Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

2010 Anayasa Referandumu’nda “12 Eylül’le hesaplaşıyoruz!” diye halkı aldatanlar, 12 Eylül Hukuku’nu bile aratır duruma getirdiler Türkiye’yi!

“FETÖ’cülükle mücadele” adı altında öyle bir cadı avı başlatıldı ki, on binlerce insan haksız yere gözaltına alındı, tutuklandı, işinden oldu…

Daha şimdiden büyük bir “mağdurlar ordusu” oluşmuş durumda. Yurdun her yanından çığlıklar yükseliyor...

Hükümetin, 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek, başta öğretmenler ve öğretim üyeleri olmak üzere tüm ilerici-muhalif kesimlere karşı benzeri görülmemiş bir "temizlik harekâtı" başlattığı gözleniyor.

Bunu yalnız biz söylemiyoruz; hükümete yakın çevrelerden de uygulamalara ilişkin eleştiriler ve itirazlar gelmeye başladı.

Sözgelimi Stargazetesinin “mütedeyyin” yazarlarından Ahmet Taşgetiren, geçenlerde ses getiren bir yazı kaleme aldı.

Gülen Cemaati soruşturmalarında “kurunun yanında yaş da yanıyor” diyen yazar, bir okurunun çarpıcı iddialarını köşesine taşıdı. Şu satırlar o yazıdan:

“Bir mail aldım, bir yığın acayip bilgi. Bakın işte birkaç not:

-Hamile bir hâkim sorguya alınır ‘su alabilir miyim?’ deyince, ‘köpüklü kahve de ister misin?’ cevabıyla karşılaşır.

-Kırklı bir bebeğin annesine gözaltında iken emzirme izni vermezler.

-Yargı mensubu karı-koca sorguya alınır, tutuklanmazlar. Tekrar alınınca ikisi de tutuklanır. Tutuklama kararını veren hâkime hanım, bayan meslektaşının boynuna sarılarak güvenlik kameraları karşısında hıçkıra hıçkıra ağlar, ‘Ne olur beni affet, bunu yapmaya mecburum. Kurban sen misin ben miyim, hakkını helal et’ der. Gözü nasıl korkutulduysa, 1.5 aydır 3 küçük çocuk annesi meslektaşını tahliye kararı verememektedir.”

* * *

FETÖ soruşturmaları sırasında haksızlığa uğradıklarını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ergenekon ve Balyoz davalarının önde gelen avukatlarından Celal Ülgen, BirGün’den Uğur Şahin’e verdiği demeçte, Kurunun yanında yanan yaşla ilgili o kadar örnek var ki, Ergenekon ve Balyoz’u katlayacak mağduriyetler yaşanacak. Açığa alınmış binlerce insanın harabesi üzerinden demokrasiyi kuramazsınız diye uyarıda bulunuyor.

Kimi dinlesek, benzer haksızlıklardan söz ediyorlar. Hükümet sözcülerinin, “Soruşturmalarda kılı kırk yarıyoruz” sözleri, bu gerçekler karşısında havada kalıyor…

* * *

2016-2017 eğitim-öğretim yılı bugün başlıyor. Milyonlarca çocuğumuz dersbaşı yapacak. Ama yüzlerce okulda öğretmen açığı var. Çünkü KHK’lerle 12 bine yakın öğretmen, bir kalemde açığa alındı. Zaten yazboz tahtasına çevrilen eğitim dizgesi, şimdi de öğretmensiz okullar yüzünden yeni sorunlara gebe…

Eğitim cephesinde neler yaşandığını, Eğitim-Sen üyesi İlkay Aydın’ın gönderdiği mektuptan öğrenelim:

“Sayın Attila Aşut,

12 Eylül 2016 tarihli "Darbe fırsatçılığı solcu avına döndü" başlıklı köşe yazınızı okudum. Ben ve arkadaşlarım, anayasal hakkımızı kullanarak sendikamız Merkez Yürütme Kurulu'nun almış olduğu karara uyup 29 Aralık 2015 tarihinde bir günlük iş bırakma eylemine katıldık. Bunun üzerine, geçen eğitim-öğretim yılının 2. döneminde iki maarif müfettişi okulumuza gelerek iş bırakma eylemine katılanların ifadelerini aldı. Eylül Seminerleri'ne başladığımızda, bu kez de bizzat Yenimahalle İlçe Milli Eğitim Müdürü'nün savunmalarımızı istediği sarı zarflarımızı aldık. Ardından Müdür bizi 1/30 oranında maaş kesimiyle tecziye ederek disiplin cezası uyguladı. İl Disiplin Kurulu’na itiraz dilekçemizi verdik. Derken, sizin de malumunuz, Başbakan'ın söylediği 14.000 öğretmenin görevden alınacağına dair açıklamasının ardından çeşitli illerde listeler açıklanıp eğitim emekçilerinin açığa alınma işi başlatıldı. Tabii bunu 29 Aralık grevi ile ilişkilendirerek yapıyorlar. Bu şekilde biz öğretmenlere bir eylemden dolayı iki ayrı ceza vermiş oluyorlar. Ankara'da şu ana kadar öğretmenlere okullarından bu konuyla ilgili bir tebligat yapılmadı, bekliyoruz. Teşekkürler, iyi bayramlar.”

Demek ki neymiş? “FETÖ’cülük” bahane!

Amaç, hak arayan öğretmenleri korkutmak, yıldırmak, cezalandırmak…

Hükümet, özlük hakları için eylem yapan eğitim emekçilerinin başında Demokles’in kılıcı gibi “terör destekçiliği” suçlamasını sallandırıyor!

Ama tıpkı “kumpas davaları”nda olduğu gibi, bu silah geri dönecek ve kendilerini vuracak!

* * *

Tarık Akan’a saygı

Tarık Akan’ı, beklenmedik biçimde yitirdik. Çoğumuz bu erken ölümün şokunu yaşıyoruz.

Yalnızca usta bir sinema oyuncusu değil, kendi içinde devrim yapmış örnek bir insandı o. “Jön Türk” benzetmesinin ona gerçekten çok yakıştığını düşünüyorum. Çünkü baskıya ve zorbalığa boyun eğmeyen bir yapısı vardı. Haksızlık karşısında susmayan; grev çadırlarında ve polis barikatlarında yiğitçe direnen bir siyasal eylemciydi. Seçimini barıştan, emekten ve cumhuriyetten yana yapmıştı. Her ilerici-yurtsever aydın gibi 12 Eylül'de ağır bedel ödemişti. Can Yayınları'ndan çıkan "Anne Kafamda Bit Var" adlı kitabı, o günlerin çarpıcı tanıklıklarıyla doludur.

Kurucularından olduğu Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın açıklamasında belirtildiği gibi, Tarık Akan; ülkesinin güzel yarınlarına kucak kucak emek taşıyan; ekmek, gül ve özgürlük günleri’nin yorulmaz savaşçısı; barış, demokrasi, özgürlük mücadelesinin militanıydı. Işıklı anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.