Bugün 28 Nisan. Pek hatırlanmayan bir yıldönümü ve yas günü.
28 Nisan 1960’da iki genç insan, Turan Emeksiz ve Nedim Özpolat siyasal bir protesto gösterisi sırasında Demokrat Parti iktidarının emrindeki güvenlik güçlerince öldürülmüştü.

Protesto eylemlerine, yürüyüş ve gösterilere gerek tek parti gerekse DP döneminde pek tahammül edilmediği biliniyor. Taksim yasağı ve takıntısı DP ile başlamıştı örneğin ve halen devam ediyor. Ama 28 Nisan 1960’da ilk kez bir kitle eylemi kana bulanıyordu. 28 Nisan 1960, seçimle gelen ama “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyecek kadar zıvanadan çıkan güç sarhoşu bir siyasal iktidarın meşruiyetini kaybettiği gündü.

DP’nin 1950’lerin sonlarına doğru giderek güçlenen otoriter-totaliter eğilimleri, muhalefeti parlamentodan tasfiye etmek için kurduğu Tahkikat Komisyonu ile tepe noktasına varmıştı. Daha sonra Yassıada mahkemelerine verilen düzmece yargı yetkilerinin benzerleri ile donatılan Tahkikat Komisyonu’na karşı en büyük gösteri 28 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından yapılmıştı. Eylemleri bastırmak için polisin üniversiteye girmesine karşı çıkan rektör Sıddık Sami Onar tartaklanmış ve gözaltına alınmıştı. Polis öğrencilerin protesto eylemine karşı yoğun şiddet kullanmış, atlı polisler Beyazıt Meydanı’nda terör estirmiş ve protestoculara ateş açılmıştı. Olaylar sırasında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis kurşunları ile öldürülmüş, İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Nedim Özpolat ise Cağaloğlu civarında çıkan olaylarda yaşamını yitirmişti.
Menderes hükümeti aynı gün sıkıyönetim ilan etmiş ve olaylarla ilgili yayın yasağı (sansür) getirmişti. Bu yüzden ertesi günkü gazetelerde ne olaylardan ne ölümlerden söz edilebildi. Kamuoyu 28 Nisan olaylarını ve öldürülen iki gencin haberlerini 27 Mayıs sonrası yayınlanan gazetelerden okuyabilmişti.
Tarih nasıl da tekerrür ediyor değil mi? Kitle eylemlerine tahammülsüzlük, demokratik hakların kullanımına yönelik polis şiddeti, protesto eylemlerine yönelik katliamlar ve bütün bunlar duyulmasın bilinmesin diye basına uygulanan sansür. Dün “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyenler bugün “Anayasa’dan laiklik ilkesi çıksın” diyor...
İroniktir. Seçimle işbaşına gelen bir hükümetin yok etmeye çalıştığı demokrasi, o iktidarı deviren bir askeri darbe sonrasında genişleyebildi. Modern Türkiye tarihinin en demokratik anayasası bir darbe sonrasında oluşturuldu. 1961 Anayasasının 2. maddesi cumhuriyetin niteliklerini “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak sayıyordu. Bu nitelikleri 12 Eylül darbecileri bile anayasadan çıkaramadı. “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” ilkesi anayasanın girişine kazınmış durumda. Uygulamada defalarca ihlal edilmiş ve tam olarak gerçekleşmemiş bu ilkeleri savunmak ve yeniden kazanmak, bu ilkeler etrafında geniş bir toplumsal duyarlılık oluşturmak bugün yaşamsal önem taşıyor.

Son yıllarda hafızasız ve tarihsiz siyasetin hazin örneklerine bolca rastlanıyor. Önümüzdeki günlerde 27 Mayıs hatırlanacak ama 28 Nisan’dan söz edilmeyecek, DP taraftarlarının Topkapı’da muhalefet lideri İsmet İnönü’yü linç girişimi hatırlanmayacak. Menderes ve arkadaşlarına Yassıada’da yapılan haksızlıklar hatırlanacak ama onların yaptıkları gözlerden uzak tutulacak. Yassıada mahkemelerinin sefaleti hatırlatılacak ama tipik bir sivil diktatörlük yöntemi olan Tahkikat Komisyonu’ndan söz edilmeyecek, Askeri darbe hatırlanacak ama “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyen Menderes’in sivil darbe özlemi unutulacak.

Bugün 28 Nisan. Pek yaygınlaşmamış bir anma ve yas günü.
ILO tarafından 2001’de Dünya Çalışma Güvenliği ve Sağlığı Günü olarak ilan edilen 28 Nisan pek çok ülkede iş cinayetlerinde ölenleri anma ve yas günü olarak kabul ediliyor. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti iş cinayetlerinin önlenmesi açısından da kritik önem taşıyor. Laik bir devlette iş cinayetlerini “fıtrat” olarak örtmek mümkün değil. Sosyal bir devlette iş cinayetlerini önlemek devletin yükümlülüğüdür. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti soyut bir özlem değil çalışanlar için ölüm kalım meselesi aynı zamanda. İş cinayetlerinin dünyevi bir mesele olduğu, devletin bu cinayetleri önlemekle yükümlü olduğu unutturulunca iş cinayetleri “kader” haline geliyor. Laik ve sosyal devlet bu yüzden de hayati!
Bugün 28 Nisan, hafta sonu 1 Mayıs.
Bu 1 Mayıs’ta “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” özlemimizi haykıralım, kötülüğe karşı güzel günler için yürüyelim.