Başlıktaki beyhude çaba hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bu yazıyı yine çoğunlukla gençlerden çok kendilerini genç hissedenler okuyacak. Çünkü zaman zaman kullandığım Facebook tanıtım servisinden gelen verilere göre, bu köşede yayımlanan yazıları en az okuyanlar 18-24 yaş arası kitle, 13-17 yaş arası okuyanların oranından zaten bahsedemem çünkü istatistiki bir veri olmayacak kadar az. Kendi yaş grubuma paralel bir şekilde, 35-44 yaştan itibaren yazıların okunurluk oranı çok sert bir şekilde yükseliyor.

Zirvesini 55-64 yaş arasında yapıyor. Bu verileri, “Demek ki yaşlandın, gençliğin ilgisini çekecek şeyler yazmıyorsun” diye yorumlayıp sıyrılmak mümkünse de bu veriyle yetinmeden ve konuyu kişiselleştirmeden derinleşmek gerek. Bir kere bu formda ve uzunlukta ne yazarsak yazalım söz konusu kitleye ulaşmak imkansıza yakın. Nitekim bu köşedeki yazıların konusunu epeydir güncelden ziyade gelecek oluşturuyor. Geleceğin gazeteciliği, yeni teknolojiyle birlikte değişen medya okur yazarlığı gibi konuların aslında gençlere uzak olmaması gerekir ama bu durum, yazıları okuyanların yaş ortalamasını düşürmüyor.

Bu konu aklıma Fatoş Karahasan’ın Sia Insight’ın 2018 Türkiye Gençliği Araştırması’ndan yola çıkarak dünyadaki benzer araştırmalarla karşılaştırmalı yazdığı “Açılın Gençler Geliyor” (Doğan Egmont, 2018) kitabını okuduktan sonra aklıma düştü. Araştırma ve dolayısıyla kitap, özellikle Türkiye gençliği hakkında umutsuzluğa sürükleyici sonuçlar içeriyor. Gazetemiz BirGün bu verileri manşetten görmüştü. Bu sonuçların en önemli sebebi eğitim sistemi ama bu haftaki Köşe Vuruşu’nu, bu tabloda acaba gazeteciliğin ne kadar sorumluluğu var sorusuna ayırmak istiyorum.

Gençlere en yakın tehlike
Bahsettiğim gençlik araştırmasıyla ilgili en dramatik sonuç, Türkiye’deki gençlerin sadece %36’sının yapay zekâdan haberdar olmasıydı. Duyanların da sadece %29’u konu hakkında bilgi sahibi. Bu da gelecek hayallerinin “yapay zekânın” yutmak üzere olduğu geleneksel mesleklerle sınırlı olması gibi bir sonuç doğurmuş. Oysa Martin Ford’un Rise of The Robots (Türkçede Robotların Yükselişi, Yapay Zekâ ve İşsiz Bir Gelecek Tehlikesi, Kronik Yay, 2018) kitabında verilerle vurgulandığı üzere, yapay zekâyla birlikte beyaz yaka otomasyonuna ilk yenik düşecek işler, yeni üniversite mezunlarına verilen giriş pozisyonları olacak. Çünkü fazla yorum gerektirmeyen bu işleri robotlar rahatlıkla yapabilecek. Yani insanlığa tarifsiz faydalarının yanı sıra aslında gençlere en yakın tehlike yapay zekâ. O tehlikeden tek kaçış yolu, yapay zekânın yapacağı rutin işlerin haricinde mesleklere yönelmek. Maalesef Türkiye’deki gençlerin %64’ü yapay zekâdan bile tamamen habersiz. Haberdar olanların da küçük bir kısmı bilgi sahibi. Siyasetçiler “yapay zekâyı” bir argüman olarak sunduklarında, “peki yapay zekânın işsiz bırakacağı gençler için istihdam ve eğitim planınız ne olacak, “temel geliri” artık tartışmalı mıyız?” diye soracak bir gençlik hayal gibi. Burada hiç kuşkusuz ilk sorumlu eğitim sistemi ama, aması da var işte.

Manşetler gençlere ne diyor?
Türkiye’nin özellikle son 10 yılındaki medya gündemi iyi bir bilimsel çalışmaya tabi tutulsa, muhtemelen karşılaştırma yapılan Avrupa ve Amerika’ya göre çok farklı bir sonuç çıkacaktır. Orta halli bir Kuzey Avrupa ülkesinin 5 yıllık gündemini oluşturacak siyasi gündem çeşitliliği, bizim bir günlük haber akışımıza girebiliyor çünkü. Bu durum da tabii gençlik meselelerinin hemen hemen hiçbir zaman hak ettiği ölçüde tartışılmaması anlamına geliyor. Sınav sorularının çalınması gündemi, yapay zekânın insanlardan çalmak üzere olduğu meslekler şeklinde bir gündeme asla vakit bırakmıyor. Hal böyle olunca, 2018 Türkiye Gençlik Araştırması’na göre, gençlerin %84’ü siyasetle ilgilenmediğini beyan ediyor. Türkiye’nin günlük siyasi gündemini takip ediyorum diyenlerin oranı %20. Oysa geleneksel haber medyasının belkemiğini her zaman günlük siyaset oluşturur. Manşetlerin gençlerden nasıl uzaklaştığı ortada.

Dikkat eşiği 8 saniyeye indi
Peki mevcut haber dili ve formu, onların dünyasına ne kadar yakın? 3 Ocak 2018’te yine bu köşede yazdığım bir yazıya “Aman Memelere Dikkat” başlığını atmış ve haberlerin sunuluş şeklinin, yani dilinin, formunun görselinin özetle üzerine sarf edilen yaratıcı emeğin öneminden bahsetmiştim. Gençlik söz konusu olunca bu çok daha hayati bir önem taşıyor. Gençliğin akışında (timeline) dikkat çekebilmek için haberi bulmak ve olduğu gibi aktarmaktan çok daha fazlasına ihtiyaç var. Yazının girişinde bahsettiğim, araştırma destekli Açılın Gençler Geliyor kitabındaki veriler de bunu destekliyor. Millennials diye anılan Y neslinde 12 saniye olan ortalama dikkat eşiği, günümüzün gençliğini oluşturan Z neslinde 8 saniyeye kadar inmiş. Yani bir haber videosunun ilk 8 saniyesinde dikkat çekecek bir performans sergileyemezseniz iş bitti. Önceden rakip ana haber kuşağındaki habercilerin performansına karşı yapılan rekabet, şu anda bir sonraki gönderideki komik videoyla yapılabiliyor. Bu içerik okyanusunda önemli haberleri gençlerin de ilgisini çekecek şekilde düzenlemek de artık gazetecinin görev tanımına giriyor. İronik bir şekilde zaten rutin haberleri yapay zekâ yazabiliyor artık.

Medyanın sorumluluğu
Gençler hakkında yazılmış ve başlığı bile Coen Biraderler’in filmine referansla “ihtiyarlara yer yok” diye atılmış bu yazıyı yine en az 18-24 yaş arası gençlerin okuyacağına emin gibiyim. Çünkü bu yazının formu, o kuşağa ait bir form değil. Onların ilgisini çekecek hale getirmek artık ayrı bir mesai. Salt eğitim sistemini suçlayıp geçmek yerine medyanın da gençlere daha fazla ulaşmanın yollarını araması lazım. Klasik haber dili bu konuda oldukça yetersiz. Türkiye’deki gençler yapay zekâyı bilmiyorsa, onu hak ettiği ölçüde gündemde tutmanın yolunu bulamayan medyanın yani bizlerin de biraz sorumluluğu yok mu yani?