Bir ön kabulle başlayalım: Dezenformasyon; dünyanın ortak, önemli ve acil sorunlarından biri. Hadi bir ön kabul daha ekleyelim: Sosyal medyanın her şartta düzenlenmesi gerekiyor. Böyle bir düzenlemede; iktidar, muhalefet, sivil toplum, akademi dahil konunun tüm taraflarından görüş alınması ve muhalefetin de alternatif bir düzenleme sunması gerekliliğini normalde yazma gereği bile duymam. Ancak günümüzde maalesef, önceki yazı ve konuşmalarınızın tümü yok sayılarak, eleştiri hep son yazınız üzerinden veriliyor.

AMBULANSIN PEŞİNE TAKILMAK

AKP ve MHP tarafından hazırlanıp meclise getirilen, internet medyası ve sosyal medyaya ilişkin 40 maddelik yeni yasa teklifi uzun süredir konuşuluyordu. Bu uzun bekleyişin ardından yasadaki tek madde tüm gündemi belirledi. O da “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” diyen 29. maddeydi. Tecrübesine güvendiğim tüm hukukçuların yorumlarının ortak noktası şu ki, böyle bir madde yasalaşırsa, uygulamada her yere çekilebilir. Türkiye’nin mevcut hukuk düzeninde böylesine yoruma açık bir maddeyi, sosyal medya düzenlemesinin orta bir yerine yerleştirmek asıl derdin; sosyal medyayı düzenlemek değil, tüm dünyanın acil bir sorununu kullanmak olduğunu düşündürüyor. Sosyal medyadaki dezenformasyonla mücadele edilmesi gerekliliğini bir ambulans olarak düşünelim; bu yasa teklifi; o ambulansın peşine takılıp, onun açtığı trafikten ilerlemeye çalışan fırsatçı sürücülere benziyor.

HANGİ GERÇEĞE AYKIRI BİLGİ?

Her şeyden önce bilmek gerekir ki sosyal medyadaki dezenformasyon herkesi ilgilendiriyor. İktidar aleyhine olduğu kadar lehine de dezenformasyon üretilebilir. Aynısı muhalefet için de geçerli. Böyle bir durumda “hangi dezenformasyon için harekete geçilecek?” sorusu önemlidir. Bir tarafa ilişkin en ufak yanlış bilgide harekete geçerken, diğer tarafa ilişkin dezenformasyonda harekete geçmemek son derece tartışmalı bir durum yaratır. Yani yasa maddesinin sadece dezenformasyon için uygulandığı ‘ütopik’ durumda bile bir eşitsizlik yaratmak için büyük bir fırsat var. Bu da dezenformasyonla mücadele değil, yeni bir gerçeklik yaratma fırsatıdır.

DEZENFORMASYONUN KAYNAĞI NE?

Bir ülkedeki sosyal medya algısının yönlendirmek için illa ki o ülkede yaşamak gerekmediği malum. Yurtdışından yönelecek bir dezenformasyon atağında böyle bir madde ne işe yarayacak? Yani o zaman cezalandırılacak kişiler yurtdışından mı istenecek? Kaldı ki insanlar bunun bir dezenformasyon olduğunu anlamadan inanarak paylaşırsa, yani ortada bir mezenformasyon söz konusuysa, bu yasa nasıl yorumlanacak? Cambridge Analytica skandalındaki gibi bu tip operasyonlar yurtdışından ve kişiye özel yönlendirildiğinde böyle bir yasa maddesi, sadece ‘muhalefetle mücadele’ için bir aparattan ibaret kalır.

KAPALI PLATFORM TEHLİKESİ

Böyle bir maddenin yaratacağı bir başka tehlike de açıktan bilgi paylaşmaya korkan veya açıktan paylaşılan bilgilere karşı güvenini yitirmiş kullanıcıların Whatsapp, Telegram, Signal vb. gibi kapalı platformlara yönelmesini sağlar. Bu da niyeti gerçekten dezenformasyon yaymak olanların ekmeğine yağ sürecek bir zemin yaratır. Çünkü buralarda bilginin kaynağını tespit etmek veya görüp düzeltmek oldukça vakit alan bir süreçtir ve bazı durumlarda imkansızdır. Bu yasa meclisten geçerse; bu şekilde ters tepip fısıltı gazetesi dediğimiz tuhaf ses kayıtları, herhangi bir haber kuruluşuna dayanmayan üretilmiş yanlış bilgi yani genel bilgi düzensizliğini artırıcı bir etki yaratabilir.

GÖLGEDE KALAN OLUMLU MADDE

Oysa bu yasa teklifinde AB bünyesinde son hazırlanan Dijital Hizmetler Yasası’nın çerçevesinden esinlenildiğini düşündüğüm 34. Madde de var. Keşke yukarıda açıkladığım tartışmalı madde olmasaydı da bu yasa teklifinin detaylarını bu madde üzerinden tartışabilseydik. Çünkü bu maddede platformların öneri algoritmalarının şeffaflığından, kullanıcılara bunları tercih etme hakkı verilip bunların raporlanmasına, hedefli reklamların bir reklam kütüphanesiyle sunumlar kadar önemli hususlar yer alıyor. Bu yasa teklifini hazırlayıp şekillendirenlerin bu olumlu maddenin tam olarak ne olduğunu anlayıp anlamadıklarından kuşkuluyum. Gerçekten anlasalardı o tartışmalı maddeyi ekleyip bu değerli adımı gölgede bırakmazlardı. Bu köşede daha önce yazdığım bir yazıda, dezenformasyonla mücadele için platformlara daha fazla sorumluluk verilmesi gerektiğini savunmuştum. Bu sorumluluk maalesef, ‘Türkiye’de temsilci atayacaksın o da Türkiye’de yaşayacak’ demekle bitmiyor. Moderasyona ilişkin daha gerçek ve daha ülke bağlamına uygun adımlar atmaları lazım. Bu yeni yasa teklifi, bu sorumluluğu daha çok kullanıcılara ve internet medyasına veriyor, platformları daha güvenli bir alanda tutuyor. Zaten teklifin hazırlanma sürecinde, platform temsilcilerinden görüş alınıp ülke içinde tüm taraflardan görüş alınmaması da bu yaklaşımı doğruluyor. Şu haliyle, sosyal medya düzenleme yasa teklifi, maalesef bir fırsatın daha kaçabileceğini gösteriyor. Gerçekten herkesi rahatlatacak bir sosyal medya düzenlemesi, bir iktidarı değil, sosyal medyadaki tüm bireyleri tek tek korumayı hedeflemelidir.