Büyük Coşkunlar havai fişek fabrikasında abisini kaybeden Merve Nur Yılmaz, “İnsan hayatının değersiz olduğu bizlere kabul ettirilmeye çalışılıyor” dedi.

Bu ülke hayatın değersiz olduğunu kabul ettiriyor

EMEK SERVİSİ

Sakarya’nın Hendek ilçesinde faaliyet gösteren Büyük Coşkunlar havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020’de meydana gelen patlamada 7 kişinin ölmesi ve 127 kişinin yaralanması üzerine açılan davanın 4’üncü duruşması dün görüldü.

Patlamada abisi Halis Yılmaz’ı kaybeden Merve Nur Yılmaz, duruşma öncesinde şunları söylemişti: “İçimizdeki çaresizliği, acıyı ne kadar anlatsam anlayamazsınız ama size öfkemden bahsedebilirim. Öfkemin asıl sebebi, çıkacak karardan, içerideki sanıklardan ziyade bizlerin daha çok korkuyor olmasına öfkeliyim. Defalarca kez yaşanmış olaylara rağmen hiçbir önlem almayarak bu olaylara zemin hazırlanmasına öfkeliyim.”

Sağlık teknikeri olan 22 yaşındaki Merve Nur Yılmaz yeniden sınava girerek Sosyal Hizmetler Bölümü’ne yerleşti. Yılmaz, iş cinayetleri ve dolayısıyla ülkedeki adalet sistemi ile tanışıklığını “Soma, Çorlu olsun hepsini takip eden biriydim” diyerek anlatıyor. Yılmaz dava sürecini şöyle aktarıyor:

Adalet talep edilen bir şey olmamalı

“Adaleti aramamız bana garip geliyor, sürekli adalet arıyoruz. Bizim bunları söylemememiz gerekiyor, bu talep edilmemeli. Her duruşma öncesinde ailemi zorla ikna ederek getiriyorum. Annem her seferinde sanıklar bugün çıkarılacaklar diyor. Bu korkuyla geliyoruz.”

“Tanıklar ve sanıklar sabotaj iddiası üzerinde duruyor. Diyelim ki MİT’in (Milli İstihbarat Teşkilatı), Jandarma’nın, Emniyet’in yalanlamasına rağmen sabotaj var. Peki uygunsuz, ruhsatsız depoları kim inşa etti? İşçilere fazla ürün çıkarması konusunda baskı kim uyguladı? Önlenebilir, öngörülebilir hiçbir şey kaza değildir. Bu insanların eline üç kuruş vererek milyonlarca para kazanıyorsunuz ve ilk şeyde onların canlarını gözden çıkartıyorsunuz.” Yılmaz, değişen hayatlarını şu sözlerle ifade diyor: “Denetimden 3-4 gün önce haberdar olurdular. Denetimin olduğu gün abim eve gelirdi mesela. Çalıştığı süreçte psikolojik olarak yıprandığını biliyorum. Şimdi de biz duruşmalarda yıpranıyoruz. Bize boşuna uğraşmayın deniliyor, hatta bana inatçı olduğu, sonuç ne olursa olsun uğraşacağım, sessiz kalmayacağım için ‘senin yüzünden ailen de yıpranacak’ deniyor. Bunlara rağmen tutumum değişmeyecek.”

Yılmaz, “İnsan hayatının değersiz olduğu bizlere kabul ettirilmeye çalışılıyor” diyor ve şunları söylüyor: "Annem evladını kaybetmiş ama şu cümleyi kuruyor: ‘Soma’da 301 kişi öldü bir şey olmadı, burada 7 kişi öldü, hiç olmaz. İnsan hayatının değersiz olduğunu kabul ettiriyor bu ülke, ne kadar kendi canımızı da kaybetsek bu bize empoze ediliyor. 7 kişi, 301 kişi…. Aslında bir 1 ya da 300, can yani…’