eacarer

“Ergenekon” denilen bir heyula dolaşırken, Erdoğan bunu keyifle izliyor. Şüphesiz, Anadolu’da derin devlet geleneği eski; yadsınamaz. Bir ucu, 1913’te kurulan MİT’in atası Teşkilât-ı Mahsusa’ya, diğer ucu JİTEM’e dayanıyor. Her dönem var. Sınırları tanıdık, “Ulusal” bir çizgi.

Heyula şişirilirken, son kavga bile hesaplanıyor! Sözüm ona, Erdoğan’a büyük gedikler açma, “yanlışlar yaptırma” aşaması tamamlanıyor. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından orduda, yargıda ele geçirilen kritik mevzilerden söz ediliyor. Bunların gasp edilen noktalar değil, adam yokluğundan “lütufla sağlanan” makamlar olduğu akla gelmiyor.

Biraz “derinlere” bakınca, gerçekte ortada sözü edildiği gibi bir organizasyonun kalmadığı, bunun daha çok korkuyla karışık bir yanlama çabası olduğu anlaşılıyor. Ultra Kemalizmi; “yaptırımı olabilecek bir güçten çok”, daha fazla şu günlerin “güvenli limanı olarak” değerlendirmek mümkün. Dön geri; sıranın bir kez daha, hem de yakın zamanda tekrar geleceğini göreceğiz, şimdilik geçelim.

Cemaatlere operasyon

Ne zaman bir cemaate operasyon olsa; uyuyan hücrelerin uyandığına ve “yaptırım gücüne” atıfta bulunuluyor. Böyle bir yaptırım gücünün; “Suriye savaşından bu yana radikallere sığınak olan ve Peşaverleşme’ye her geçen gün bir adım daha atan Türkiye’ye neden karşı çıkmadığı”, “okullarda cihat derslerine nasıl olup da sezsiz kaldığı”, “ülkenin güneyine, yer yer de mütedeyyin illeri sınırına çekilen Sünni Arap kemerine niye kayıtsız kaldığı” açıklamaya muhtaç. Buraya bir parantez açarak, içine; cemaatlere operasyonların; “dini dahi tek elde toplamak” ve “mal varlığına çöreklenmek” gibi işlevleri olduğu savını sığdıralım.

Kritik yerleri kim tuttu?

Bu ülkede “tek bir organizasyon kaldığı” konusuna gönderme yaparak biraz daha ilerleyelim. Erdoğan son birkaç seçimi, silah göstererek kazandı. Hem de gerçek manada! 2015 süreci ise silahlıların ötesinde “bombaların patladığı” bir trajediydi. Kimin ne istediği ne aldığı ise ortada!
Evet; devlette kritik yerler tutuldu. Ancak Erdoğan’a yakın, “28 Şubat mağduru bir Paşa”, Adnan Tanrıverdi eliyle, şirketi SADAT vasıtasıyla. Darbeden bu yana ihraçlar sürüyor. Boşalan yerler bu elle, bu vasıta ile dolduruluyor. Yeni bir yapıdır; paramiliter örgütlenmenin ötesine geçmiş, Ortadoğu’ya özgü muhaberat ordusudur.
“Derinlik analizi yapılırken”, Türkiye sağının “derinliği” meselesi de atlanıyor. Eğlenceli yerinden; bir tiyatro oyunundan bakalım…
“…İşçi, grev, işgal bin türlü hadise… Eli kalem tutan bunun müdafaasını yapar, aydın geçinenlerin aklı fikri budur; ne isteniyor, nereye gidiyoruz? Anlamıyorum, anlayamıyorum… Hep aydın geçinenler, ekseri üniversite hocaları…”, “…Bu Türk değil, bu Müslüman değil! Muhammed’e benzemesin diye nüfus cüzdanına sonradan Mehmed yerine Memed yazdıran ve esas adı Mişon olan Yahudi bozması bir soysuzdur bu! Kalbinde zerre kadar iman kırıntısı olan, damarlarında bir damla Türk kanı bulunan bunu yapmaz, hayır yapamaz!”

Yazan yandaş değil!

Bu satırlar; 24 işinin tutuklandığı 3. Havayolu iddianamesi ya da tetikçi yobaz, menfaatperest gazeteci makalesinden değil, 1975 yılında İstanbul, Ankara, Rize, Trabzon’da sahnelenen 4 perdelik bir tiyatro oyunundan özet diyaloglar.

Mas-Kom-Yah; ara ara gündem olan, “Reis vakti zamanında sahne tozu da yutmuş” diye köpürtülen, ilkokul 2 müsameresinden hallice bir “eser”. Açılımı; Mason-Komünist-Yahudi. Yazan, yöneten, oynayan Recep Tayyip Erdoğan. Bir fabrikatör ve oğlunun hikayesi üzerinden, muhafazakar-İslamcı değerler, sermaye hayranlığı ile patronseverlik, milliyetçilik yüceltilirken; solcu, işçi, aydın düşmanlığı körükleniyor.. Antisemitizm ve ırkçılık “dış güçler” sosuyla servis ediliyor.
Oyunda; 1954’te açılan şeriatçı sağcı militanların eğitim üssü olan, Fetullah Gülen’in de kurucuları arasında yer aldığı Komünizmle Mücadele Derneklerine övgü ve işlevlerine selam gönderme de, Nazım Hikmet’in oğluna “Memed” ismini koymasına tepki de var.

İslamcılık, Yeni Osmanlıcılık ve neo liberalizmle örülen tek güç

Oyun; “Kızıl Pençe” isimli bir kitaptan sahneye aktarılıyor. Yazarı kitabın kapağında kendini tanımlıyor: “Vaiz Mustafa Bayburtlu, İmam Hatip Okulu mezunu.”
Erdoğan, Milli Görüş Hareketi gençlik kollarında yöneticiyken, kitabı bir sahaftan buluyor ve sahnelemeye karar veriyor. Bunun için ünlü tiyatrocu Nejat Uygur’dan ders bile aldığı biliniyor.
Ezcümle, her yönüyle “derinliğe” örnek. Somut veriler yerine “heyulalara” takılmak vakit kaybı…

Uygulama aşaması

Tiyatro oyununa bakınca; dünden bugüne “Hiçbir şey değişmemiş” demek bir yanılgı. Çünkü değişen çok şey olduğu, Türkiye sağının “yazandan” “uygulayan” aşamasına geçtiği, her yönüyle Erdoğan üzerinden görülüyor. İslamcılık, Yeni Osmanlıcalık ve neoliberalizmle örülen mutlak otorite.
Ey medet… İktidar eski bir piyesten konuşuyorsa, biz de aynı kitaptan yürüyelim. O medet… Bu kez; sadece özgürlük, adelet isteyen gençlerde, barış ve eşitlik talebinde bulunanlarda değil, tutuklanan emekçilerde, inşaatın 10. katından düşen işçiler ve toprağı elinden alınan köylülerdedir.