Kırmızı üzeri beyaz ay yıldız, beyaz üzeri kırmızı ay yıldız; iki bayrak hep yan yana. Diller bir, bayramlar ortak. Eşit mi peki? Olur mu öyle saçma şey?! Adı üstünde biri ana, diğeri yavru vatan. Yavrusunun bağımsız kimliğini tanıyor mu? Ne münasebet! Sözünden çıkar gibi olduğu an geliyor sopa. Türkiye güdümlü ekonomik pakete karşı, sendikalar tarafından 2011 yılında Lefkoşa’da ‘Toplumsal Varoluş Mitingi’ gerçekleştirilmişti. On binlerce Kıbrıslı Türkün katıldığı eylemlerde açılan Türkiye karşıtı pankartlara, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın tepkisi sert olmuş, diplomatik kullanım hakkı ömür boyu kendisine tahsis edilse yadırganmayacak “sen kimsin!?” cümlesiyle ana vatanın ne kadar kızgın olduğunu göstermişti. “Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidar.” Devamında gelen bu “besleme” iması da kırgınlık ve öfkeyi artırmış, analı yavrulu milli siyasetin yaldızlarını bir kez daha pul pul dökmüştü.

***

Geçtiğimiz yılın ekim ayında Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, aday olmaması için Türkiye resmî makamlarınca tehdit edildiğini söyleyen Mustafa Akıncı, görevde olduğu 2015 yılında “artık yavru değil, kardeş olmak istiyoruz” demiş ve yine kızılca kıyamet kopmuştu. “Sen kendini ne zannediyorsun ey Akıncı?” Halkın yüzde 60’ından fazlasının oyunu almış bir liderdi. İçte ve dışta kendisine yöneltilen eleştirileri, halk tarafından yüzde 52 ile seçilmiş bir lider özgüveniyle göğüsleyen Erdoğan ve partisi, mevzu ‘öteki’ olunca aksi yönde tavır almaktan bir an olsun çekinmedi. Bütün gayretlerine rağmen bakan olamadan hakkın rahmetine kavuşan Burhan Kuzu da konuyla ilgili şöyle buyurmuştu o zaman: “Rum tarafı senin gelmeni istiyorsa, burada bir yamuk var.” Bu durumda AKP’nin, Akıncı’yı Cumhurbaşkanı seçen Kıbrıs Türkleri’nde de bir yamuk bulması kaçınılmazdı değil mi?

***

Kıbrıslı Türklerin ‘yamuklukları’ saymakla bitmez. Türkiye sağ siyasetçisinin gözünde bir türlü yeteri kadar milliyetçi de olamıyorlar, dindar da… Geçen hafta Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, Din İşleri Komisyonu’nun Kur’an kursu düzenlemek ve hafızlık belgesi vermek gibi yetkilerini laiklik ilkesi gereği yasaya aykırı bulunca, ana vatanın sopası yine sahnede beliriverdi. Çocukların katılacağı kursların Eğitim Bakanlığı’nın izin ve denetimine tabi olması gerektiği yönündeki karar Türkiyeli makamlara göre, “KKTC’nin kuruluş ruhuna, Kıbrıs Türk halkının yapısına ve milletin ruhuna hiçbir şekilde uymamaktadır ve bu anlayışlara geçit verilmeyecektir.”Açıklamanın buraya kadar olan bölümünde her zamanki gibi, Kıbrıslı için neyin doğru neyin yanlış olduğu yaptırım imasıyla gösteriliyor; “Doğu Akdeniz’de haklı mücadelemizin devam ettiği bu süreçte…” diye başlayan bir sonraki cümlede de meselenin aslında Türkiye’nin siyasi ikbaliyle ilgili olduğu belirtiliyor. Böylece kuzeyin bağımsızlığını dünyaya kabul ettirme balonu da, Türkiye iktidarının KKTC’ye müstemlekesi gibi davranmasıyla yine patlayıveriyor. Ancak yargıya müdahale edilmesine yabancı olan Kıbrıslı Türkler için sürprizlerin sonu yok tabi.

***

Bir Zamanlar Kıbrıs. Bugünlerde TRT’de yayınlanıyor. Ve bir gün kahramanın gelip adayı düşmanın elinden kurtarmasının hikâyesi… Öyle ya, Kıbrıslı Türkler’in her şeylerini kime borçlu olduğunu her zaman hatırlaması gerekir. Dizinin aynı adada yaşayan iki toplumun ortak acılarını aktarmak gibi bir derdi olmadığı gibi, gerçeklikten uzak, abartılı kurgusu Kıbrıslı Türklerin kendi tarihleriyle bile yakınlık kurmasını engelliyor. Bu durumda, Payitaht: Abdülhamid’i kim izliyorsa; Bir Zamanlar Kıbrıs’ın da hedef kitlesi o gibi görünüyor. Doğu Akdeniz’de üstünlüğün Yunanistan’a kaptırıldığı, Rusya ve Amerika arasında pinpon topuna dönen ve artık kimseye yaranılamadığı da, aleyhimize dönen diplomatik girişimlerden açıkça anlaşılan dış ilişkilerimiz, ‘düşman öteki karşısındaki kahraman Türk’ motifine yaslanan TRT dizilerine emanet edilmişe benziyor. Hayırlı olsun.