Bazı harfler ve sayılar hayatımızı adeta sarmış ve kuşatmış durumda. İlki son krizle birlikte gündeme geldi. Geliş o geliş, kriz devam

Bazı harfler ve sayılar hayatımızı adeta sarmış ve kuşatmış durumda. İlki son krizle birlikte gündeme geldi. Geliş o geliş, kriz devam ettiği sürece gitmesi, gündemden düşmesi de pek olası gözükmüyor. Anlaşılan uzun bir süre daha kriz eğrilerini simgeleyen U, V, W, L gibi harfler dilimizden düşmeyecek.
Dilimize pelesenk olan bir diğer simge bazı sayılar. Bunların krizle bir ilgisi yok ama krizde çok konuşulur, anılır bir noktaya gelmişlerdir. O sayılardan biri 4-C, diğeri 50-D. İlki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (C) fıkrasını işaret ediyor ve özelleştirme uygulamaları sonucunda işsiz kalacakların kamu kurum ve kuruluşlarında geçici personel statüsünde istihdam edilmesini düzenliyor. Bu düzenlemeyi uzun boylu anlatmaya gerek yok. Tekel işçilerinin sürmekte olan direnişleriyle ne menem bir şey olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Çalışma Bakanı’nın son allama pullama çabası, bu düzenlemenin özelleştirme mağdurlarına sus payı olarak getirilmiş bir kölelik düzenlemesi (sözleşmesi) olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmemiştir.
İkincisi ise 1547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 50. maddesinin (D) fıkrasını işaret ediyor ve araştırma görevlisi kadrosuna geçici olarak atananların atama koşulları ile atananların hak ve yükümlülüklerini düzenliyor. Bu maddeye göre, araştırma görevlileri “burslu öğrenci” olarak kabul edilip, eğitim bittiğinde üniversiteyle ilişkisi kesiliyor. Bu statüde çalışanların kadrolu araştırma görevlilerinden (bunlar ise aynı Kanunu’nun 33’üncü maddesinin (A) fıkrasına göre istihdam ediliyor) farkı iş güvencesinin olmayışıdır.
Ancak bu durum uygulamada pek sorun yaratmıyordu. 50-D’liler anabilim dalı önerisi, fakülte yönetim kurulu kararı ve rektörlük onayı ile 33-A’ya sorunsuz bir şekilde aktarılabiliyordu. Ancak YÖK Yürütme Kurulu’nun Kasım 2008’de aldığı kararla bu uygulamaya son verilip, kadro ilanı koşulu getirildi. Bu karar, araştırma görevlilerinin iş güvencelerinin uygulamada yitimi (hukuki düzeyde bu tür bir güvence zaten yoktu) demektir.
İşte bu karar, 50-D’lileri fitillemeye yetti. İstanbul Üniversitesi merkezli bir dizi eylem başlatıldı. Eğitim Sen’in başvurusu üzerine söz konusu YÖK kararı için “yürütmeyi durdurma” kararı verildi.
Ne var ki, hukuki sorununun giderilmiş olması sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Çünkü kimi üniversiteler bu karardan hareketle geçmişte olduğu gibi 50-D’lilerin 33-A’ya geçişlerini sağlarken kimileri bu kararı görmezden geliyor. Hatta birinde (İstanbul Üniversitesi) görmezden gelmek yetmiyormuş gibi, bir de hakları için mücadele eden ve iptal edilen YÖK kararını “diplomalı işsiz olmak istemiyoruz” diyerek protesto eden 49 araştırma görevlisi için soruşturma açılmıştır.
Ne yazık ki, 50-D’lilerin ne işgüvencesini elde etme çabaları ne de uğradıkları bu haksızlıklar üniversiteler içinde ve dışında yeterince destek buluyor. Burada daha acı olan, üniversitenin içinde yeterli bir desteğin gelmemiş olmamasıdır. Oysa 50-D yalnızca bu maddeye göre çalışan araştırma görevlilerinin sorunu değildir. Bu ilk adımdır, arkası gelecektir. Bundan sonra esnek çalışma modeli adım adım örülmeye çalışılacaktır. Üniversitelerde neoliberal dönüşümü amaçlayan YÖK Strateji Raporu ile TÜSİAD’ın 2008 tarihli “Türkiye’de Yüksek Öğretim: Eğilimler Sorunlar ve Fırsatlar” başlıklı raporunda (keza benzer şekilde önceki iki raporunda) öngörülen bu esnek çalışma modelinin kuramsal temelleri oluşturulmaktadır. Bu çalışmalarda, üniversitedeki bilim insanlarının güvencesiz istihdamına olanak veren 50-D benzeri esnek istihdam statüleriyle sindirilmesi ve sermaye kesimlerine hizmet eder hale getirilmesi amaçlanıyor. Ne dersiniz? O gün geldiğinde 50-D’ye sessiz kalanlar, yanlarında kendilerini destekleyecek birilerini bulabilecekler midir? Yanıtını size bırakıyoruz. Bizden hatırlatması…